Bu yazıda AK Parti’nin seçimden sonra karşı karşıya kaldığı ve önümüzdeki süreçte hissetmeye devam edeceği bazı meydan okumalara değinilmektedir. Dört madde hâlinde sıralanan meydan okumaların analizi siyasi süreçlerden hareketle yapılmaktadır.
31 Mart Yerel Yönetimler Seçimi AK Parti açısından bir irtifa kaybı ile sonuçlandı. Seçim sonuçlarına göre CHP sandıktan birinci parti olarak çıktı. AK Parti ise kurulduğu 2001 yılından bu yana ilk kez bir seçimde ikinci sırayı görmüş oldu. Böylece Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde 17 seçimi birinci parti olarak bitiren AK Parti on sekizinci seçiminde daha önce yaşamadığı bir sonucu tecrübe etmek durumuyla baş başa kaldı. Yeni süreçlerin genellikle kendine özgü sonuçlar üretme potansiyelinden dolayı kamuoyunda AK Parti açısından seçim sonuçlarından nasıl bir çıkarım yapacağı konusunda bir tartışma başlamış durumda.
Gerek AK Parti’yi yakından takip eden isimler tarafından gerek rakibi olan siyasal kesimler tarafından bu tartışmaların yapıldığı görülüyor. Elbette en önemlisi AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim gecesi yaptığı açıklamalar ve partisinin yetkili kurullarıyla yaptığı toplantı sonrası kamuoyu ile paylaşılan görüşlerin kapsamıdır.
Bu açıklamalarda daha somut çıktıları görmek mümkündür. Erdoğan’ın gerek seçim gecesi Ankara’daki konuşmasında partisinin irtifa kaybettiğinin görüldüğü vurgusu gerek MYK toplantısından sonra kamuoyuna yansıyan kan ve ruh kaybı, ben dahil kimse sorumluluktan kaçamaz, milletimizin verdiği mesajı aldık ve güneşi gören buz gibi erime bağlamındaki ifadeleri ilk teşhislerin cesurca yapıldığının ve özgüvenle kamuoyu ile paylaşıldığının göstergesini oluşturuyor. Bu tablo içinde AK Parti cephesinde önümüzdeki süreçte yeni değerlendirmelerin ve somut çıktıların görülebilmesi ihtimaller içinde. Kuşkusuz bu adımların kişiler özelinde ve sosyal medyada hedef gösterilenler bağlamında olmasını beklemenin rasyonel olmadığını ve bir siyasi partinin dinamiklerini anlamaktan da uzak olduğunu belirtmek gerekir. Bununla birlikte eldeki verilere bakıldığında AK Parti’nin bir taraftan kendi muhasebesini yaparken diğer taraftan bazı yeni meydan okumalarla karşı karşıya kaldığı aşikâr.
Muhafazakâr-Sağ Siyasette Parçalanma Riski
AK Parti’nin karşı karşıya bulunduğu meydan okumalardan birincisinin muhafazakâr siyaset içindeki parçalanma eğilimi ve Yeniden Refah Partisi (YRP) ekseninde olduğu söylenebilir. Seçim sonuçlarının ortaya çıkarttığı tablo AK Parti açısından bir ilki oluşturuyor. Çünkü oy tabanı açısından daha önce böylesine bir rekabetle karşı karşıya kalmamıştı AK Parti. Gerek kendi içinden çıkan Gelecek ve Deva partileri olsun gerek Saadet Partisi olsun bu ölçüde bir oy geçişkenliği oluşturmamıştı. 31 Mart seçimlerinde AK Parti’nin sadık seçmenlerinden bir kısmının YRP’ye oy verdiği bir kısmının ise sandığa gitmediği görülmektedir. YRP’nin varlığı sadece aynı tabana hitap etmesinden dolayı değil aynı zamanda merkez sağ-muhafazakâr siyasette aktör çoğalmasına neden olarak oyları böldüğü için uzun vadede risk oranını artırmaktadır. Bu parçalanma durumunun kimseye yaramadığı aksine CHP’ye altın tepside fırsatlar sunduğu ise bu seçimde net şekilde görüldü. AK Parti’nin muhafazakâr-sağ siyasetin içinden gelen bu agresif meydan okumaya karşı yeni bir politika geliştirmesi gerekiyor.
