İsrail’in 7 Ekim’de başlattığı Gazze’ye yönelik saldırılarda altı ay geride kaldı. Bu süre içerisinde Gazze’yi tamamen yıkmış gibi görünse dahi İsrail’in kesin başarıya ulaştığını söylememiz mümkün değil. Yaptığı katliamalar ve işlediği soykırım suçunun önümüzdeki dönemde İsrail’e nasıl sorunlar çıkaracağından bağımsız olarak, toplum içerisinde de geçmişten bakiye bazı tartışmaların yeniden tetiklendiği gözüküyor. Bunların en önemlilerinden biri ise kuşkusuz ultra-Ortodoks Yeşiva öğrencilerine tanınan askerlik muafiyeti uygulaması olmuştur.
9 Mart’ta Seferad Hahambaşı Yitzhak Yosef’in yaptığı “askerlik muafiyetinin kaldırılması hâlinde tüm ultra-Ortodoks toplumun ülkeyi terk edeceği” [1] şeklindeki açıklamalar, seküler kesimler tarafından bir meydan okuma olarak algılanmış ve böylelikle 7 Ekim sonrası toplumda yaşanan zorunlu birleşme sürecinin sonuna gelinmiştir.
Böylesi bir tartışma herhangi bir ülkede normal karşılanabilir iken, etnik ve ideolojik farklılıkların yoğun olarak yaşandığı İsrail’de bu gibi tartışmalar toplumu ayrıştırmakta ve güvenlik mimarisini kırılganlaştırmaktadır.
Dolayısıyla ultra-Ortodokslara yönelik askerlik muafiyetinin ortaya çıkış koşullarına daha yakından bakarak, bugün yaşanan tartışmaların sebeplerinin ve muhtemel sonuçlarının ortaya çıkarılmasında fayda olacağı değerlendirilmektedir.
Ultra-Ortodoksların Askerlikten Muaf Tutulması Kararının Ortaya Çıkışı
İsrail devletinin kurulduğu 1948’de, kurucu Siyonist babalar ile muhafazakâr (Haredi veya ultra-Ortodoks olarak da tanımlanan) kesimler arasında zımni bir ittifak söz konusu olmuştu. Muhafazakâr kesimler, Musevilik inancının gereği olan koşullar oluşmadığı için İsrail devletinin kurulmasına karşı oldukları gibi kurulan devletin sosyalist/seküler bir karakterde olmasını da benimsememişlerdi.
Ancak ilk Başbakan Ben Gurion hiçbir kesimi dışarıda bırakmayacak geniş bir uzlaşı politikası yürütmüş ve bu sayede İsrail, bir kurucu anayasa üzerinde ittifak edilmemiş olsa da, tarafların asgari müşterekte buluştuğu bir devlet olarak kurulmuştur.
İşte böyle bir ortamda, dönemin önde gelen hahamlarından Yitzhak Meir Levin Başbakan Ben Gurion’a başvurarak, dini inançları gereğince askerlik yapmak yerine dini eğitimi tercih eden 400 Yeşiva öğrencisinin askerlikten muaf tutulmasını talep etmiştir. O günkü koşullarda İsrail’i oluşturan Yahudi nüfusun binde 7’sine ve İsrail ordusundaki toplam asker sayısının binde 36’sına tekabül eden bu rakam tolerans dâhilinde olduğundan fazla sorun teşkil etmemiş ve aynı zamanda savunma bakanı da olan Ben Gurion tarafından teklif kabul edilmişti.[2]
Bu muafiyet 1975 yılına kadar aynen devam etmiş olup, bu tarihteki savunma bakanı olan Shimon Peres tarafından muaf tutulacak kişi sayısı 800’e çıkartılmıştır.[3] 1977 yılında Likud’un İşçi Parti’nin iktidarına son verip, hükümet bileşenlerine muhafazakâr partileri dâhil etmesiyle Yeşiva öğrencilerine tanınan askerlik muafiyeti savunma bakanlığının teamülü olarak yerleşik bir usul hâline gelmiş ve muafiyet rakamı tedricen artmıştır.
