Yerel Seçimler Öncesi İttifak Siyasetinde Son Durum

Yerel seçimlere kısa bir süre kalmışken CHP ve DEM arasındaki iş birliği Türk siyasi gündemini meşgul etmeye devam ediyor. İki partinin başta İstanbul’un ilçeleri olmak üzere birçok noktada birbirlerinin adaylarını destekledikleri görülürken, zaman zaman DEM Parti tarafından CHP ile artık bir ittifak hâlinde olmadıkları yönünde gelen açıklamalar yahut İstanbul’da aday çıkarmaları kafa karıştıran hamleler olarak göze çarpıyor. Bu noktada Özgür Özel’in de DEM ile polemiklerden kaçınması ancak bunu yaparken esas kavgasını İYİ Parti ile veriyor olması aslında muhalefet tarafında resmi bulanıklaştıran bir diğer faktör olarak karşımıza çıkıyor. Bu yazıda CHP-DEM ve CHP-İYİ Parti ilişkilerini kavramsal olarak bir çerçeveye oturtmak amaçlanmaktadır. Taraflar arasındaki ilişkilerin dinamiğine bakıldığında CHP-İYİ Parti ilişkisi genel seçim sonrası dağılmış bir ittifakın doğal sonuçları olarak gözükürken, diğer tarafta ise ilişkiler artık “Erdoğan düşmanlığı” motivasyonuyla açıklanamayacak kadar derin bir kimlik yakınlaşmasının sonucunda DEM’in hâkimiyet kurduğu bir etnik siyaset açmazının sonucu olarak okunabilir.

2019 yerel seçimleri ile Türk siyasetinin yeniden hatırladığı ittifak kavramı aslında uluslararası siyasetin bir konusu olarak birden fazla devletin bir savaş durumunda güvenliklerini yahut otonomilerini muhafaza etmek için birbirlerini destekleyeceklerini taahhüt ettikleri bir çeşit anlaşma olarak tanımlanabilir. Uluslararası ilişkilerde gücün dağılımı her an radikal şekilde değişen bir şey olmadığı için müttefik ülkeler arasındaki ittifak dinamikleri de genelde stabil ilerler. Yani başta taraflar arasında bir asimetri varsa veya benzer güçlere sahip aktörler bu ittifakı yapıyorsa bile sistemik düzeyde majör olaylar olmadığı sürece başta uzlaşılan hususlara riayet edildiği gözlemlenebilir. Ancak iç siyasette durum biraz farklı. Çünkü “gücü” modern demokrasilerde halk desteği olarak tanımlarsak bu destek her an gündelik meselelerle değişkenlik gösterebilir yani bir aktörden diğerine kolayca geçebilir. Dolayısıyla iç siyasette ittifak ilişkileri uluslararası siyasete göre daha risklidir ve taraflar birbirlerine yönelik gardlarını hiçbir zaman düşüremezler.

Bugün 2024 yerel seçimler öncesi ise altılı masanın dağıldığı ancak CHP-DEM ortaklığının devam ettiği görülmekte. Görünüşte her parti kendi adaylarıyla seçime giriyor gibi bir hâkim anlatı kurulmaya çalışılsa da CHP ve DEM arasında bir eş güdüm var. Öte yandan CHP ile İYİ Parti arasında aksi yönde gerilim mevcut. Bu noktada medya CHP’nin diğer muhalif partilerle kurduğu ilişkileri 2019’dan bu yana yürüttüğü ittifak siyaseti çatısı altında ele alsa da CHP-HDP ilişkileri ile CHP-İYİ Parti ilişkileri dinamikleri itibarıyla ciddi farklılaşma göstermektedir.

