İsrail’in Gazze saldırısına yönelik potansiyel çözümleri incelerken, İsrail ve Hamas arasındaki çatışma dinamiklerinin kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi önem arz ediyor. İsrail-Gazze çatışmasının ele alınması, Filistinliler arasındaki siyasi birliği, uluslararası dayanışma hareketlerini, medya çerçevesini, Gazze’nin statüsüne ilişkin yasal netliği ve Filistinli grupların karşılaştığı zorlukları dikkate alan çok yönlü bir yaklaşım gerektiriyor. Bu farklı perspektiflerin bir araya getirilmesiyle, uluslararası çabalar çatışmanın adil bir çözüme kavuşturulması için çalışılmasını gerektiriyor. Bu değerlendirmede, Gazze’nin son durumuna ilişkin çözüm niteliğindeki adımların neler olabileceğine dair öneriler sunacağım.
İsrail’in Gazze Saldırılarının Bölgesel Boyutu
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının devam etmesi hem bölgesel hem de küresel düzeyde ciddi sonuçlar doğurabilir. Bölgesel olarak, bu durum, Orta Doğu’da yıllardır kurulmak istenen ancak kaygan bir zeminde tutunmaya çalışan istikrarı sarsabilir. Bununla birlikte insani krizi derinleştirebilir, radikalleşmeyi ve terörizmi teşvik edebilir ve bölgesel ittifaklar ile çekişmeleri yeniden şekillendirebilir. Çok kutuplu bir yapıya sahip olan bölgesel sistem kendi bölgesinde yaşanan bu denli bir güç uygulamasında bozulan dengeleri yeniden kurmak için yeni ittifaklar kurabilir. Bu durumda yeni tehditler oluşabilir. Rakip bağlılıkları olan, devlet yapısı demokratik zemine oturmayan ve ekonomik olarak rantiyer devlet özellikleri taşıyan bölgesel güçler için böyle bir istikrarsız süreç ciddi tehditleri de beraberinde getirecektir.
İsrail’in Gazze Saldırılarının Küresel Boyutu
İsrail’in devam eden Gazze saldırılarının küresel boyutuna baktığımızda ise uluslararası hukuk ve insan haklarına saygının altını oyan, küresel güvenlik risklerini artıran ve uluslararası ilişkilere zarar veren, ekonomik etkiler yaratan ve yaratacak olan, geniş çaplı bir kamuoyu tepkisini de körükleyen bir süreç yaşandığı görülüyor. Devam eden çatışmalar Gazze’de zaten kırılgan olan insani durumu daha da kötüleştiriyor. Büyük çaplı göç dalgalarına ve mülteci krizlerine neden olma potansiyeli, bu sürecin küresel boyutları arasında değerlendirilmesi gereken bir konu. Radikalleşme ve terörizm, çatışmanın devam etmesiyle bölgede daha fazla yayılabilir, yeni çekişmelere ve ittifak değişikliklerine yol açabilir. Küresel düzeyde, uluslararası hukuk ihlalleri, çatışmalar, küresel güvenlik için artan riskler, bozulan uluslararası ilişkiler ve potansiyel ekonomik dalgalanmalar şeklinde hissedilebilir. Bu durum, bence uluslararası toplumun daha fazla baskı yapmasını ve barış için yenilenmiş çabalar göstermesini gerektirecek önemli bir gerekçe sunuyor. Barış ve istikrarı sağlama yönünde uluslararası toplumun yeniden harekete geçmesi artık toplumların küresel ve bölgesel anlamda huzuru için kaçınılmaz gözüküyor.
Çözüm İçin Neler Yapılmalı?
Bu çatışmanın potansiyel etkileri nasıl ki hem bölgesel hem de küresel boyuttaysa, çözümü de bölgesel ve küresel çapta düşünülmelidir. Çünkü çatışmanın evrimi bölgesel ve uluslararası aktörlerin tepkilerine, müdahalelerine ve çatışmayı çözme konusundaki politik iradelerine bağlı olarak değişecektir. Bu nedenle, çözüm yollarının kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi ve çok yönlü stratejilerin uygulanması önem taşıyor. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının çözümüne yönelik potansiyel diplomatik girişimler, barış sürecinin yeniden canlanması, Gazze’nin yeniden inşası ve ekonomik kalkınma stratejileri oldukça çeşitlilik sunuyor. Bu bağlamda, güçlü bir uluslararası arabulucu önderliğinde doğrudan müzakerelerin yeniden başlatılması, bölgesel iş birliği, sürekli ateşkesin sağlanması ve iki devletli çözüm üzerine odaklanmak önemli gözüküyor. Güven artırıcı önlemler, Gazze’nin uluslararası fonlarla desteklenerek yeniden inşa edilmesi, insani yardım ve kalkınma projelerinin hayata geçirilmesi ve ekonomik entegrasyonun teşvik edilmesi gerekiyor.
Çözüm İçin Neler Yapılıyor?
