Frankfurt Belediye Meclisi’ndeki Yeşiller (Grüne), Sosyal Demokratlar (SPD) ve Özgür Demokrat (FDP) partili vekiller 2023 yılında vermiş oldukları önergenin kabulü ile bu yıl şehrin en önemli ve işlek caddelerinden olan Grossen Bockenheimer Strasse Ramazan motifli ışıklarla süslendi. Noel öncesinde olduğu gibi bu yıl bir ilk gerçekleştirilerek şehirde yaşayan Müslümanların kutsal ayları kutlanmış oldu.
Bu jest ile şehrin %15’ni oluşturan Müslümanlara, toplumun önemli bir parçası oldukları ve hep beraber barış içerisinde ve bir arada yaşanabileceği, ötekileştirmeye ve nefrete karşı bir duruş mesajı verilmek istendi. Yeşiller partisinden olan Belediye Başkanı Nargess Eskandari’ye göre bu ışıklar beraberliğin, ön yargıya ve ayrımcılığa karşıtlığın, İslam karşıtı ırkçılığın ve aynı zamanda da antisemitizm karşıtlığının ışıklarıdır. Belediye Başkanına göre böylece, kriz ve savaşların yaygın olduğu bir dönemde bütün insanlar için umut ve aynı zamanda şehirdeki farklı grupların uyumu için önemli bir mesaj verilmek istendi. Böylece Londra’dan sonra Ramazan ışıklandırılması gerçekleştiren ilk şehir Frankfurt olmuştur.
Almanya’daki bu uygulamanın Frankfurt’ta yaşayan Müslümanlara en azından şehri benimseyip kendilerini toplumun bir parçası olarak hissetmeleri açısından son derece önemli olduğu söylenebilir. Almanya ve Türkiye arasında 1961 yılında imzalanan İşgücü Antlaşması ile ülkeye çalışmak amacıyla gelen ilk Müslüman grubu Türkler oluşturmuştur. Türklerden sonra birçok Müslüman ülkeden göç alan Almanya’nın toplamda 83 milyonu bulan nüfusunun 5,6 milyonu, yani %6,7 sini Müslümanlar oluşturmaktadır.
Dikkatten kaçırılmaması gereken bir husus ise Almanlar arasında yayılan Müslüman olma eğilimidir. Giderek artan oranda Almanların dinini değiştirerek Müslüman olmasına şahit olunmaktadır. Kısacası ülkedeki Müslüman nüfus sadece kendisi veya ataları göçmen olan Müslümanlardan oluşmamaktadır. Frankfurt Belediyesi yapmış olduğu basit bir ışıklandırma ile toplumun önemli bir bileşeni olan Müslümanlara kendilerinin toplumun eşit bir parçası oldukları mesajını vererek gönüllerini almayı başardı.
Almanya’daki bu güzel örnekten sonra gelelim Avusturya’nın başkenti Viyana’daki Ramazan ışıklandırılması ile ilgili gelişmelere. Avusturya’nın başkenti olan Viyana’nın nüfusu 2019 yılının verilerine göre yaklaşık 1,9 milyon, Müslümanların sayısı ise 200 bin civarındadır. Nüfusun büyük çoğunluğunu Katolikler oluştururken ikinci büyük grubu ise Müslümanlar oluşturmaktadır. Toplam 23 ilçeden oluşan Viyana’nın homojen bir şekilde dağılmamış olan göçmen ve Müslüman nüfusunun, bazı ilçelerdeki yoğunluğu diğerlerine göre daha fazladır. Göçmen ve Müslüman nüfusun en yoğun olduğu ilçelerden biri de Favoriten’dir, Türklerin tabiri ile onuncu Viyana. Birkaç yıl önce Avusturya vatandaşı olmuş göçmenler ve Avusturyalılar tarafından kurulmuş olan SÖZ partisinin Genel Başkanı Hakan Gördü, Londra ve Frankfurt örneklerinden esinlenerek Favoriten Belediyesi’nden Ramazan ışıklandırması talep etmesi ile Viyana’da siyasi kıyamet koparıldı. İlçe Belediye Meclisi’ndeki oylamada Hür Demokrat (FPÖ) ve Muhafazakâr Halk (ÖVP) partililer tarafından bu talep reddedildi. Aşırı sağ partili Hür Demokratlar doğaları gereği bu talebe “Ramazan dekorasyonuna hayır”, “hadlerini aşıyorlar” gibi dışlayıcı ve ötekileştirici ifadeler kullanarak ilçe meclisine gelen bu talebin onaylanmamasını sağladılar. Buraya kadar olan gelişmeler dışarıdan objektif bakabilenler için son derece olağan ve normal olabilir.