Muafiyetin Kurumsallaşması: Tal Yasası
Ancak 1998 yılında Yeşiva öğrencilerine tanınan muafiyetin iptal edilmesi maksadıyla İsrail Yüksek Mahkemesi’ne yapılan başvurular sonucunda, mahkeme muafiyet iptal etmek yerine, konuyu gerekli yasal düzenlemenin yapılması maksadıyla Knesset’e havale etmiştir. Bu kapsamda Knesset’te kurulan Tal Komisyonu, savunma bakanlığı yetkilileri ve ultra-ortodoks toplumun liderleriyle görüştükten sonra, muafiyetin koşullarını düzenleyen raporunu Nisan 2000’de sunmuştur. 2002 yılında Knesset’te yapılan oylamada, Tal Komisyonunun sunduğu rapor doğrultusunda muafiyet koşullarını ve süresini düzenleyen ve Tal Yasası olarak bilinen “Yeshiva Öğrencileri İçin Askerlik Hizmetinin Ertelenmesi Yasası” kabul edilmiştir.[4]
Yasaya göre muafiyet beş yıl için geçerli olacak ve belirlenen sürenin sonunda Knesset’in yeni düzenlemeyle muafiyet süresini uzatması gerekecekti. Ancak bu düzenleme, aralarında Kaliteli Yönetim Hareketi ile Meretz ve Shinui partilerinin yanı sıra Yehuda Ressler isimli bir avukattan oluşan muhalif bir blok tarafından, “İnsan Onuru ve Özgürlükler” başlıklı temel kanuna aykırılık iddiasıyla iptali için yüksek mahkemeye taşınmıştır. Mahkeme yasayı iptal etmek yerine, daha adil ve eşitlikçi bir düzenleme yapılması için hükümete ve Knesset’e çağrıda bulunmuştur. Hükümet de bahse konu muafiyeti tekrar 5 yıl daha uzatmış ve böylelikle 2012 yılına kadar gelinmiştir.[5]
2012 yılında yüksek mahkeme bahse konu düzenlemenin süresinin dolduğuna ve süre uzatmayla durumun geçiştirilemeyeceğine karar vermiştir. Bu kararın üzerinden iki yıl geçtikten sonra, 2014’te yapılan bir düzenleme ile muafiyet yaşı sınırlandırılmış ve muafiyet süresi 2017’ye kadar uzatılmıştır. 2015 yılında Likud’un tekrar iktidara gelmesi ve Haredi partilerin de koalisyon hükümetine girmesinden sonra yapılan düzenlemeyle 2017’deki gözden geçirme süresi 2020 yılına kadar uzatılmış ve son olarak yapılan ilave düzenlemeyle muafiyet süresi 30 Temmuz 2023’e kadar temdid edilmiştir. [6]
Yüksek Mahkemenin Tal Yasasına Dair Son Kararı
İsrail Yüksek Mahkemesi, Tal Yasası’nın yürürlüğüne dair sürenin uzun süre önce dolmasına rağmen hükümet tarafından henüz yeni bir düzenleme yapılmamış olması nedeniyle, 26 Mart 2024 tarihinde verdiği kararla, ultra-Ortodoks kesimlerin uhdesinde bulunan Yeşiva okullarına aktarılan kamu fonlarının durdurulmasına hükmetmiştir.[7]
Başbakan Netanyahu’nun başsavcı ve mahkeme başkanından askerlik muafiyetiyle alakalı kararları Gazze’ye yönelik saldırıların tamamlanmasından sonraya bırakılması talebine rağmen verilen bu karar, hükümet ortaklarını kızdırırken muhalefeti ise sevindirmiştir. Zira muhalefet hükümetin Gazze’deki durumu Netanyahu’nun yarattığını iddia etmekte ve bu durumun yargının işleyişini etkilemeyeceğini düşünmektedir.
