Türkiye’de “hekim göçü” denilen olgu, hekimlerin gerçek sorunlarını örtecek kadar yanlış anlaşılmaların nesnesine dönüşmüş durumda. Son yıllarda sosyal medya başta olmak üzere farklı yollarla bu konu mükerrer şekilde gündeme geldi. Neden ve kimler tarafından bu şekilde araçlaştırıldığı ayrı bir mesele olmakla birlikte, bu yazıda hekimlik mesleğiyle göç arasındaki cari ilişkilere yakından bakacağım.
Öncelikle, mevcut işleyiş biçimiyle hekimlik mesleğinin kendi içinde yoğun bir hareketlilik barındırdığını görmek gerekiyor. Hekim adayı olarak tıp öğrencileri, tıp fakültesini kazanma sürecinde önemli bir iç göç hareketliliği yaşıyor. Tıp diploması, daha başından hareketlilik getiren bir hedef, aynı zamanda kalkış noktası. Göç tıp mesleği ve mensupları için tamamen eski bir olgu; tıpkı mühendisler ve bilumum nitelikli iş gücü için olduğu gibi.
Üniversite: Hareket Getiren Bir Kurum
Hareketlilik sadece tıp diplomasına özgü değil elbette. Bekir Gür ve Nuri Ayaz’ın hazırladığı Yükseköğretime Geçişte Öğrenci Hareketliliği raporuna göre, 2021 yılında YKS sınavıyla üniversiteye yerleşen 688.717 öğrencinin %60,9’u ikamet ettiği ilden başka bir ildeki yükseköğretim programına yerleşti (s. 15). Marmara Bölgesi’ndeki iller arasında geçiş yoğunken, Güneydoğu Anadolu bölgesinden başka bölgelere yüksek oranda hareketlilik var. Bir diğer ifadeyle, son yirmi yılda yükseköğretimin genişlemesi, ülke içinde yoğun ve sürekli bir öğrenci hareketliliği sağlıyor. Öğrencilerin ne kadarının ikametini eğitim alacağı ile aldırdığı önemli bir konu. Ancak mezuniyet sonrasında kendi iline dönme oranının düşük olduğunu varsayarsak, üniversite deneyiminin iç göçü tetikleyen önemli bir toplumsal kavşağa dönüştüğünü görmek gerekiyor.
Bu durum tıp öğrencileri için bilhassa geçerli. Tıp fakülteleri hem ülkenin her yerinden hem de ülke dışından öğrenci alıyor. Örneğin, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne 2023’te yerleşenlerin %72,7’si İstanbul dışından geliyor. Hacettepe Tıp Fakültesi’ne yerleşenlerin ise %88,9’u Ankara dışından. Ege Tıp Fakültesi’ne yerleşenler arasında İzmir dışından gelenler %83,6 oranında. Atatürk Üniversitesi Erzurum civarındaki, Dicle Üniversitesi ise Diyarbakır civarındaki illerden öğrenci çekiyor. Her durumda, tıp okumanın, bilhassa görece başarılı öğrenciler için il değiştirmeye ve il değiştirmenin beraberinde getirdiği zahmet ve masraflara değer bir yatırım olarak değerlendirildiğini düşünmek mümkün.
Seyyar Bir Meslek
Tıp öğrencilerinin mekânsal hareketliliği mezuniyetten sonra da devam ediyor. Her sene yoğun ve mükerrer başvurulara sahne olan Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı (TUS) yeni kuşak hekimlerin farklı şehirlerde asistan hekim olarak istihdam edilmesini belirliyor. TUS’la girilen asistanlık süreci bitip uzman unvanını elde edince de hekimler “devlet hizmeti yükümlülüğü” bağlamında farklı illerde 300 ila 600 gün arasında süren mecburi hizmete kurayla atanıyor. Her iki ayda bir yapılan bu atamaların 27 Aralık 2023 tarihli sonuncusunda, 636’sı uzman hekim olan 1376 hekim farklı illere atandı. Bu görevden de sonra, yan dal uzmanlık eğitimi almaya devam edecek olan hekimleri, benzer bir mecburi hizmet süreci daha bekliyor olacak.
