Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron geçtiğimiz günlerde İsveç’te yaptığı bir konuşmada Avrupa Birliği’nin (AB) Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) otonom kararlar verebilmesini tekrar vurguladı. Avrupa’yı ilgilendiren güvenlik meselelerinin artık ABD-Rusya yörüngesinde ilerlememesi gerektiği ve AB üyelerinin bölgenin geleceğini kendilerinin belirleme hakkı olduğunu söyledi. Macron konuşmasının bir bölümünde ise, “Amerika ne karar verirse versin” Ukrayna konusunda Rusya’ya karşı kararlı adımlar atmaları gerektiğini söylerken aslında alışılmış cümleleri kurmuş olsa da konuşmanın yeri ve zamanına dikkat edilirse buradan Macron’un yine dev aynasından bir yerlere mesaj verme peşinde olduğu anlaşılıyor. Bu yazıda Fransa’nın popülist liderlerinin ABD kompleksinin son günlerde Ukrayna meselesinde nasıl tekrar canlandığı anlatılacaktır.
Macron’un Açıklamalarının Zamanlaması
Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini onaylaması ve ABD’nin Türkiye’nin F-16 alımı önündeki bariyeri kaldırması neticesinde NATO yine tek vücut bir görünüm sergileyebilmeye başladığı anda Fransa’nın bu çıkışı, aslında AB güvenlik mekanizmalarının tekrar ikinci plana düşmesiyle de ilişkili olabilir. Fransa’nın AB Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (OGSP) somut olarak Saint-Malo’da deklare edildiğinden bu yana her fırsatta NATO’dan bağımsız hareket edebilen bir Avrupa hayali içinde bütün Birliği bu fikre kanalize etme çabası içinde olduğu biliniyor. Yıllar içinde NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiği gibi söylemleriyle de hatırladığımız Fransız liderler bu pozisyonlarını her fırsatta ortaya koyarlar.
Konuşması boyunca AB’nin Rusya’ya oranla Ukrayna sahasına yönelik aldığı önlemlerin ve verdiği desteğin yetersizliğini savunan Macron, bir yandan ABD’nin her an onları yüzüstü bırakabileceği hususunda uyarı yaparken bir yandan da ABD’den doğabilecek boşluk alanlarını AB’nin doldurması gerekliliğini ima ediyor. Bu aşamada muhtemelen Macron’un kastı ABD’de yaklaşan seçimler ve İsrail-İran gerginliğinin getirdiği bölgesel belirsizlik. Daha önce 1990’larda Yugoslavya tecrübesi, ardından Arap Baharı ve dolayısıyla Suriye ve Libya ve tabi ki Kırım’ın ilhakı bugün Macron’un bu söylemlerinin yersiz de olmadığını gösterir nitelikte. Adı geçen her krizde AB üyeleri ABD’nin ilgisizliği veya geç kalmışlığıyla bir şekilde yüzleşti. Bugün ise Ukrayna’da Rusların bataklığa saplandığı bir anda, ister İsrail-İran meselesi isterse seçimlerin olası sonuçları sebebiyle ABD’nin Ukrayna sahasını Avrupalı ortaklarına bırakabileceği ihtimali haksız bir öngörü değil ancak Fransa için ikiyüzlü bir korku içeriyor.
ABD öncülüğünde Rusya’yı iyice yıpratmak için devam eden silah yardımları bekleneni verdi ancak gelinen noktada bunun devamlılığı konusunda şüpheler mevcut. Bugün AB ülkeleri kendi stoklarını dahi neredeyse tüketmiş durumda ve Ukrayna’da devam eden savaş daha fazlasını talep ediyor. Hal böyleyken ABD’nin kenara çekildiği bir senaryoda AB’nin bu durumu ne kadar sürdürebileceği meçhul. Dolayısıyla Fransa’nın bugün panik butonuna basması, bahsedilen senaryoda okların kendisine döneceğini bilmesinden kaynaklanıyor. Her ne kadar ABD’ye alternatif oluşturmak ister gibi görünse de Fransa Ukrayna krizi özelinde ABD’nin maddi varlığının altında “free-riding” yapan bir aktörden fazlası değil. 25 Ocak 2024’te İngiliz Avam Kamarası’ndan çıkan bir rapor Ukrayna’ya yapılan askeri yardımları ülke bazlı incelerken bu fotoğraf daha da netleşiyor.
