Kosova Başbakanı Albin Kurti’nin iktidara geldiği Mart 2021’den beri Kosova ile Sırbistan arasında izlemeye alışageldiğimiz gerginlikler farklı bir boyut kazanarak iyice tırmanmaya başladı. Şubat 2024 itibarıyla Kosova hükümetinin ülkede Sırp dinarının kullanımını dolaylı olarak yasaklaması bu tırmanan gerginlikler silsilesinin en son halkası sadece. Asıl mesele Kurti hükümetinin Sırp azınlığın yoğun yaşadığı kuzey bölgesinin üzerine devlet hakimiyetini kurmak istemesi. Belki daha önemli olan bunu şu ana kadar tek taraflı bir şekilde ve Batı ortaklarına danışmadan yapıyor olması. Kurti’nin ulaşmak istediği sonuç (topraklarına tamamen egemen ve bağımsız, çok etnili demokratik bir ülke inşa etmek) her ne kadar doğru ve haklı olsa da izlediği yöntem ters tepebilir ve Kosova’yı istenmeyen sonuçlarla karşı karşıya bırakabilir.
Kosova Sert Batı Tepkilerine Maruz Kalıyor
Priştine yönetimi son bir yılda özellikle bağımsızlığından beri belki de en sert Batı tepkilerine maruz kaldı. Hem Amerika Birleşik Devletleri (ABD) hem de Avrupa Birliği’nin (AB) en üst düzey yetkilileri Mayıs 2023’te kuzeydeki dört Sırp çoğunluklu belediyeye (Kuzey Mitroviça, Leposaviç, Zveçan ve Zubin Potok) Sırpların boykot ettiği seçimlerden seçilmiş Arnavut belediye başkanlarının polis eşliğinde girmelerini, sonrasında yaşanan çatışmaları ve Şubat 2024’te ülke genelinde Sırp dinarının dolaylı olarak yasaklanmasını Batı ortaklarının tavsiyelerine aykırı ve gereksiz olarak nitelendirip sert bir dille kınadı. Bunun üzerine de Kosova’ya bir takım yaptırımlar uyguladı. Tabii burada Batılı güçlerin Kosova ve Sırbistan’ı tabii tuttuğu standart tutarsızlığını da not etmek gerekir. Bir yandan Kurti yönetimini politika değişikliği için baskılarken diğer yandan Sırbistan’ın Rusya yanlısı hamleleri ve iç siyasette Başkan Vuçiç’in gittikçe artan otoriter yöntemleri görmezden geliniyor. Bu bağlamda Sırbistan’da son Aralık 2023 genel seçimlerinde yaşanan usulsüzlüklere ilişkin ne ABD’nin ne de AB’nin kayda değer bir tutum almaları ayrıca bir hayal kırıklığı teşkil etti. Dahası Belgrad, Amerikan yetkilileri tarafından “bölgenin ekonomik ve siyasi lideri” olarak lanse ediliyor. Ancak bununla hangi mesajın verilmek istendiğini anlamak zor. Zira bir ülkeyi lider olarak nitelendirdiğinizde o ülkenin diğerleri tarafından takip edilmesini, bir model teşkil ettiğini de iddia etmiş olursunuz. Ne var ki, Sırbistan’ın şimdiki hâliyle bir model teşkil ettiğini ileri sürmek güç olur. Tüm bunlara rağmen Kosova’nın Batı desteğini kaybetme lüksü yok. Çünkü ülkenin bağımsızlığı tamamen Batı’nın desteğine bağlı. Başbakan Kurti’nin sosyalist ideolojisi, asi geçmişi ve yönettiği partinin self-determinasyon retoriğine rağmen bu gerçek unutulmamalı. Batı desteğini yitirmemek de Priştine yönetiminin Sırbistan’a ve Sırp azınlığına yönelik kararların Batı ortaklarıyla koordineli ve çok taraflı bir şekilde alınmasından geçiyor.