Bütün bunlar hekimlik mesleğinin Türkiye’de işleyiş biçiminin çok sık mekânsal hareketlilik içerdiğini ortaya koyuyor. Hekimlik hareketli bir meslek. Tıp fakültesinden asistanlığa, oradan mecburi hizmete kadar yaklaşık 18 yaşından 30’lu yaşlarına dek, benim “meslek tüneli” dediğim süreç boyunca farklı illerde ikamet etme sıklığının yüksek olduğu bir mesleki deneyim dünyası. Hekimler genç yaştan itibaren, mesai ve iş yükünün de kuşatıcı etkisi altında, doğdukları ve alıştıklarından farklı il, ilçe ve bölgeleri, oralardaki sosyal münasebet ve etkileşim örüntülerini deneyimleme durumunda olan bir meslek grubu.
Hekim İş gücü Eşitsiz Dağılıyor
Bütün bu mesleki sosyalleşme sürecinde hekimlerin, mekân değiştirmenin içerdiği muhtemel kazanım ve zorlukları tanıma ve göğüslemeye dair yatkınlıkları erkenden oluşuyor. Hekim habitusunun önemli bir özelliği, yoğun mesai ve sıkı hiyerarşi altında çalışmaya katlanmak ise bir diğer özelliği de hastaneden hastaneye, bölgeden bölgeye farklı çalışma ortamlarına uyum sağlama hızıdır. Ancak hekimlerin mecburi hizmetten sonra görece müreffeh şehirlerde ve şehir merkezlerinde meslek hayatlarına devam etme motivasyonu da anlaşılabilir bir gerçektir.
Harita 1. Yüz Bin Kişiye Düşen Hekim Sayısı, 2021. TÜİK verilerinden hesaplanmıştır.
Diğer yandan, nüfusa oranla hekim sayısının Türkiye ölçeğinde dengesiz ve eşitsiz dağıldığı da bir gerçektir. Toplumun Görünümü 2023 başlıklı raporda yer alan, il nüfusuna göre hekim sayısı haritası bu eşitsiz dağılımı ifade eder (s. 70). Ankara’nın çok sayıda tıp fakültesi, hastane ve sağlık kurumuna ev sahipliği yapan bir şehir olması bu haritada hekim yoğunluğuna neden olurken, Erzurum, İzmir, Samsun, Elazığ gibi iller de kendi bölgelerinde sağlık merkezi olarak civar illere göre benzer kurumlara daha çok sahiptir. Ancak Güneydoğu Anadolu’daki şehirlerin hemen hepsinde hekim sayısı düşüktür.
Harita 2. Bin Kişiye Düşen Uzman Hekim Sayısı, 2021. TÜİK verilerinden hesaplanmıştır.
Benzer bir durum, nüfusa oranla uzman hekim sayısında da görülür. Çocuk cerrahiden göğüs cerrahisine bir dizi branşta uzman hekim ve cerrah varlığı, bir ilin veya ilçenin temel sağlık göstergelerinde ne kadar ilerleyebileceğine dair önemli bir boyuttur. Ancak Türkiye’de uzman hekimlerin mekânsal dağılımının sağlık hizmetlerine artan ihtiyaç ve taleple ne kadar uyumlu olduğu şüphelidir. Son yirmi yılda yeni tıp fakülteleri ve hastaneler açılmakla birlikte, uzman hekim iş gücüne yönelik hangi ilde hangi branşların ne kadar ihtiyaca tekabül ettiği hayati önemde bir politika meselesi olarak karşımıza çıkıyor.
Yurt Dışına Göç
Hekimliğe mekânsal ve kurumsal hareketlilik yatkınlığını kazandıran mesleki kariyer örüntüleri Türkiye’de sosyolojik açıdan henüz yeterince incelenmiş değil. Ancak son yıllarda gündeme gelen, “yurt dışına hekim göçü” olgusunu yine bu mesleki sosyalleşme dünyası bağlamında değerlendirmek gerekir. Hekimliğin tarih boyunca iktidar ve imkân sunan kişiler ve kurumlar arasında seyyar bir zanaat olması bir kenara, modern dönemde ülkeden ülkeye en çok göç yaşayan meslek gruplarından biri olduğu de gerçektir.