Ukrayna’da Avrupalı Aktörler
Kriz başladıktan sonra AB, kurum düzeyinde “European Peace Facility” (EPF – Avrupa Barış Tesisi) kapsamında 31 milyon euroluk yardım fonunu bugün 5,6 milyar euroya çıkarırken, 20 Haziran 2023 itibarıyla “European Defence Industry Reinforcement Through Common Procurement” (EDIRPA – Avrupa Savunma Sanayiini Ortak Tedarik Yoluyla Güçlendirme) kapsamında yılda bir milyon top mühimmatı üretecek ortak mekanizmayı da duyurdu. Top mermileri burada yegâne hedef değil AB için; amaç stok sorunu yaşanan ve Ukrayna’da en çok ihtiyaç duyulan mühimmatları daha düşük maliyetle ve hızlı şekilde bütün üyelerin bir şekilde inisiyatif almasını teşvik edecek maddi destek sağlamak. Burada ister Avrupa Savunma Ajansı vasıtasıyla ister bireysel olarak savunma sanayi üretimlerinde öncelikleri yeniden ele alarak Ukrayna’nın ihtiyaçlarına daha kanalize şekilde üretimi şekillendirmek amaçlanmaktadır.
Tekil olarak ülkelerin yaptıkları yardımlara bakıldığında ise Almanya dikkat çekiyor. 2022’den bu yana 7,4 milyar euro değerinde anti-tank mühimmatı, Iris-T, Patriot, Stinger ve Strela hava savunma sistemleri, Leopard ana muharebe tankları, MARS çok namlulu roketatar, Obüs, zırhlı araç, nüfuz edici füze, yer gözetleme radarı, mayın temizleme aracı, keşif droneları ve toplamda 47 milyon adet hafif silah mühimmatı gibi geniş bir yelpazede ürünü Ukrayna’ya verdi veya vermeyi taahhüt etti. Ayrıca 2024 itibarıyla sağlanan desteğin de sekiz milyar euroya kadar çıkması planlanırken, Almanya’da devam eden bütçe sorunsalı bu süreci henüz belirsiz kılıyor.
İngiltere’nin ise toplamda verdiği 12 milyar euroluk desteğin 7,1 milyarı askeri yardımlar olarak dikkat çekiyor. Avam Kamarası raporuna göre bu yardımların bir kısmı kendi stoklarından bir kısmı ise hem kendi hem diğer ülkelerin savunma sanayii firmalarından temin edilerek yapılıyor. Bu yardımların içinde bugüne kadar teslim edilmiş veya edilmesi taahhüt edilmiş ürünlerin içinde tanksavar füzeleri, hava savunma sistemleri, zırhlı savaş araçları, anti-yapı mühimmat ve üç adet M270 uzun menzilli çoklu fırlatma roket sistemi, 14 Challenger II ana muharebe tankı, Storm Shadow füzeleri ve uzun menzilli saldırı droneları gibi sofistike sistemler yer alıyor. Ayrıca İngiltere Ukrayna’ya toplamda 40 bin yeni asker sağlayacak “Operation Interflex” kapsamında bir eğitim programını da başlatmış bulunuyor. Bu program aynı zamanda savaş pilotu yetiştirmeyi de kapsamına dahil etti.
