İYİ Parti ve Kimlik Sorunu

Türkiye’nin demokrasi tarihine baktığımızda ilk günden bugüne birçok siyasi parti kurulmuş; kimi uzun ömürlü olmuş kimi sadece tabela partisi olarak kalmış, bazıları hükümet olurken bazıları hep muhalefet olarak kalmış. Türkiye özellikle Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtikten sonra irili ufaklı tüm partiler bir noktada oy oranlarına bakılmaksızın önem kazanmışlardır. Yüzde 50’yi geçme zorunluluğu iktidar olmak ittifakları, tüm mevcut siyasi partiler ile diyalog kurmaya zorlamıştır. Kurulduğu 2017 tarihinden beri hem kuruluş aşamasında hem en parlak döneminde hem de son dönemdeki çalkantılı günleri itibarıyla İYİ Parti Türk siyasetinde çok fazla gündemde kalmış ne yapacağı ne söyleyeceği iktidardan ziyade muhalefet bloğunu ziyadesiyle etkilemiştir. Bu yazıda İYİ Parti’nin kronolojik serüveninden ziyade yaşadığı kimlik sorunu ve bu sorun etrafında oluşan açmazlara değineceğiz.

Üstte de ifade ettiğimiz üzere Türkiye siyasetinde gün geçmez ki yeni bir parti kurulmasın. Bu partilerin hemen hemen hepsi iktidar olma hedefiyle yola koyulur, bir süre sonra ise muhalefet olma konforuna dahi erişemeden kaybolup giderler. İYİ Parti kurulurken elbette tüm diğer partiler gibi iktidar olmak niyetiyle yola çıktı. Partinin kuruluş aşamasına baktığımızda Milliyetçi Hareket Partisi’nde yıllarca siyaset yapmış tanınmış siyasetçilerin referandum sürecindeki farklı fikirlerden dolayı bir yol ayrımı şeklinde oluşmuştur. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş için düşünülen referanduma Devlet Bahçeli’nin öncülük etmesi ve mutlak destek vermesi İYİ Parti’yi doğuran başlıca sebep olmuştur. O günden bu yana İYİ Parti Cumhur İttifakının tam karşısında konumlanmıştır. Bu konumlanma beraberinde bir kimlik sorunu da oluşturmuştur.

Türk dış politikasında son yıllar çok hareketli geçmiştir. Başta Dağlık Karabağ sorunu olmaz üzere, Libya’da asker bulundurma, Irak tezkeresi gibi konular meclisin gündeminde yer almıştır. Bu ve buna benzer konular İYİ Parti’de ciddi krizlere yol açmıştır. Milliyetçi muhafazakâr bir tabandan ve bu düşüncelere sahip kadroların üstte sıralanan konulardaki tavrı muhalefette konumlanan İYİ Parti’de bir kimlik sorununa yol açmıştır. İYİ Parti lideri Meral Akşener gittiği her yerde ve parti içerisinde hep bu açmazların muhatabı olmuştur. İYİ Parti hem CHP ve HDP ile birlikte hareket edip hem de Irak tezkeresinde evet demesi bakıldığında ciddi bir sorun teşkil ediyordu. Nitekim bu ve buna benzer sıkıntılar 6’lı masanın aday belirleme müzakerelerinde zirve yaptı ve Akşener adeta patladı. Ölüm ve sıtma arasında bir tercihe itildiğini itiraf eden Akşener aslında en baştan itibaren partisini konumlandırdığı yeri bir daha sorgulamak için önemli bir aşamaya geçmiş oluyordu. Nitekim Akşener’in çıkışından itibaren muhalefet bloğu parçalanmış, sırf bir Erdoğan karşıtlığı üzerinden bir araya geldiği ortaya çıkmış oldu. Türk siyasal hayatında değişilmez bir hakikat yine ortaya çıkmış oluyordu: Farklı kimliklere sahip, teşekkül ettikleri sosyolojileri farklı olan partiler birlikte hareket edemiyorlardı. 6’lı masa sürecinde en büyük oy kaybını ve en büyük itibar kaybını şüphesiz İYİ Parti yaşadı. Parti içerinde bitmeyen tartışmalar, büyük kopuşlar partiyi ciddi anlamda etkiledi. Her parti gibi İYİ Parti de iktidar olma misyonuyla yola çıktı. Bugün gelinen noktada varoluşsal sebeplerden uzak bir görüntü çizen İYİ Parti yeni stratejiler üretmek zorundadır. Önümüzdeki yerel seçimler bunun iyi bir testi olmayabilir çünkü parti içerisindeki tartışmalar o kadar çok sürdü ki yerel seçimlere iddialı hazırlanma zamanı bile oluşmadı.