Hekimlik tıpkı mühendislik ve akademisyenlik gibi, Türkiye’den başka ülkelere nitelikli iş gücü hareketinin yaşandığı bir meslek olageldi. OECD verilerine göre, tıp eğitimini Türkiye’de almış olup 2021 itibarıyla başka ülkelerde çalışan aktif hekim sayısı 3064. Bunların 1337’si ABD, 1270’i Almanya’da görünüyor. 2020 yılında Türkiye’de 171.259 hekim olduğunu hesaba kattığımızda, ülkedeki hekimlerin %1,8’i kadar hekimin yurt dışında olduğunu söylemek mümkün. Buna, OECD veritabanında bulunmayan Körfez ülkeleri gibi diğer ülke ve bölgeler dahil olmasa da mevcut hekim iş gücüne oranla görece küçük bir dış göç akışı olduğu açıktır. Nitekim Sağlık Bakanlığı’nın son dönemde açıkladığı “iyi hâl belgesi” alan hekim sayısı 2023’te 1321.[1]
Grafik 1. Farklı Ülkelerde Uzman Hekim Maaşı ve İş Yükü. OECD Sağlık İstatistikleri’nden hareketle hesaplanmıştır.
Mesele, başta gelişmiş denilen Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok ülkedeki hekim iş gücünün yabancı ve göçmen hekimlere büyük oranda sahne olmasıdır. Bunun temel nedenlerinden biri, yukarıdaki grafikte de görüldüğü üzere, belli ülkelerde bu mesleğin iş yüküne göre yüksek kazanç vadetmesidir. Türkiye, henüz 200 bin civarında olan hekim sayısına nazaran sağlık hizmetlerine talebin yüksek olduğu bir ülke. Tam da bu nedenle hem uzman hekim sayısını hem de uzman hekimlerin ülke çapındaki dağılımını hekimler ile vatandaşların ortak faydasına olacak şekilde planlamak gibi bir sorumluluğu var.
Son olarak, aynı OECD kaynakları, yabancı bir ülkede tıp eğitimi almış hekim oranının İsviçre’de %37, İngiltere’de %32, İsveç’te %29, ABD’de %25, Finlandiya’da %19, Almanya’da %14, Belçika’da %13, Fransa’da %12 olduğunu söylüyor. Tıp eğitimini Türkiye’de alıp 2021 itibarıyla Almanya’da çalışan 1270 hekim de bu bağlamda, Almanya’daki yabancı kökenli hekimlerin %2,5’ini oluşturuyor. Türkiye’de ise, Suriyeli hekimlerle birlikte ne kadar yabancı kökenli hekimin görev yaptığı verisi yayımlanmıyor ancak bu oranların çok altında olduğunu tahmin etmek zor değil. Türkiye’nin, 300 bini aşan uluslararası öğrenci sayısı da hatırlandığında, nitelikli ve çeşitli bir hekim iş gücüne sahip olabilecek ve il bazında farklılaşan ihtiyaçlarını karşılayacak potansiyelini açığa çıkarması gerekiyor.
Sonuç olarak, hekimlerin mekânsal hareketliliği elbette tek başına bir konu değil. Tıp fakültesindeki kitlesel eğitim, asistanlıkta yorucu ve aşındırıcı süreçler, klinik yük ve hiyerarşiler, piyasalaşma ve tabakalaşma gibi esaslı konulardan da geçiyor. Tıpkı uzman hekim iş gücünün illere göre eşitsiz dağılmasında olduğu gibi, Türkiye’den yurt dışına hekim göçü noktasında da Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu sağlık hizmetlerinin doğru tespit edilip planlanması önemli. Doğumda beklenen yaşam süresi, 5 yaş altı ölüm hızı, ilaç ve aşıya erişim gibi temel sağlık göstergelerinde 20 yıl önceye göre çok hızlı ilerlemiş bir sağlık sistemi varken, hekim iş gücü planlaması noktasında daha iyi bir seviyeyi hem hak eden hem talep eden bir toplum da var.
[Dr. Muhammet Elyesa Koytak İstanbul Medeniyet Üniversitesi öğretim üyesidir.]
[1] İyi hâl belgesi, yurt dışında eğitim görmek ya da çalışmak isteyen sağlık personeline Sağlık Bakanlığı tarafından verilen bir nevi temiz kağıdıdır. Belgede kişinin diploma tescil bilgileri ile ülkemizde çalıştığı sürede disiplin cezası alıp almadığı yer almaktadır. Başvuru sahibi ilgili ülke makamlarına bu belgeyi sunarak eğitim ya da çalışma izni almaktadır.