Filistinli silahlı grupların Gazze’den başlattığı operasyona paralel olarak Hizbullah’ın güney Lübnan’dan İsrail’in kuzeyindeki unsurlara gerçekleştirdiği saldırılar, ülke içerisinde partiye yönelik farklı tepkilerin başlamasına sebep oldu. Hizbullah, parçası olduğu hükümetten bir baskı görmezken hem geleneksel muhalifi olan Hıristiyanlardan hem de yeni ortaya çıkan Şii oluşumların eleştirilerine maruz kaldı. Hizbullah’ın 1982’den beri İsrail ile süren savaşı ilk defa 2023 itibarıyla Lübnanlıların eleştiri oklarının hedefi oldu. Lübnan halkı her ne kadar İsrail’e karşı olsa da İsrail ile bir savaşı da istemiyor.
Lübnan’daki idari sistem konfesyonelizm; yani hükümetin etnik ve/veya dini gruplar arasında bölünmesi üzerine inşa edilmiş durumda. Bu her ne kadar toplumlara kendilerini temsiliyet hakkı verse de ülkenin idaresinde de çıkmazlara neden olmasına sebebiyet veriyor. Lübnan uzun süre kabine içerisindeki çatışmalara sahne olsa da 2018 ve 2022 seçimlerinden sonra kabinenin Hizbullah ve müttefiklerine göre şekillenmesiyle mevcut çatışma sürecinde bir hükümet krizi yaşamıyor. Hıristiyan bazı partilerin Hizbullah ile olan geleneksel mücadele hali, Ekim 2021’de kısa süreli bir çatışmaya dönüşerek bazı iplerin kopmasına neden oldu. Bunun da sonucunda Mayıs 2022 seçimlerinin ardından kurulacak yeni hükümette ülkenin önde gelen iki Hıristiyan partisi; Lübnan Kuvvetleri ve Kataib yeni idarede yer almayacaklarını ilan etmişlerdi. Öte yandan Lübnan’ın mevcut hükümeti; Ekim 2022’den beri yeni bir Cumhurbaşkanı’nın seçilememesi sebebiyle geçici bir süreç içerisindeyken aynı zamanda Hizbullah ve müttefiklerinin hakimiyet sağladığı bir koalisyon süreci yaşıyor. Lübnan Başbakanı Necib Mikati her ne kadar Hizbullah’ın güney Lübnan’da silah bırakmasını savunan BMGK 1071 nolu kararını İsrail’in ülke sınırındaki tartışmalı arazileri terk etmesi sonucunda uygulayacaklarını belirtse de bu esasen Amerika, Fransa ve uluslararası kamuoyuna gönderilen retorik bir cevaptan öte değil. Zira, Beyrut ile Tel Aviv’in 1948’den beri resmi olarak savaş halinde olmaları ile mevcut gerginlik hali İsrail’in karşı taraftan bir hamle görmeden işgal ettiği topraklardan çekilmesi karşısında isteksiz bırakıyor. İsrail’in isteği ise Hizbullah’ın sınırdan 30 kilometre kadar kuzeye çekilmesi.
2006 Savaşı sırasında güney Lübnan’da olduğunu söyleyen Lübnanlı bir üst düzey kaynak, İsrail’in bu isteğinin gerçekleşmemesindeki bir zorluğun ise militan kadroların bölge halkından müteşekkil olduğunu ifade ediyor. Vekil Başbakan Necib Mikati’nin Hizbullah’ı destekleyen açıklamaları ile Dışişleri ve Savunma bakanlarının partiyle iyi geçinmeye çalışan Özgür Yurtseverler Hareketi’ne bağlı olması ülkede yasal olarak herhangi bir engelleme çabalarıyla karşılaşmadan rahatça hareket etmesini sağlıyor. Öyle ki geçtiğimiz günlerde Lübnan ordusuna ait bir noktanın yakınlarında bulunan Hizbullah aracına ve başkent Beyrut’a İsrail’in İHA saldırıları düzenlemesine rağmen partiye karşı herhangi karar alınmadı. Çünkü İsrail’in Lübnan’ın güneyine gerçekleştirdiği ayrım gözetmeyen orantısız saldırıları Lübnan içinde Hizbullah’a karşı bir duruş sergilemenin önünü tıkıyor. Lakin yine de ülkenin ekonomik ve sosyal şartları Hizbullah’ı da oldukça zorluyor.