İkinci meydan okumanın merkez siyasette CHP’nin 31 Mart’ı kazanması bağlamında şekillendiği görülüyor. CHP’nin yıllara sâri bürokratik oligarşinin uzantısı konumunun esnediğine yönelik işaretler ortada. Seçimi kazanan CHP’li adayların kampanya sürecindeki söyleminin alışılmış CHP kodlarının dışına çıkmış olması ve seçimin ertesinde bazı belediye başkanlarının Kur’an Kerim üzerine yemin etmesi, sabah namazı için camiye gitmesi veya türbeye giderek dua etmesi CHP’nın en azından bazı adayları bağlamında kendi konforlu kabuğunun dışına çıktığının işaretini veriyor. Bu dinamizm CHP’ye hem ofansif bir özellik kazandırmakta hem de oy tabanını AK Parti’nin çeperlerine taşıyabilme imkânı sunmaktadır. 31 Mart’ta AK Parti’nin ikinci parti olması CHP’nin merkez siyaset içinde AK Parti’ye meydan okuyacak şekilde bir alan açtığının göstergesi olarak okunabilir. AK Parti’nin buna üreteceği cevabın nasıl olacağı, futbol tabiriyle söylersek maçı kendi sahasında mı kabul edeceği yoksa oyunu rakip partinin sahasına taşıyacak şekilde bir atağa mı kalkacağı, sürecin yönü açısından belirleyici olabilir.
Bürokrasi mi Siyaset mi?
AK Parti’nin önündeki meydan okumalardan üçüncüsünü ekonominin genel görünümü ve özellikle emekliler meselesioluşturuyor. Ekonominin güçlü olup olmaması doğal olarak seçim süreçlerine etki etme kapasitesine sahiptir. Burada vurgunun seçim sürecinde de çok gündemde olan emekliler bağlamında olduğunun altını çizmek gerekir. Çünkü emekliler veya diğer bir ifadeyle 50-75 yaş aralığı AK Parti’nin en fazla oy aldığı seçmen skalası arasındaydı. Bu yüzden emekliler olgusunun AK Parti siyaseti için taşıyıcı kolonlardan birisi olduğu rahatlıkla söylenebilir. Seçim geçti ama emeklilerin sorunları devam ediyor. AK Parti’nin önündeki bu meydan okumaya ayrıca ve hassasiyetle eğilmesi gerekmektedir.
Dördüncü meydan okuma noktasının doğrudan AK Parti’nin iç dinamikleri ekseninde şekillendiğini söylemek mümkündür. Bu bağlamda AK Parti’de siyasal söylemin daralması, süreçlere dair tepki verilmesinde bürokrasiyle özdeşleşme riskinin belirmesi ve ilişkili olarak fikir eksenli sivil siyaset üretiminde zayıflama belirtileri öne çıkmaktadır. Bürokrasinin davranış kodlarının baskınlaşma durumu bir taraftan toplumla kurulan ilişkide belirli bir mesafenin oluşmasına neden olabilmekte ve diğer taraftan da problemlerin çözüm süreçlerinde siyasetçi dinamizminin yerini bürokratik idareciliğe bırakma konforuna dönüşebilmektedir. AK Parti değerlendirmelerinde çoğu kez zikredilen “toplumdan kopma, tepeden bakma, halkı unutma” benzeri yakıştırmaların pek çoğunun merkezinde aslında Türk siyasal hayatında CHP ile özdeşleşmiş olan bürokratik oligarşinin davranış biçimleri bulunmaktadır. Bu yüzden AK Parti belki de en zor mücadelesini kendisine yönelik içerden gelen bu meydan okumaya karşı vermesi gerekebilir. Çünkü bu başlıkta özet kapsamında irdelenen davranışlar silsilesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kan ve ruh kaybı vurgusu ile aynı kesişme noktasına çıkmaktadır. Bürokrasi ile siyaset üretme pratikleri genellikle