Fransız Popülizmi
Toplamda AB, Almanya ve İngiltere’nin neredeyse 30 milyar doları bulacak askeri destek paketlerine kıyasla Fransa ne siyasi ne de askeri olarak bu kadar maliyetin altına girdi. 2014’te Kırım İlhak edildiğinde Rusya ile devam eden savunma sanayii anlaşmalarını bile iptal etmek konusunda ayak direyen ve Almanya’nın adeta gölgesi konumunda kriz yönetiminin etkisiz bir parçası olarak hareket eden Fransa’nın 2019’lara gelindiğinde Rusya ile yeni bir sayfa açma gerekliliğini de öne çıkaran ilk aktörlerden biri olduğunu biliyoruz. Bugün ise kendi açıkladıkları rakamlarda 3,2 milyar euroluk askeri yardım yaptıklarını söyleseler de 2023 ve 2024 için onayladıkları bütçe toplamda 400 milyon euro. Her ne kadar krizin başından itibaren İngiltere ve Almanya’nın sağladığı silah sistemlerinin benzerlerini Fransa da sağlamış olsa da anlaşılan o ki sayılar marjinal kalmış durumda.
Tekrar başa dönecek olursam, bu fotoğraf aslında Fransa Cumhurbaşkanı’nın yine imaj çalışmalarından güç devşirme çabası içinde olduğunu gösterir nitelikte. Ukrayna’da ABD, İngiltere ve Almanya’nın yüklendikleri askeri ve siyasi maliyetlerin yanında ancak yancı konumundayken bu konuşmada AB ve dolayısıyla üye ülkelerin yetersiz kabiliyetlerini vurgulaması yine korkuyu saklamak için kullanılan imaj çalışmalarının bir parçası. Korku var çünkü Ukrayna’da kriz böyle devam etmezse gözler kendisine çevrilecek. Ruslar bir bataklıktayken dünya genelinde silah ihracatçısı ülkeler arasında yerini daha da güçlendirme peşinde olan Fransa neredeyse sıfır maliyetle Avrupa’nın dibindeki bir kriz ortamında güç biriktirebiliyor. AB içinde özellikle Almanya’nın bu meseleyle meşgul olması yine Fransa için kurum içi dengelerde avantaj sağlama imkânı veriyor. Ancak ABD’nin denklemden çıktığı bir senaryoda bütün bir kıta Ukrayna’ya desteğin sürdürülebilirliği konusunda yetersiz kalacakken tek çözüm Rusya’yı yeniden masaya çekmek olacaktır. Bu aşamada ise Rusya’nın önünün tekrar açıldığı anda Fransa’nın istediği Amerika ve Rusya’dan bağımsız hareket edebilme imkânı, yine kısıtlanacaktır. Dolayısıyla Fransa için free-riding artık bir seçenek olmaktan çıkacaktır.
Öte yandan bu materyal gerçeklikleri perdelemek için kullanılan imaj çalışmaları da gülünç bir noktaya evrildi. Ukrayna Savaşı başladığında Zelensky gibi sakal bırakıp spor bir kıyafetle fotoğraflar verirken savaş sahasında çalışıyormuş imajı vermeye çalışması çok eski bir örnek değil. Bu noktada Fransa’nın siyasi liderlerinin Amerika kompleksi ortaya çıkıyor. İstiyorlar ki ne ABD bölgeden ayrılsın ne meselelerde karar verici rolünde olsun; bir yandan Ruslara karşı koruma sağlasın öte yandan Fransa lider gibi gözüksün. 1999 yılından bu yana Bosna’da yapılan AB operasyonu olan EUFOR Althea, Libya’da Operation Unified Protector veya 2000’lerin başındaki Berlin Plus süreci yahut AUKUS… Bunlar ve verilebilecek daha pek çok örnekte olduğu gibi senaryo hep aynı. Fransa ABD’yi by-pass edip liderlik oynamaya çalışırken ABD’nin kendisini görmezden gelip hayatına devam etmesini bekler. Günün sonunda ise ABD’nin istediği neyse ona razı olup köşesine çekilir. Dolayısıyla Macron’un İsveç’te yaptığı konuşma aslında konfor alanının bozulacak olmasından duyduğu korkuyla alakalıdır.
[Muhammed Çağrı Bilir, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.]