Tarihin Gördüğü En Kötü Ekonomik Buhran
Dünya Bankası’nın açıkladığına göre Lübnan, 1850’lerden beri küresel çapta en kötü ekonomik buhran yaşayan ülkelerden bir tanesi ve bu süreç hâlâ devam ediyor. Lübnan’ın siyasi rejimi aynı zamanda ülkedeki büyük ekonomik tahribata ve derin yolsuzluğa olanak sağlıyor. Bu sebeple de ülkede geleneksel siyasi kişilikler ve liderlere karşı başlayan bağımsız politik hareketler henüz güç kazanabilmiş değil. Mevcut şartlar ilk defa Hizbullah’ın 1985 mektubunu açıkladığı günden beri kendi lehine esmekte. Bu durum parti lideri Hasan Nasrallah’ın yaptığı konuşmalarda Gazze’ye yardım konusunda topyekün bir savaşa girme konusundaki isteksizliğinin de bir nedeni. Öte yandan parti tabanının ülkenin en fakir halkı olması, İran girişimleriyle ekonomik düzelmeye katkıda bulunulmaması ve son saldırıların Hizbullah’ı destekleyen en büyük kesimi daha çok etkilemesi Hizbullah’ın önünü oldukça tıkıyor. İsrail ile mevcut çatışma hali esasen Lübnan’ın güneyindeki halkı ekonomik olarak oldukça derin bir şekilde sarsmış durumda. Yüzlerce yıldır bölge halkı tarım ve hayvancılık sektöründen geçim sağlıyor. Son saldırılar nedeniyle bu nüfusun ağırlıklı kısmı, 80 binden fazla insan, evlerini terk etmek zorunda kalırken yaklaşık 30 sivil hayatını kaybetti. Bu saldırılar sebebiyle en büyük gelir kaynağı olan tarımda 8 bin hektar alan yok olurken, 50 binden fazla zeytin ağacı da hasar gördü. Bölge nüfusunun yüzde 75’den fazlası da yaşanan çatışma ortamı sebebiyle güneyi terk etmek zorunda kaldı.
Giderek artan ekonomik zorluklara ek olarak Hizbullah’ın en çok destek beklediği kendi tabanı ile kuzeyde kendisine karşı olan tarafların yaşadığı bölgelerdeki ekonomik sıkıntılar, partinin İsrail ile olan mücadeleyi geniş çaplı bir savaşa dönüştürememesine neden oluyor. İsrail her ne kadar güneydeki Hıristiyanların yaşadığı alanlara yakın yerleri ve kiliselerivursa da genel olarak halkın bu grubu Hizbullah’ın silahlı olmasına karşı. Tek istisnası ise Özgür Yurtseverler Hareketi’nin sadece İsrail’e karşı olması halinde bir nebze de olsa Hizbullah’a destek vermesi.
Hıristiyan Çevreler Rahatsız
Lakin, Lübnan halkı 8 Ekim’den beri Gazze ve güney Lübnan merkezli bir savaşın çıkmasını değil, ateşkes ilan edilmesinden yana. Hıristiyan partiler ve Maruni Patrikliği içerisinde etkin bir kaynak, Hizbullah’ın son on yıldaki konumu sebebiyle dini hareket içerisinde İsrail’i destekleyenlerin olduğunu öne sürüyor. Öte yandan aynı kaynak, Hizbullah karşıtı partilerin devlet ile yaptıkları görüşmeler neticesinde İsrail’in hedef aldığı bölgelerin inşa edilmesinde bu sefer Hizbullah’ın değil devletin olmasını, zira partinin kendisine muhalif hareketleri ekonomik destek yoluyla bastıracaklarından endişe ettiklerini ifade ediyor. Lübnan’ın güneyinde bulunan diğer kaynaklar ise nüfusun ekseriyetinin Şii olmasına rağmen güney halkının yaşadıkları ekonomik zorluklara ek olarak çatışmalar nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalmalarının parti tabanında rahatsızlığa sebep olduğunu belirtiyorlar.
Lübnan’ın iç savaşın başladığı 1975’ten beri içerisinde bulunduğu ekonomik zorluklar süreci, en büyük buhranı yaşadığı bu dönemde Cumhurbaşkanı eksikliği, geçici hükümet hâli ve İsrail’in saldırıları sebebiyle toplumun artık önceki yıllara göre tamamen farklı bir Lübnan arzulamalarına neden oluyor. İç çatışmaların ve İsrail ile savaşın olmadığı, bölgesel tüm mücadelelerden izole edilmiş bir ülke olma isteği her geçen artırıyor. Bu durum ise ülkenin dış ülkeler destekli yerleşmiş politik sınıfına alternatif olarak tabandan barış ve uzlaşı politikaları odaklı yeni oluşumların doğmasına sebep oluyor. Söz konusu bu politikalar aynı zamanda Hizbullah’ın tamamen silahsızlandırılmasını kapsadığı için gelecekte farklı bir Lübnan tasavvuru bizi bekliyor.
[Çağatay Cebe, Lübnan ve cihad hareketleri konusunda araştırmalar yapmaktadır.]