Aslında hükümet kanadında da bu konuda bir görüş birliği olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira Savunma Bakanı Gallant ve savaş kabinesinin üyesi ve Ulusal Birlik Partisi lideri Gantz da özellikle böyle bir dönemde ultra-Ortodoks öğrencilerin askerlikten muaf tutulmalarına karşı olduklarını açıklamışlardır.[8]
Buna rağmen Haredi toplumunun temsilcilerinden olan Shas Partisi lideri Ariyeh Deri konuyla ilgili olarak yaptığı açıklama, “İsrail halkı birçok cephede bir varoluş savaşı veriyor ve Yüksek Mahkeme yargıçları bu gece kardeş savaşı başlatmak için her şeyi yaptılar” diyerek mahkemeyi ülkede kaos çıkarmaya çalışmakla suçlamıştır.[9]
Benzer şekilde UTJ lideri Yitzhak Goldknopf da yaptığı açıklamada, “İsrail devleti, Tevrat’ı gerçek Tevrat olan Yahudi halkı için bir yuva olmak üzere ortaya çıkmıştır ve dünyada bunu yapabilecek başka hiçbir güç yoktur. Tevrat olmadan var olma hakkımız yoktur.” diyerek, yüksek mahkemenin kararına tepki göstermiştir.[10]
Aslında mahkeme Tal Yasası’nın yürütmesini tamamen durdurmayarak görece hafif bir karar vermiştir. Zira daha önce de belirtildiği gibi bu yasa İnsan Onuru ve Özgürlükler başlıklı Temel yasaya aykırı olup, bu hâliyle sürdürülmesi toplumda büyük bir rahatsızlığa sebep olmaktadır. Buna rağmen Sefarad Hahambaşı Yitzhak Yosef’in tehdit dolu açıklamaları sebebiyle olsa gerek sadece fonların durdurulmasına hükmedilmiştir. Ancak hükümetin bu konuda yeni bir adım atarak, mevcut anomaliyi gidermemesi hâlinde mahkemenin bir sonraki adımının Tal Yasası’nı tamamen iptal etmek ve ultra-Ortodoks Yeşiva öğrencilerinin askerlikten muaf tutulmaları uygulamasına son vermek olacağı aşikârdır.
Netanyahu’nun Askerlik Muafiyetini Araçsallaştırması
İsrail siyaseti uzun süredir Likud partisi lideri ve mevcut Başbakan Netanyahu tarafından domine edilmektedir. Netanyahu, 15 yılı aşan kesintisiz başbakanlık görev sürecince muhtelif sınamalara maruz kalmış ve bunları bazen hukuk dairesinde bazen de politik manevralarla aşmaya çalışmıştır. Bu sınamalardan en önemlisi ise kuşkusuz hakkındaki yolsuzluk davası olmuştur. Yolsuzluk davasından sakınmanın en kolay yolu ise mecliste çoğunluğu elinde tutup, başbakanlıkta kalmak olarak öne çıkmıştır.
Netanyahu’nun başbakan olarak kalabilmek için 7 Ekim’den sonra yaptıkları zaten ortadadır. Benzer şekilde 7 Ekim öncesinde de muhtelif taktiklere başvurarak iktidarını sürdürmüş olan Netanyahu’nun bu konuda kendine payanda yaptığı partilerin başında ise Shas ve UTJ gibi iki muhafazakâr parti gelmektedir.
Netanyahu bu partileri 2015 yılından beri askerlik muafiyeti konusunda manipüle etmekte olup, bu sayede onların desteğini elde tutmaktadır. 2021’deki seçimden sonra iktidara bir yıllık ara veren Netanyahu, bu dönemde Değişim hükümeti olarak isimlendirilen Bennett ve Lapid liderliğindeki hükümet tarafından siyasi kariyerinin tamamen bitirilmesi konusunda köşeye sıkıştırılmış ancak hükümetin son vuruşu yapamaması nedeniyle ayakta kalmayı başarmıştır.
Kasım 2022’deki seçimleri kazanarak tekrar başbakanlığa dönüş yapan Netanyahu, tıpkı 2015’te kurduğu hükümette olduğu gibi Shas ve UTJ’yi Tal Yasası’nı kesin olarak düzenlemek ve Yeşiva öğrencilerine askerlik hizmetinden daimî olarak muafiyet sağlamak hususunda ikna etmeyi başarmıştır.
Aradan geçen süre zarfında vadettiği nihai statüye dair yasal bir düzenleme yapılamamış olsa da Haredi partiler ehven-i şer olarak gördükleri Netanyahu’nun arkasında durmaya devam etmişlerdir.
7 Ekim Sonrası Sürecin Yarattığı Toplumsal Tepki
Netanyahu’nun Aksa Tufanı saldırısının toplum üzerindeki yıkıcı etkisini ortadan kaldırmak için vadettiği zafere (Hamas’ı ortadan kaldırması ve tüm rehineleri kurtarılması) bir türlü ulaşamaması ve İsrail ordusunun işlediği soykırım suçu nedeniyle uluslararası toplumun yükselen tepkisi de eklenince iyice köşeye sıkışan Netanyahu’ya bir tepki de ultra-Ortodoks kesimden gelmiştir. Zira her ne kadar bu kesimleri temsil eden partiler hâlihazırda Netanyahu’nun koalisyon ortakları olsa da, Seferad Hahambaşı Yithzak Yosef’in “Eğer muafiyet kalkarsa ülkeyi terk ederiz.” şeklindeki açıklaması partileri de zora sokmuştur.