Türk siyasal hayatında birbirinin zıddı olarak konumlanmıştır. Çoğu kez de bürokratik oligarşi ile özdeşleşen CHP sivil siyasetin temsilcisi konumundaki sağ-muhafazakâr siyasi aksa yönelik dışlayıcı ve darbeci uygulamalarda belirli bir rol oynamıştır. Gücünü milletten alan bir hareket olarak AK Parti’nin ve lideri Erdoğan’ın toplumla kurduğu samimi ilişkinin somut çıktıları Türk demokrasi tarihine altın harflerle geçecek özelliktedir. Belki de on yıllar boyunca kırılması zor rekorları milli iradenin desteği ile AK Parti bürokratik oligarşiye ve vesayetçilere karşı, zor şartlar altında mücadele ederek, elde etmiştir. Dolayısıyla gelinen noktadaki bu mevcut meydan okumayı en iyi AK Parti aktörlerinin okuyacağını beklemek AK Parti’nin geleneği ve siyaset felsefesiyle de uyumludur. Çünkü bürokrasiyle siyasetin hem dinamikleri hem de görev alanları birbirinden farklıdır. Bürokrasinin bir şekilde siyasal olanın yerini işgal edecek şekilde genişlemesi AK Parti’nin siyaset üretme pratikleri açısından daha fazla kısıtlayıcı sonuçlar üretme potansiyeli taşımaktadır. AK Parti içinde siyaset yapmaya talip olanların Erdoğan’ın sık sık vurguladığı insanı yaşat ki devlet yaşasın ve biz milletimize efendi olmaya değil hizmetkâr olmaya geldik anlayışını pratik örnekler üzerinden daha çok sahaya yansıtmaları gereken bir sürece girilmiş durumda. Mazlumu savunmak, ekmek teknesine darbe vurulana kol kanat germek, derdine derman arayan insanlara dokunabilmek, haksızlığa uğradığını düşünenleri dinlemek ve tüm bunları yaparken mütevazılığı elden bırakmamak… Bu liste uzatılabilir. AK Parti 17 seçimi kazanarak bugünlere geldiğine göre tüm bu başlıklarda milletin teveccühünü kazanmış bir parti ve zaten aradığı kudret kendi damarlarında mevcut. Güneş astarının içinde. Parti içindeki aktörlerin siyasal kimliklerini kuşanarak kamuoyu önünde sorun çözücü profil olarak daha çok bulunmaları yeni meydan okumalara yerelden cevap üretilmesine katkı verebilir.
İkinci Parti Tecrübesi
Burada dört meydan okumadan bahsedildi. Kuşkusuz hem bu başlıkları daha geniş şekilde ele almak hem de somut başka sorunlar ve küresel gelişmelerden hareketle çoğaltmak mümkündür. Fakat seçim sonuçlarının siyasi boyutları bu başlıkları daha güçlü şekilde ortaya çıkartmıştır. Sonuçta AK Parti’nin bu seçimdeki kayıplarının kalıcı olup olmayacağına büyük ölçüde yine AK Parti karar verecek. Çünkü seçmenin belirli bir kısmı rakip partilere oy verse de büyük çoğunluğu sandığa gitmeyerek AK Parti’ye rahatsızım mesajını vermiş durumda. AK Parti’nin bu mesajı nasıl çözümleyeceğini zaman gösterecek. Teşhislere yönelik tedavilerin pansuman seviyesinde mi yoksa derinlemesine müdahale şeklinde mi olacağı ise uzun vadede sonuçların yönünü belirleme kapasitesine sahip. Elbette AK Parti ilk kez meydan okumalarla karşılaşmıyor. Fakat ilk kez seçimde ikinci olan bir parti olarak meydan okumalarla yüzleşiyor. Temel fark burada. Bu yüzden nasıl bir refleks göstereceği AK Parti açısından hayati öneme sahip.
[Prof. Dr. Yusuf Özkır, Türkiye Araştırmaları Vakfı kıdemli araştırmacısıdır.]