ABD’nin İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının son bulması noktasında sürece müdahalesi, Washington’un İsrail’e olan sarsılmaz desteğini ve aynı zamanda bölgedeki barış ve istikrar için diplomatik çabaların kendi istikrarını da sarsmama amacını yansıtması gerekiyor. Ama ne yazık ki verilere baktığımızda ABD, İsrail’e askeri destek sağlamaya devam ediyor. Reuters’a göre, ABD’nin İsrail’e silah sevkiyatını gözden geçirme planı bulunmuyor ve İsrail hükümeti, uluslararası baskılardan etkilenmeyerek askeri stratejisini sürdürüyor. ABD, İsrail’e yıllık 3,8 milyar dolarlık askeri yardım sağlıyor ve Biden yönetimi, bu desteği artıracak ek fonlar için Kongre’ye başvurdu. Öte yandan, uluslararası tepkileri de azaltmak adına ABD Gazze’nin geleceğini Filistinlilerin yönetmesi gerektiğini belirtiyor. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken çatışma sonrası Gazze’nin yönetiminin Filistin liderliğinde olması gerektiğini vurgulamış, ancak İsrail Başbakanı Netanyahu, Gazze’nin güvenliğinden belirsiz bir süre boyunca sorumlu olacaklarını ifade etmişti. Wall Street Journal’a göre, ABD’nin Gazze savaşında ateşkes çağrılarına rağmen İsrail’e MK-82 bombaları ve JDAM kitleri gönderme planları bulunuyor. Bu, Washington’ın çatışmaları sonlandırma çabaları ile İsrail’e olan askeri desteği arasındaki karmaşık dengenin bir göstergesi olarak görülüyor. Sonuç olarak, ABD’nin Gazze’ye olan destekleri genelde söylemlerde kalırken İsrail’e olan desteği ciddi eylemsel adımları içeriyor.
AB’nin Gazze’deki durumun iyileştirilmesi, insani yardımın sağlanması ve kalıcı barışa ulaşılması yönünde önemli bir rol oynaması bekleniyor. AB liderleri, Gazze’de kötüleşen insani durum konusunda derin endişelerini dile getirerek insani yardımların güvenli bir şekilde bölgeye ulaşabilmesi için insani koridorlar ve ateşkes çağrısında bulunmuştu. AB, aynı zamanda en kısa zamanda bir uluslararası barış konferansı düzenlenmesini önermişti. AB’nin dış politika şefi Josep Borrell, İsrail ve Filistin yönetimleriyle görüşmeler yapmayı ve bölgede kilit rol oynayan diğer ülkeleri ziyaret etmeyi planladığını belirtmişti. Bu ziyaretlerin amacı, ateşkesin sağlanması ve kalıcı barış için çözümler üzerinde bir başlangıç olarak okunabilir. Borrell, ayrıca Gazze’ye yönelik insani yardım konusunu ele alarak, bölge için “ertesi gün” çözümlerin geliştirilmesi gerektiğini vurgulamıştı. AB, Gazze’deki savaş sonrası durum için Birleşmiş Milletler (BM) barış gücü konuşlandırılmasını da tartışıyor. Bu, sahadaki durumun nasıl düzenleneceği, Gazze’nin nasıl idare edileceği ve güvenliğinin nasıl sağlanacağı konusundaki geniş kapsamlı görüşmelerin bir parçası olarak görünebilir. AB’nin Gazze için önerdiği planlar ve diplomasi çabaları doğrultusunda harekete geçmesi, bölgede barış ve istikrarın sağlanmasına katkıda bulunması gerektiği biliniyor fakat pek eylemsel bir duruşa rastlanmıyor.
Arap Birliği, İsrail’in Gazze’ye yönelik eylemlerine karşı BM’yi harekete geçmeye çağırmış ve İsrail’in Gazze halkından evlerini boşaltmalarını istemesini kınayarak, bunun Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin açık bir ihlali olduğunu belirtmişti. Arap Birliği, İsrail’in Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırıları görüşmek üzere acil toplantı çağrısı yapmış ve bu toplantıda uluslararası camiaya Gazze’ye yönelik acil müdahale çağrısında bulunmuştu. Arap Birliği’nin Gazze saldırıları sonrasında alacağı tutum ve atacağı adımlar, bölgesel politik dinamikler, uluslararası hukuk ve insani değerlere dayanarak şekillenecektir. Arap Birliği’nin, Filistin halkına destek, bölgede kalıcı barışın sağlanması için çaba gösterme ve Gazze’nin yeniden inşası konularında aktif rol alması beklenmekte. Örgütün bu süreçte üye devletleri koordine etme, bölgesel ve uluslararası düzeyde Gazze’nin durumunu gündeme getirme ve Filistinlilerin haklarını savunma gibi kritik rolleri de var. Arap Birliği, İsrail’in sivillere yönelik saldırılarını durdurması çağrısında bulunmuş ve Gazze’deki insani durumla ilgili derin endişelerini ifade etmişti. Nitekim, örgütün ilerleyen günlerde Gazze’deki insani ve siyasi durumu etkileme kapasitesine işaret etmek gerekiyor. Bu bağlamda, Arap Birliği’nin gelecekteki tutumları ve aldığı kararlar, bölgedeki barış ve istikrar çabaları için hayati önem taşımakta.
[Sibel Bülbül Pehlivan, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.]