İran, 2011 yılından itibaren, Suriye krizinde ve iç çatışma sürecinde belirleyiciliğe sahip ana aktörlerden bir tanesi olageldi. Suriye rejimine verdiği yoğun siyasi, askeri, ekonomik destek bu noktada İran’ı istisnai ve öncelikli bir konuma yerleştirdi. Elbette İran’ın bu süreçte, Suriye krizi ve Suriye rejiminin içinde bulunduğu durumu kendisi ile özdeşleştirmesi bu durumun temelini oluşturdu. Buna göre İran, bölgede İsrail’e karşı dengeleyici bir aktör olarak konumlanan Suriye rejiminin yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya kalmasını kendi bekâsı ve bölgesel çıkarlarının güvenliği ile özdeşleştirdi. Bunun sonucunda, Suriye rejiminin savunulması ve İsrail’e yönelik yeni ve ileri bir cephe oluşturulması şeklinde iki etkileşimsel motivasyon doğrultusunda Suriye’de varlık göstermeye başlayan İran 2014 yılına kadar bu düzlemde hareket etti.
2014 yılının ardından ise söz konusu motivasyonların arasına, etkinliğini ve eylemlerini artırmaya başlayan DEAŞ ile mücadele eklendi. Bu süreç ile birlikte İran, Suriye krizinde sahaya dâhil olduğu 2011 yılından bu yana araçsallaştırdığı milis grupları, DEAŞ ile mücadele argümanı doğrultusunda daha fazla görünür ve etkin kılma arayışına yöneldi. Bu durum İran’ın Suriye’deki varlığının ve sahadaki etkisinin büyük ölçüde milis gruplara indirgendiği bir bakışın ve algının gelişmesine yol açtı. Fakat bu durum İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) mensuplarının ve İran’ın konvansiyonel askeri unsurlarının Suriye’deki varlığını çoğu zaman gölgeledi ve geri plana itti. Bugün gelinen noktada ise bu unsurların İsrail tarafından doğrudan ve yoğun biçimde hedef alınıyor olması İran’ın Suriye’deki konvansiyonel askeri kırılganlığını daha detaylı ele almak ve bunun nedenlerini açıklamayı gerekli kılıyor.
DMO’nun Destek Menzili Stratejisi
İran’ın DMO aracılığıyla Suriye’de konvansiyonel askeri varlık ihdas etme arayışı, 2011 yılından itibaren şekillendirdiği bir stratejik temele dayanıyordu. Söz konusu stratejik temel, destek menzili (supporting range) ve destek mesafesi (supporting distance) olguları bağlamında inşa edildi. Bu kavramlar, askeri terminolojide, herhangi bir harekât ortamında, ileri hatta yer alan unsurlar ve bu unsurlara destek sunmakla görevli olan ve geri hatlarda yer alan unsurlar ve bunların destek kabiliyetleri arasındaki uzaklığı ve mesafeyi ifade etmektedir. Bu bağlamda İran, Suriye’de DMO unsurlarını, Suriye rejimine ve Lübnan’da Hizbullah’a yönelik aktif destek mesafesinin kısaltılması, bu aktörlerin aktif destek menziline daha fazla dâhil edilmesi stratejisi doğrultusunda konuşlandırmaya başladı. Bu yolla Suriye rejiminin çöküşünü engelleme ve aynı zamanda İsrail’e karşı cephe yaratma ve Hizbullah aracılığıyla çevreleme hedeflerine de ulaşılması amaçlandı.
Bu doğrultuda DMO, Suriye’de milis grupların araçsallaştırıldığı bir konsept benimseyerek faaliyetlerine başladı. Bu süreçte İran’dan Suriye sahasına pek çok üst düzey askeri yetkili ve komutan gönderildi. Bu askeri yetkililer ve komutanların büyük bir çoğunluğunun DMO-Kara Kuvvetleri Komutanlığı, DMO-Kara Kuvvetleri/Özel Kuvvetler Komutanlığı (Sabirin Birimi) ve DMO-Kudüs Gücü yapılarına bağlı, tuğgeneral ve albay rütbelerine ve daha önce Filistin, Lübnan ve Irak’ta başta olmak üzere belirli saha tecrübelerine sahip kişiler olduklarını belirtmek gerekiyor. Zira bu kişiler, bağlı oldukları birimler, kuvvet komutanlıkları ve tecrübeleri çerçevesinde, DMO’nun Suriye’de uyguladığı konseptin niteliğini yansıtmaktalar. Suriye sahasını bir “harekât ortamı” olarak algılayan ve belirli alanları “harekât merkezleri” hâline getirmeyi amaçlayan bu konsepte göre, söz konusu askeri yetkililer ve komutanlar, Suriye’de milis grupların örgütlendirilmesi, sevk ve idaresi, eğitim, barınma ve lojistik ihtiyaçlarının karşılanması ve bunlara ilişkin alanların ve altyapının oluşturulması ile görevlendirildiler. Bununla birlikte, bu konsept kapsamında, milis gruplara gayrinizami harp ve özel kuvvetler eğitimlerinin verilmesi, askeri teknolojiler konusunda gelişim sağlanması da amaçlandı.
Suriye’nin batısında Halep, Şam, Lazkiye ve Humus bölgelerinde, doğuda ise Deyrizor, Meyadin ve Elbukemal bölgelerinde yoğunlaşan faaliyetler bu konseptin merkez alanları oldu. Bu bağlamda, DMO’nun “destek menzili” stratejisi doğrultusunda ileri cepheler olurken, doğu hattı ise Irak-Suriye geçiş alanı olması sebebiyle daha çok lojistik ve ikmal hatları ve alanları olarak işlev gördü. Bu alanlar aynı zamanda DMO askeri yetkililerinin ve komutanlarının da konuşlandıkları; komuta-kontrol faaliyetlerini sürdürdükleri alanlar oldu. Fakat 2020 yılı ile birlikte bu alanlar DMO için daha önce hiç olmadığı kadar, birer tehdit menzili hâline gelmeye başladı.
İsrail’in Tehdit Menzili, DMO’nun Zafiyetleri ve Sonuçları
İran, Suriye’de, rejime ve Hizbullah’a yönelik aktif destek mesafesinin kısaltılması, bu aktörlerin aktif destek menziline daha fazla dâhil edilmesi stratejisi ile hareket ederken, simetrik biçimde, İsrail’in tehdit menziline daha fazla dahil olmaya başladı. Bu bağlamda İsrail, bölgede baş düşmanı olan İran’ın konvansiyonel askeri unsurlarını doğrudan hedef alabilme ve etki odaklı harekât (düşmanın topyekün imhası yerine, komuta-kontrolünü işlevsiz kılacak hedeflere yönelik operasyonlar) icra edebilme imkânına ulaştı. DMO unsurlarının Suriye’deki varlığı İsrail’e söz konusu imkânı sağlarken, İran ve DMO açısından ise daha yoğun bir tehdit ve tehlike alanının oluşumuna işaret ediyor. Elbette İsrail’in Suriye’de DMO’ya karşı tehdit menzilini genişletebilmesini sağlayan faktörlerin başında DMO’nun zafiyetleri geliyor.
DMO’nun, bu çerçevedeki zafiyetleri, “harekât ortamı” olarak algıladığı Suriye’de, “harekât ortamının güvenliği” konusundaki yetersizliklerine dayanıyor. Bu noktada bilgi güvenliği ve istihbarata karşı koyma (İKK) bağlamında yaşanan sorunlara işaret ediyor. İsrail’in Suriye’de, DMO komutanlarını, altyapı tesislerini lojistik hatlarını etki odaklı harekâtlarla hedef alabilmesine imkân veren en önemli husus, bilgi güvenliğinin sağlanması ve ofansif-defansif İKK tedbirlerinin yetersizliği olarak öne çıkıyor. Bu durumun sebepleri bağlamında geniş milis ağının, cari istihbarat anlamında avantajlar sağlamasına rağmen, aynı zamanda geniş bir zafiyet ağını da beraberinde getirdiğini söylemek mümkün. Bununla birlikte, Suriye rejimi ve Rusya’nın, İran’ın Suriye’de daha fazla nüfuz kazanmasını önleme ve İsrail ile ilişkilerini çıkar dengesinde sürdürme isteği ve arayışını da belirtmek gerekiyor. Zira bu iki aktörün istihbari desteğinin veya hareket serbestisi tanımasının yarattığı ortam İsrail’e etki odaklı harekâtlar için uygun ortamı hazırlıyor.
İsrail’in bu saldırılarının sonucu olarak DMO, bu İsrail saldırılarında, gayrinizami harp örgütleme-eğitim ve saha tecrübesine sahip deneyimli üst düzey komutanlarını kaybediyor. Bu durum DMO’nun hem saha yetenekleri ve kabiliyetleri hem de kurumsal hafıza adına çok ciddi bir kayıp oluşturuyor. Bununla birlikte, her ne kadar çatışma kabiliyetleri ve lojistik bağlamında kendine yetme konumuna gelmiş olsalar da sevk ve idare, koordinasyon, doktrin ve strateji belirlenimi bağlamında hâlâ DMO’ya ihtiyaç duyan milisler açısından da ciddi bir endişe ve belirsizlik oluşuyor. Bu noktada İran, tehdit menzilinden çıkmak ve Suriye’deki kazanımlarını ve nüfuzunu korumak ve konsolide etmek arasında bir çıkmaz ve ikilem yaşıyor.
[Dr. Çağatay Balcı, uluslararası güvenlik ve terörizm konuları üzerinde çalışan bağımsız bir araştırmacıdır.]