Olağan olmayan ve olağanüstü bir durum sergileyenlerden birisi isminden de anlaşılacağı gibi Müslüman olduğunu düşündüğüm Muhammet Yüksek adlı Sosyal Demokrat (SPÖ) partili ilçe Belediye meclis üyesinin tavrıdır. Yüksek, SÖZ partisinin bu talebine “böyle bir talep Müslümanların hayatını kolaylaştırır mı yoksa onları hedef hâline mi getirir? İnsanların huzur içerisinde aileleriyle vakit geçirmek istedikleri bir dönemde bunun talep edilmesi siyasi sorumsuzluktur. Benim siyasi sorumluluk anlayışım farklıdır” şeklinde SÖZ partisinin teklifine tepki vermiştir. Sosyal Demokrat Muhammet Yüksek tepkisini kendilerini ötekileştirip toplumun bir parçası olmadığını ifade eden aşırı sağ ve muhafazakâr partilere değil de toplumun önemli bir bileşeni olan ve Ramazan dolayısıyla belediyeden küçük bir jest bekleyen Müslüman siyasetçilere göstermesi akıl tutulması olarak yorumlanıyor. Yüksek, ifadelerini, huşu içerisinde olunması gereken bir dönemde okların Müslümanların üzerine doğrulup yine hedef olmalarını istemediği şeklinde tamamlamaktadır.
Bir diğer olağan dışı tepki de Entegrasyon Bakanından gelmiştir. Entegrasyondan Sorumlu Bakan olmasından dolayı kendisinden daha itidalli ve yapıcı bir yaklaşım beklenen sayın Dr. Susanne Raab sosyal medya üzerinden yapmış olduğu paylaşım ile Avusturya’daki Müslümanların Ramazan huzurunu henüz başlamamışken bozmayı başardı. Sayın Bakan Raab “Ramazan ışıklandırması benim için kesinlikle mevzubahis olamaz. Bunun talep edilmesi dahi yanlış anlaşılmış hoşgörünün göstergesi ve yanlış bir mesajdır. Bize gelip ve bizimle yaşayan insanların toplumun çoğunluğunun değerlerine uyum sağlaması gerekiyor, tersi değil.” şeklinde düşüncelerini dile getirirken Müslümanlara toplumda sadece tolere edildiklerini ve yerlerinin neresi olduğunu gösterdi. Avusturyalı Müslüman azınlık, huzur ve huşu içerisinde Ramazan ayına hazırlanırken Kadın, Aile ve Entegrasyondan Sorumlu Bakan Dr. Susanne Raab tarafından toplumun eşit bir parçası olmadıkları hatırlatılarak keyifleri kaçırıldı.
Bakan Raab’in bu açıklamaları sosyal ve basılı medya üzerinden Viyana’daki Türk ve Müslüman toplumun önde gelenleri tarafından, toplum içerisindeki barış ve uyumu destekleyici değil ayrıştırıcı ve ötekileştirici ifadeler olarak değerlendirildi. Bu yıl altmışıncı yılına girecek olan Avusturya-Türkiye İşgücü Tedarik Anlaşması ile 1960’lı yıllardan itibaren çalışmak amacıyla ülkeye çağrılanların torunları ve onların çocukları, Avusturya’da doğup büyüdüklerinden Avusturya haricinde bir vatan bilmemektedirler. Sayın Raab’ın birkaç kuşaktır ülkede yaşayanları “bize gelen ve bizimle yaşayan”lar olarak nitelendirmesinden, vatandaş olsalar dahi toplumun sadece tolere edilen unsurları olmaktan ileri gidemeyeceklerini düşündüğü anlaşılmaktadır. Birkaç kuşaktır Avusturya’da olan veya Avusturyalı olup da sonradan Müslüman olmuş olanları dahi kendi tabiri ile hoşgörülü olmalarından dolayı mı tahammül edildiğini anlamalıyız? Aynı toplumun bir parçası olabilmek için aynı dine mi mensup olmak gerekiyor? Yoksa sorun sadece Müslüman olmak mı?
[Doç. Dr. Mehmet Soytürk, Türk-Alman Üniversitesi öğretim üyesidir.]