Diğer taraftan da seküler kesimler, içinden geçilen çatışma sürecinde dahi Yeşiva öğrencilerinin askerlik muafiyeti konusunda ısrarcı olmalarına tepki göstermekte ve bu uygulamanın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürmektedirler. Hatta merkezinde Yesh Atid partisi lideri Yair Lapid ve Yisrael Beiteinu partisi lideri Avigdor Lieberman’ın olduğu bir grup, Yeşiva öğrencilerine tanınan askerlik muafiyetine karşı savaş açmış durumda olup, iktidara geldiklerinde yapacakları ilk işin bu yasayı iptal etmek olduğunu açıkça beyan etmişlerdir.
Netanyahu’nun Gazze’deki başarısızlığı, 7 Ekim sonrasında konsolide olan toplumu tekrar ayrıştırmış ve 7 Ekim öncesinde olduğu gibi kitlesel protestoların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Yapılan anketlerde Netanyahu’nun mecliste çoğunluğu kaybedeceğine yönelik sonuçların çıkması, şimdiye kadar sessizce Netanyahu’yu destekleyen ultra-Ortodoks kesimler için alarm zillerinin çalmasına yol açmıştır. Bir tarafta toplumun merkez ve solunda konumlanan kitleler bu uygulamaya tepki gösterirken, milliyetçi kesimler de böyle bir durumda bile askerlik muafiyetinin düşünülmesini kabul edilemez bulmaktadırlar. Hâliyle bu durum toplumdaki uyuyan fay hatlarını tetiklemiştir. [11]
Sonuç ve Genel Değerlendirme
İsrail’de 1948’den beri değişik formlarda uygulanmakta olan ultra-Ortodoks Yeşiva öğrencilerinin askerlik hizmetinden muaf tutulmaları uygulaması, özellikle 7 Ekim’den sonra toplumun bazı kesimlerinde büyük rahatsızlığa yol açmıştır. İsrail gibi askerlik hizmetinin kadın ve erkek tüm vatandaşlar için zorunlu olduğu bir ülkede, yegâne gerekçesi dini inanç ve öğretiler olan bir kesimin askerlik hizmetinden muaf tutulmak istemesi artık bir yük olarak görülmeye başlanmıştır.
Sürecin başında sadece 400 kişi için kabul edilen askerlik muafiyetinin, bugün sayıları 65 bini bulan bir kesime uygulanması toplumdan büyük tepki almaktadır. Özellikle İsrail’in coğrafi konumu ve bu konumla ilişkili olarak sürdürdüğü güvenlikçi politikalar göz önünde bulundurulduğunda, toplumun bir kesimine ülke güvenliğini sağlamak görevinden muaf tutulması için ayrıcalık tanınması kabul edilebilir gözükmemektedir.
İsrail ordusunun aktif 176.500 ve 445.000 yedek olmak üzere 621.500 kişiden oluştuğu da hesap edilirse, muafiyet talep edilen 65 bin kişinin toplam asker sayısına oranının artık tolere edilebilir seviyeyi aştığı görülecektir. Buna ilave olarak bu kesimin askerlik dışında herhangi bir iş kolunda yer almaması da ülke ekonomisi için yük teşkil etmektedir. Zira ülke ekonomisi ve de güvenliği için herhangi bir katma değer üretmeyen bu okullara ayrılan fonların geri dönüşü olmadığı gibi devletin ayırdığı bu fonların yıllara sâri olarak artması nedeniyle bu sektör büyük bir kara deliğe dönmüştür.
Bu kesimlerin Netanyahu gibi bir siyasetçi tarafından oy deposu olarak görülmesi ve askerlik muafiyetinin kurumsallaştırılmasına yönelik beklentilerinin kullanılarak manipüle edilmeleri de devletle kurdukları ilişkinin ne kadar sağlıksız olduğunu göstermektedir.
Keza bu kesimler yeri geldiğinde devletin kolluk güçleriyle çatışmakta, devletin kamu düzeni için koyduğu kuralları değil kendi topluluk kurallarını uygulamayı tercih etmektedirler. Bu nedenle de toplumun diğer kesimleri tarafından aidiyetleri sorgulanmakta ve devletin üzerinde bir yük olarak görülmektedirler.