İYİ Parti Ne Yapmalı?

İYİ Parti’nin Türk siyasetinde barajı aşamayan, birkaç belediye ile yetinen ve başka partilerin oy tamamlayıcı olma kimliğinden çıkması için en başta ciddi bir muhasebe yapmaya ihtiyacı vardır. Tüm diğer partilerde olduğu gibi Türkiye’nin sosyolojisini iyi okumak zorundadır. 2002’den bugüne çok fazla seçim yaşanmış ve her seçime ‘’son seçim’’, ‘’bu sefer gençler sandıkta hesabını soracak’’, ‘’cumhuriyet elden gidiyor’’ gibi CHP’nin konforlu muhalefetini pekiştiren yaklaşımlara İYİ Parti’nin düşmemesi gerekir. Erdoğan gitsin de sonrasına bakarız düşüncesinin ne kadar boş ve temelsiz, aynı zamanda bir şey vaat etmeyen bir yaklaşım olduğunu partinin iyi görmesi gerekir. Tüm siyaset bilimi uzmanlarının, sosyologların üzerinde ittifak ettiği bir husus şudur ki Türkiye toplumunun yaklaşık yüzde yetmişi şu üç cümle ile özetlenebilir: milliyetçi, muhafazakâr ve demokrat. Bu üçlünün tamamının içini gerçek anlamda doldurmayan partilerin iktidar olma şansları neredeyse imkânsıza yakın. İYİ Parti’nin bu üçlüden hangisinin içinin tam doldurulduğu konusu ciddi bir tartışma konusu. Kendisini en başta milliyetçi diye tanımlayan parti, milliyetçi diye tanımlanan özellikle doğu şehirlerinde hiç varlık gösterememesi milliyetçilik konusunda da iyi bir izlenim ve güven veremediğini ortaya koymaktadır. Mesela şöyle bir soru sorulabilir: Erzurum’da, Kastamonu’da, Yozgat’ta daha önce Milliyetçi Hareket Partisi’ne oy veren bir ülkücü seçmen neden İYİ Parti’ye oy vermeli, nasıl bir boşluğu dolduruyor ve ne vaat ediyor? Yavuz Ağıralioğlu gibi muhafazakâr milliyetçilerin eleştirileri sadece şahıs bazlı mı bakılmalı yoksa parti tabanında da böyle bir serzeniş mi var? İYİ Parti kurmayları bu krizi iyi okumalı ve çözüm üretmemeliler.

Özellikle Akşener tarafından çok fazla dile getirilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine yönelik eleştiriler 2023 seçimleri ile bir kez daha toplum tarafından çok da dikkate alınmadığı ortaya çıkmış oldu. Gelecek seçimlere yönelik İYİ Parti’nin sistem eleştirilerini bırakıp yeni stratejiler üretmesi gerektiği de çok net bir şekilde görülmektedir. Yazının sonuna yaklaşırken bir önemli noktaya da yine dikkat çekilmesinde fayda var. Malum 31 Mart’ta Türkiye yerel seçimler için sandık başına gidecek. Özellikle İstanbul seçimleri çok kritik öneme sahip. Seçim döneminde yine çok tartışılan konu İYİ Parti kiminle hareket edecek ve aday çıkaracak mı tartışması. İYİ Parti bu seçimlerde ciddi ve çok önemli bir karar vererek CHP’nin peşine takılmadı ve kendi adayını çıkardı. İYİ Parti’nin aday çıkarmadığı senaryoda şöyle bir akıl yürüttüğümüzde bugün İstanbul’da kent uzlaşısı diye bir söylem dolaşmakta. Aynı zamanda Antalya, Mersin, Adana, İzmir, Bursa ve birçok büyükşehirde de bu durum söz konusu. Kendisini milliyetçi muhafazakâr diye tanımlayan parti, DEM Parti’yle birlikte CHP adaylarına oy istemek zorunda kalacaktı. Bir şehir mitinginde Akşener’e her zamanki soru sorulacaktı: Sizin orada ne işiniz var diye. İYİ Parti kaybettiği itibarı bu seçimlerde bir nebze durdurmaya çalışacaktır. 2028 için ise çok çalışmaları ve çok derin tahliller yapmaları gerekmektedir.

[Ahmet Fethi Gün, Dicle Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.]

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu