Türkiye’de gerçek anlamda demokrasiye geçilen 14 Mayıs 1950 seçimlerinden sonra yapılan bütün seçimlerde heyecanın dorukta olduğu, yakın tarihi takip edenler için somut bir gerçekliktir. Sandığın üzerine darbecilerin, cuntacıların ve vesayetçilerin gölgesinin düşmediği seçimlerde siyasi partiler yarışır ve ipi göğüsleyen için yönetim dönemi başlar.
Heyecan noktasında genel seçimler ile yerel seçimler arasında genel seçimler lehine belli bir fark olsa da yerel seçimlerdeki rekabetin de üst seviyede olduğunu söylemek gerekir. 1989 ve 1994 seçimleri böyle seçimlerdir mesela. Peki 31 Mart 2024’te gerçekleşecek olan yerel seçimle ilgili söylenebilecekler ve beklentiler nelerdir? Bu yazıda bu sorulara İstanbul özelinde yanıt arayacak ve beklentilerimi paylaşacağım.
14-28 Mayıs 2023 seçimleri ile önümüzdeki pazar günü yapılacak olan yerel seçimler öncesindeki seçmen hareketliliği ve motivasyonu da aslında yakın tarihin bir iz düşümü olarak okunabilir. İki seçim arasında seçmen duyarlığı noktasında bariz bir fark bulunuyor. Partiler açısından bu durumun farklı gerekçeleri olsa da belki temel gerekçe olarak yakın dönemde tartışma dozajı yüksek bir seçimin yapılmış olması ilk akla gelen madde olarak öne çıkıyor. Bu yüzden de her parti öncelikle kendi seçmenini motive edebilmek için önemli bir gayret gösteriyor.
Belli bir ölçüde seçmen ilgisizliğinden bahsetmek mümkün olsa da seçim rekabetinin olabildiğince kızıştığı, heyecanın olduğu ve belirsizliklere açık bir seçimin olacağı ise neredeyse pek çok aktörün ortak kanaati durumunda.
Seçime doğru gidilirken kamuoyu araştırma şirketleri tarafından yapılan paylaşımlarda çoğunlukla yanılma payı içinde olabilecek oranlardan bahsediliyor. Buna göre farklı şirketlerin açıklamalarında kazanma ihtimali olan adayların da yayınlayan şirkete göre değiştiği bir tablodan bahsetmek mümkün. İşin dikkat çekici taraflarından birisi de bu kafa kafaya rekabet durumunun sadece İstanbul ve Ankara için değil aynı zamanda Anadolu ve Trakya’daki pek çok şehir için de geçerli olmasıdır. Rekabetin yüksek seviyede seyretmesi doğal olarak heyecanı da artırmış durumda. Dolayısıyla pazar günü yaklaşırken büyük ölçüde seçmen motivasyonun görece daha düşük olduğu ama seçim sonuçları açısından belirsizliğin en fazla olduğu seçimlerden birini yaşayacak Türkiye. Bu rekabet ortamının en yoğun yaşandığı şehirlerin başında ise İstanbul geliyor.
İstanbul’un Denklemi
İstanbul seçimlerinde yarışa giren pek çok siyasi parti olsa da kazanma ihtimali olan iki aday olduğu görülüyor. AK Parti ve Cumhur İttifakı’nın adayı Murat Kurum ile CHP’nin adayı ve belirli bir çerçevede DEM Parti tarafından da desteklenen Ekrem İmamoğlu neredeyse kafa kafaya bir yarışın içindeler. İki adaya dair paylaşılan anketler de bu yarışın seçim gecesi belli olacağına işaret eden sonuçlar içeriyor. Mevcut tabloya bakıldığında iki isimden birine yönelik favori aday olgusundan bahsetmek mümkün görünmüyor. Fakat eldeki sonuçlara göre yarış başladığından bu yana Murat Kurum’un yükselişte Ekrem İmamoğlu’nun ise düşüşte olduğu bir gerçeklik. İki aday arasındaki sözlü düellolardan vaatlere yönelik atışmalara ve İstanbul’un geleceğine dair projeksiyonlara uzanan zengin bir rekabet alanı ortaya çıkmış durumda. Bu rekabet alanına bakıldığında Murat Kurum’un sadece İstanbul’a odaklanmış bir kampanya stratejisine sahip olduğu görülüyor. İstanbul’un sorunlarını gündemine alan bu strateji kapsamında depreme hazırlık için kentsel dönüşüm, trafik sorunuyla mücadele ve ulaşımın mega projelerle desteklenmesi gibi başlıklar öne çıkıyor. Murat Kurum’un İstanbul’un sorunlarını çözecek şekilde bir söylemi stratejik şekilde ortaya koyması ve özellikle 650 bin konutun yenilenmesi iddiası İstanbul’un temel sorunlarıyla özdeşleştiği için dikkat çekiyor. Diğer taraftan Kurum’un İstanbul’a sahip çıkacağı, tüm ilgisini İstanbul’a göstereceği ve zor zamanlarda İstanbulluların arasında bulunacağı noktasındaki yaklaşımı da seçmende etki oluşturmuş durumda.