Ancak inkâr edilemeyecek bir şey varsa o da sahip oldukları oy potansiyelidir. Ultra-Ortodoks kesimler toplam nüfusun yaklaşık %15’ine tekabül eden nüfusları oranında mecliste 10-20 arasında milletvekili ile temsil edilmekte ve parti sadakati konusunda da dikkat çekmektedirler. Bu nedenle Netanyahu’nun bu kesimlerin desteğini almak için askerlik muafiyeti gibi bir konuyu araçsallaştırılması İsrail siyasetinin çarpıklığını göstermektedir.
Ancak yıllardan beri kendilerine verilen sözlerin tutulmaması ve Netanyahu’nun kendilerini sadece başbakan olarak kalmak için kullandığını anlamaları hâlinde, bu hükümetin devamı mümkün olamayacağı gibi bundan sonraki süreçte de devlete ve kurumlara küskün bir kesimin ortaya çıkacağı muhakkaktır. [12]
Benzer bir şekilde yüksek mahkemenin verdiği fonları durdurma kararı, Netanyahu hükümeti için sonun başlangıcı olacak gibi gözükmektedir. Zira Netanyahu hükümeti mecliste sayısal çoğunluğa sahip olmasına rağmen şimdiye kadar Tal Yasası’nda gerekli düzenlemeleri yapmamış ve kendisini her koşulda destekleyen bu kesimleri yalnız bırakmıştır.
Ayrıca Netanyahu’nun son dönemdeki sözleri ve uygulamaları sebebiyle başta ordu ve istihbarat olmak üzere polis ve yargı gibi devlet kurumlarıyla arası açılmış olduğundan, ultra-Ortodoks kesimlerin Netanyahu’nun her şeye muktedir olduğuna dair algıları da zarar görmüştür. Dolayısıyla kendisine bile faydası olmayan Netanyahu’nun onlara hiçbir faydasının olamayacağı da anlaşılmıştır.
Bu koşullar altında da Netanyahu hükümetinin, Gazze’de işledikleri soykırım suçunun sonuçlarından bağımsız olarak, uzun soluklu ol(a)mayacağı anlaşılmaktadır. Yani 7 Ekim’den sonra Ortadoğu’yu değiştirmek ve Hamas’ı ortadan kaldırmak için yola çıkan Netanyahu’nun; hakkında devam eden yolsuzluk davası, rehine ailelerinin artan tepkisi ve muhalefetin erken seçim taleplerinden sonra şimdi de ultra-Ortodoks kesimlerin meydan okumasıyla elindekinden de olacağı ve belki de siyasi kariyerinin tamamen sona ereceği değerlendirilmektedir.
Kaynakça
[1] “Israeli Sephardic Chief Rabbi: We’ll leave if army drafting enforced”, Al Mayadeen English, 9 Mart 2024
[2] Olena Bagno-Moldavsky, “The IDF and the Ultra-Orthodox: Economic Aspects of Conscription”, INSS Memorandum No. 159, Eylül 2016
[3] Menachem Hofnung, “Ethnicity, Religion and Politics in Applying Israel’s Conscription Law,” Law and
Policy 17, no. 3 (July 1995): 324-325
[4] Stuart A. Cohen, “Israel and Its Army: From Cohesion to Confusion” (New York: Routledge, 2008), 132.
[5] Amnon Meranda, “Knesset Extends Tal Law by 5 Years,” YnetNews.com, 18 Temmuz 2007;
[6] Eliezer Schulman, “From the Tal Law to the New Draft Law”, Mishpacha Magazine, 24 Aralık 2018
[7] Jeremy Sharon, “In ‘historic’ step, High Court orders halt to yeshiva funds for students eligible for draft”, The Times of Israel, 28 Mart 2024
[8] Mick Krever ve Lauren Izso,” Israeli cabinet members say they oppose Ultra-Orthodox conscription plan in threat to coalition government”, CNN, 24 Mart 2024
[9] Mick Krever ve Lauren Izso, “ Israeli Supreme Court orders government to stop funding religious schools that defy enlistment, in blow to Netanyahu”, CNN, 29 Mart 2024
[10] a.g.e.
[11] Jennifer Ludden, “With war in Gaza, Israel faces new pressure to draft the ultra-Orthodox into service”, NPR, 26 Mart 2024
[12] Julia Frankel, “Israel’s high court says the government must stop funding seminaries. Could that topple Netanyahu?”, ABC News, 30 Mart 2024