Kosova Gittikçe Tek Etnili Bir Ülke Hâline Dönüyor
Kosova Sırplarının ülkeyi terk etmeleri 1999’dan beri devam eden bir süreç ama Batılı birçok siyaset bilimci, analist ve düşünce kuruluşlarının da vurguladığı üzere bu süreç özellikle son beş yılda çok hızlandı. Meşhur International Crisis Group düşünce kuruluşunun Kosova üzerine yayımladığı son bir rapora göre, 2015 yılında 145,000 olan Sırp azınlığının nüfusu 2023 yılına gelince 100,000’in altına düşmüş. Yine aynı raporda yer alan bazı diğer verilere göre, sadece son bir yılda Sırpların %10’undan fazlası Kosova’dan göç etmiş. Ortak ekonomik sebepler bir yana, Kosova Sırplarını ülkeyi ciddi sayılarda terk etmelerine yol açan nedenlerden biri de Kurti hükümetinin izlediği politikaların Sırplarda oluşturduğu kaygı ve güvensizlik. Bu durum iki farklı yönden Kosova’nın çıkarlarına zarar veriyor. Birincisi, Kurti her ne kadar Kosova Sırplarının Belgrad vesayetinden kurtaracağını söylese de aslında olup bitenlerle Vuçiç’in ve Belgrad propagandasının ekmeğine yağ sürüyor. İkincisi, Kosova’nın tek etnili bir ülkeye dönüşmesi ABD ve AB’nin kesinlikle razı olmayacağı bir şey ve bu ülkeye verilen desteğin azalmasına neden olur. MIT siyaset bilimcisi Roger Petersen’in meşhur Western Intervention in the Balkans adlı kitabında da vurguladığı gibi, Batılı güçlerin on yıllardır Kosova’da yaptıkları muazzam askeri ve ekonomik yatırımının en önemli amaçlarından biri de Kosova’yı bağımsız ve işlevsel çok etnili bir demokrasiye dönüştürmek. Petersen’e göre Kosova’nın gittikçe artan tek etnili gerçeği (özellikle şehirlerde) Batı müdahalesinin bu konuda başarısızlığını gösteriyor. Nihayetinde, ben de Sırp azınlığının ülkeyi terk etmemesi ve Kosova’nın anlamlı bir şekilde çok etnili bir ülke kalması tamamen Kosova’nın lehine olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde, Priştine yönetimi pazarlık masasında Belgrad’a karşı elinde bulundurduğu en önemli kozlarından birini yitirmiş olacak.
Belgrad Yönetiminin Ekmeğine Yağ Sürmek
Son olarak, Kurti yönetimi sadece son bir yılda tetiklediği krizlerle belki de farkında olmadan Aleksandar Vuçiç’in iç siyasette otoriter ajandasına hizmet etmiş oldu. Zira Vuçiç Sırbistan’da sürekli karşı karşıya kaldığı kitlesel protestolardan hep Kosova ile çıkan krizlerle dikkat dağıtmayı başarmış. Şöyle ki, Mayıs 2023’te Kosova’nın kuzeyindeki dört belediyede olay ve çatışmalar patlak verdiğinde Sırbistan’da Vuçiç rejimine karşı yerel iki okul saldırıları üzerine büyük kitlesel protestolar düzenleniyordu. Aynı şekilde, Ocak 2024’te Kosova’da dinarın yasaklanması gündeme geldiğinde Sırbistan genel seçimlerinde yaşanan usulsüzlükleri protesto etmek için halk sokaklara dökülmüştü. Vuçiç dinar meselesini bir fırsat bilip onu BM Güvenlik Konseyi’ne taşıyarak daha da büyüttü. Oysa, bunların hiçbirine gerek olmadığı kanaatindeyim. Yine de Vuçiç Belgrad’da seçim protestoları gündeminden dikkat dağıtmayı başardı. Son olarak, Sırbistan siyasi sahnesinde şimdiye kadar ismi hemen hemen hiç duyulmamış olan siyasetçi Nikola Sanduloviç’in Ocak 2024’te Kosova’da Adem Jashari’nin anıtını ziyaret edip Sırbistan’ın Kosovalı Arnavutlara karşı işlediği savaş suçlarından özür dilemesi üzerine çıkan olayın yine gereksiz olduğunu düşünüyorum. Sanduloviç’in yaptığı mutlaka takdire şayan ama onun Albin Kurti ve diğer üst düzey Kosovalı yetkililer tarafından “Sırbistan muhalefet lideri” olarak nitelendirilmesi, olayı gereksizce büyüttü ve bu yine Belgrad yönetiminin işine yaradı. Oysa, Sanduloviç Sırbistan’ın ana akım siyasi elitler arasında yer almıyor ve ismi bu olaya kadar hemen hemen hiç duyulmamıştı.
Sonuç olarak, tüm bunları tartışırken Kurti yönetimin ülkenin kuzeyi üzerinde devlet hâkimiyeti kurmak istemesinin yanlış olmadığını ileri sürüyorum. Toprak bütünlüğünü sağlamak ve örtüşen egemenlikleri (Kosova’nın kuzeyinde olduğu gibi) ortadan kaldırmak mutlaka her bağımsız devletin hakkıdır. Meşhur siyaset bilimciler Juan Linz ve Alfred Stepan’a göre bu aynı zamanda bir ülkede demokrasiyi inşa etmenin en önemli ön koşullardan biridir. Ancak, Kurti yönetiminin bunu Batı ortaklarıyla daha koordineli ve çok taraflı bir şekilde yapması gerektiğini düşünüyorum.
[Dr. Idlir Lika, İbn-i Haldun Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesidir.]