Ekrem İmamoğlu ise 2019’da verdiği bol vaatlerin baskısı altında bir kampanya yürütüyor. Bu bağlamda bazı yayınlarda 2019 vaatlerine yönelik kendine sorulan sorulara “hatırlamıyorum, bunu bilmiyorum, nerden aldınız bu kesitleri” gibi cevaplar vermiş olması kamuoyunda dikkatleri üzerine çekti. Bu yüzden de İmamoğlu’nun beş yıl boyunca yapmadığı veya gündemine almadığı projeleri yeniden vadetmesi yerine kampanyasının ana odağını daha çok genel siyasete çekmesi bir kaçış olarak da görülebilir. Nitekim bu söylemlerinde İmamoğlu ağırlıklı olarak genel siyasetin içine girecek şekilde bir yol haritası takip etmektedir. İstanbul kapsamında konuşmak yerine 14-28 Mayıs seçimlerindeki tartışma başlıklarını gündemine almaktadır. Başta İstanbul Sözleşmesi, AK Parti’nin zihniyeti, bu seçimler Türkiye için son şans, madenler ve ekonomik sorunlar başta olmak üzere genel konuların İmamoğlu tarafından öne çıkartıldığı görülmektedir. Ayrıca sık sık Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik ifadelerini de bu listeye eklemek gerekir.
İki Adayın Motivasyonundaki Temel Fark
Sonuçta iki adayın ajandası karşılaştırıldığında birinin ağırlıklı olarak genel siyasete diğerinin İstanbul’a yoğunlaştığı görülebiliyor. Bu tablo içinde İstanbulluların seçimde kime oy vereceği kadar neye oy vereceği meselesi de önem kazanmış oluyor. Çünkü Murat Kurum’un İstanbul seçimlerini kazanması durumunda tüm odağının İstanbul olacağı ve İstanbul’a hizmet yapabilmek için gecesini gündüzüne katacağı, söylemlerine ve geçmişine bakıldığında ön plana çıkıyor. İstanbul’un temel ihtiyaçları konusunda Kurum’un profesyonel meslek hayatından ve özellikle Çevre Bakanlığı döneminden getirdiği birikimin bu süreçte ciddi bir katkısı olacağı ise muhakkak. Kurum da bu tecrübesine vurgu yaparak ülke genelinde yaptıklarını anlatıyor ve bu birikimini İstanbul için de kullanabilmesi için vatandaştan destek talep ediyor.
Diğer taraftan İmamoğlu’nun da vaatlere ve planlara sahip olduğu söylenebilir. Ama esas ajandaya bakıldığında genel siyasetteki hedeflerinin öne çıktığı herkesin malumu. Tıpkı önceki beş yılda olduğu gibi önümüzdeki beş yıl boyunca da İmamoğlu’nun ya CHP genel başkanlığı için ya da 2028 Cumhurbaşkanlığı adaylığı için bir çalışma içinde olacağına dair belirtiler çok fazla. İmamoğlu da konuşmalarının satır aralarında bunun işaretlerini vermekten kaçınmıyor. Çoğu yerde genel başkanı Özgür Özel’i baskılayacak şekilde bir tutum takınması da bu yaklaşımın parçaları arasında sayılabilir. Tüm bu tablo içinde İstanbul’un sorunlarının ise arka planda kalacağını vurgulamak bir kehanet olmasa gerek. Son beş yılda İstanbul bu acı gerçekliği somut çıktılarıyla yaşamış durumda.
Dolayısıyla İstanbulluların 31 Mart seçimlerinde sandıkta yapacağı tercihin belli ölçülerde bu iki ana aksa dair olacağı görülüyor. İstanbullu seçmen Murat Kurum veya Ekrem İmamoğlu’na oy verirken bu iki temel anlayıştan hangisinin İstanbul’u bir beş yıl daha yöneteceği konusunda da karar vermiş olacak. Genel siyaseti öne çıkartan bir ismi mi yoksa tek gündemi İstanbul olan bir ismi mi seçecek İstanbullular?
Kuşkusuz kimin kazanacağını şimdiden kestirmek zor ama kazanan yaklaşımlardan hangisinin İstanbulluların hayatına daha pozitif şekillerde dokunacağını ve İstanbul’u kalkındıracağını öngörmek zor değil. Kampanya söylemleri ve yapılan açıklamalar bunun mesajını somut şekilde veriyor.
[Prof. Dr. Yusuf Özkır, Türkiye Araştırmaları Vakfı kıdemli araştırmacısıdır.]