Seçim İttifakları ve Kimlik Değişimi

Tekil olarak yeterli güce sahip olamayan muhalefet partileri, seçim iş birlikleri yoluyla, yani açık veya örtülü çok partili ittifaklar kurarak birlikte hareket etmektedir. Bu ittifaklar, aynı zamanda koalisyon örnekleri olarak da değerlendirilebilir. En belirgin örneği, bir çözümsüzlük ve kaos yaratma mekanizması hâline gelen altılı masa ittifakıdır. Örtülü ittifaklar ise ideolojik veya etnik saplantıların hâkim olduğu radikal eğilimli HDP-DEM, TİP veya Zafer Partisi gibi partilerle CHP’nin yürüttüğü görece gizli seçim iş birlikleri olarak tanımlanabilir. Ana akım partilerin siyaseten bu iş birliklerinin kendi seçmenleri nezdinde yaratacağı maliyetlerden kaçınmak için bunları örtülü ittifaklar olarak sınıflandırabiliriz.

Açık ittifaklar, 2019 seçimlerinden bu yana siyaset gündeminde önemli bir yer tutmaktadır. İttifakların doğası gereği taraflar arasındaki güç farkı ortaya bir güç asimetrisi çıkarır. Pazarlık masasında en çok kazanan genellikle güçlü ortaktır. Bu pazarlık masasını oluşturan ise CHP liderliğinde iktidarı yenmek için bir araya gelme motivasyonudur. Yerel seçimlerde İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde güçlü ortak desteklenirken, küçük ortaklar genellikle minimal kazanımlarla yetinmek zorunda kalır. Bu kazanımlar, küçük ilçe belediyeleri, meclis üyelikleri veya bu belediyelerdeki istihdam fırsatları olarak değerlendirilebilir.

Güç asimetrisi örneğini doğrudan İYİ Parti CHP ittifakında görebiliriz. 2019 itibarıyla İYİ Partinin belediyelerdeki gücü gözlemlenebilir şekilde az. Mecliste de benzer şekilde zayıf bir parti oldukları söylenebilir. Ancak siyaset sahnesinde var olmaları ve her tartışmanın bir aktörü konumunda olmaları parti kitlesi açısından beklentiler yaratabilir. Yani bireysel olarak bir vatandaşın partiden taleplerinden tutun çıkar gruplarına kadar parti yönetimi ve elitleri partinin prestijinden güç elde etmeye çalışır. Ancak bu beklentiyi İYİ Parti’nin sahip olduğu prestij karşılayamamaktadır. Çünkü somut kazanımlar ancak il/ilçe belediyeleri yahut mecliste daha fazla milletvekili ile mümkün olabilir. Çünkü siyasette güç halk desteği olarak tanımlanırken bunun somut çıktısı da gelen oylarla beraber elde ettiğin temsil gücüdür. Yani parti içi istikrarın sürdürülebilir olması o partinin ve liderin sandıktaki başarısına bağlıdır. Ancak asimetrik ittifaklarda başarıdan aslan payını büyük ortak alır. Bu sebeple 2019’da arkasında bir rüzgâr olduğu söylenebilecek İYİ Parti’de bugün kopuşlar ve güç kaybı alenileşti. Dolayısıyla parti için bir hayatta kalma endişesi baş gösterdi. Bu noktada seçime tek girmek aslında parti elitleri için bir yeniden mevzilenme anlamına da geliyor.

CHP-DEM/HDP ilişkisi ise bir kimlik sorunu doğuruyor. Örtülü ittifakların bir sonucu olarak siyasal partilerin kimliğini kaybetmesi ve ideolojide dejenerasyon muhtemeldir. İktidarı devirme motivasyonu birleşme için tetikleyici bir unsur olmakla birlikte, düşük oy oranına sahip partilerin öneminin artması, ittifakın büyük ortağını zorlayıcı taleplerle karşı karşıya bırakabilir. Farklı siyasal bagajlara sahip partilerin tek bir motivasyonla bir arada bulunduğu koalisyon benzeri ittifaklarda, her parti kendi pozisyonundan taviz vermeye zorlanabilir.  Ancak burada CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu ile başlayan dönüşüm, HDP ile girilen bu etkileşimle birleştiğinde aslında Kemalist bir parti olan CHP’nin artık Kemalist olduğuna seçmenini ve kamuoyunu ikna etmesi gereken yeni bir düzlem doğurdu. Çünkü CHP’nin HDP’yi meşru siyasete çekmesi ve kendi elini rahatlatması gerekirken HDP’nin CHP’yi terörle imtihana çektiği görülüyor. Bu imtihanı terör saldırılarında CHP’den gelen açıklamalarda, kayyumlara verilen tepkilerde, hapiste olan terör yandaşlarına verilen desteklerde görüyoruz. Dolayısıyla iki parti arasında ilişki dinamiği neredeyse bir Katolik nikâhına dönüşmüş durumda. Ve burada baskın aktör beklenenin aksine HDP/DEM çizgisi. An itibarıyla DEM Parti içinden gelen CHP karşıtı söylemler ile kent uzlaşısı çatısı altında onlarca belediyede seçim iş birliklerini aynı anda izliyoruz. DEM Parti hem istediğini alıyor hem de bir yandan CHP’yi kendince istediği doğrultuya çekiyor. Dolayısıyla CHP geleneksel olarak temsil ettiği Kemalist-Ulusalcı kesimden her geçen gün radikal etnik sol siyasete hapsoluyor ve bu da aslında CHP-HDP/DEM ittifakının bir ittifaktan fazlası hâline geldiğini gösteriyor.

Başarısız CHP-İYİ Parti İttifakı Bugüne Nasıl Yansıyor?

İttifakların bir sonucu olarak, CHP benzer seçmen profiline sahip İYİ Parti ile ortaklık kurduğunda bu her iki parti için de riskli bir ilişki dinamiği yaratıyor. Bu ittifakın başarılı olması durumunda İYİ Parti, büyük ortak olan CHP’den oy devşirebilir ve asimetriyi ortadan kaldırıp birinci parti konumuna gelmeyi dahi hedefleyebilir. Nitekim “Ben başbakan olacağım!” çıkışı Meral Akşener’in tam olarak buna delalet eden bir söylemiydi. Burada mantık bu ittifakın temel motivasyonu olan iktidarı seçimlerde yenmek ve sistemi değiştirip buradan alınan sonuçları bir kaldıraç hâline getirerek yapılacak parlamento seçimlerinde birinci parti olmaktı. CHP ise İYİ Parti’ye yönelik aslında tahammülsüz tavrını altılı masa sürecinde hep göstererek aslında bu riskli dengenin de farkında olduğunu gösteriyordu. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın öne çıkarılması gibi meselelerde Meral Akşener istediğini hiçbir zaman alamadı. Bir önceki yerel seçimleri hatırlayacak olursak, aday seçimi sürecinde Mansur Yavaş neredeyse ideal bir MHP-İYİ Parti profiliyken onu bile CHP kendi partisi üstünden seçime soktu ve ittifakının küçük ortağına alan bırakmadı. Nitekim İYİ Parti siyasetin yapılış amacı olan seçim başarısını CHP’ye kaptırırken kazanımları da çok sınırlı oldu. Bu noktada ne bireysel herhangi bir parti üyesi ne de parti elitleri yahut o harekete bağlı çıkar grupları 2019’dan bu yana bekledikleri kazanımları elde edebildiler. Bugün İYİ Parti bu sebeple siyaseten bir hayatta kalma savaşı veriyor. CHP ise bunun doğrudan sorumlusu konumunda. Sonuç olarak, bütün bir muhalefeti Erdoğan düşmanlığı üzerinden bir araya getirirken, CHP yönetici eliti aslında başarısızlık durumunda bile sadece kendilerinin ayakta kalabileceği bir siyasal atmosfer yarattı. Bugün büyük bir yenilgi yaşayan Kılıçdaroğlu’nun seçtirdiği belediye başkanı ve kendi parti sözcüsü hâlen CHP’yi yönetiyor. Yani yaşanan dalgalanmaya rağmen CHP’nin genel başkanı değişse de partinin yönelimi hâlen aynı. Ama İYİ Parti’de ise gelecek seçimler yapısal değişikliklere gebe.

[Muhammed Çağrı Bilir, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.]

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu