14 Mayıs Seçimlerinde tüm kozlarını oynayan CHP, 28 Mayıs’ta ikinci turu gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gelindiğinde kazanmak için “tüm tuşlara aynı anda basan” bir parti izlenimi vermişti. CHP altılı masanın diğer üyelerine verilen tavizlerin ve milletvekillerinin karşılığında hem genel seçimlerde hem de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde beklediğini bulamadı. İkinci tur öncesi koalisyon ortaklarına danışmadan Zafer Partisi ile mutabakat imzalayıp günler içerisinde sert bir dönüş yaparak göçmen karşıtı ve aşırı sağcı bir seçim kampanyasına yönelmesine rağmen Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmayı başaramadı. Tüm bu başarısızlıklar silsilesi hem CHP seçmeninde hem de parti içi siyasette karşılık buldu. Önce Kemal Kılıçdaroğlu 13 senedir yürüttüğü CHP Genel Başkanlığı pozisyonunu bırakmak zorunda kaldı. Yerine Özgür Özel yeni CHP lideri olarak seçilmiş olsa da partide bir liderlik krizi yaşanıyor. İBB başkanı Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel arasında geçen mücadele son seçimlerde büyük bir darbe alan CHP’nin iç savaşa sürüklendiği ve partinin geleceği üzerinde kara bulutlar dolaştığı izlenimini veriyor.
28 Mayıs Hezimetinden Liderlik Krizine
Siyasi partiler kendi seçim stratejilerini belirlemede, girecekleri bir seçimde nasıl bir kampanya izleyeceklerine ve bir seçim için ne kadar risk alıp almamaları gerektiğine karar vermede elbette özgürler. 20 yılı aşkın bir süredir seçimlerde AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan karşısında kaybeden bir partinin özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanabilmek adına birçok alanda taviz vermesi bir noktaya kadar anlaşılabilir bir durum. Sosyal demokrat olduğu iddiasındaki bir partinin bir iki gün içerisinde aşırı sağ eğilimlere yönelmesi, göçmen karşıtlığı ve milliyetçilik üzerinden oy devşirmeye çabalaması, maksimum %2 civarında oy potansiyeline sahip bir partiye desteği karşılığında üç bakanlık ve MİT başkanlığı sözü vermesi de bir raddeye kadar anlaşılabilir, siyasi hırs ile açıklanabilir bir durum.
Lakin partinin tüm dengeleriyle oynadıktan, seçmeni sürekli ve sadece Erdoğan düşmanlığı üzerinden felaket senaryolarıyla mobilize etmeye çalıştıktan sonra hem Genel seçimlerde hem de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yenilgiye uğramanın elbette bir karşılığı olacaktı. İzlenen bu yanlış siyaset ve başta Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP’nin yönetici elitlerinin başarısızlıkları CHP’de büyük bir değişikliğin kapısını araladı. 13 yıldır CHP liderliği koltuğunda bulunan Kılıçdaroğlu tüm çabalarına rağmen koltuğundan oldu. Yerine Kılıçdaroğlu’nun en yakın çalışma arkadaşlarından olan Özgür Özel CHP lideri oldu.
Özgür Özel’in CHP kurultayında seçilme sürecine odaklanıldığında İstanbul il yönetiminin, İmamoğlu’nun Canan Kaftancıoğlu yerine seçilmesi için desteklediği Özgür Çelik’in de büyük katkısı olduğu anlaşıldı. Sonuç olarak resmiyette her ne kadar Özgür Özel yeni CHP lideri olsa da “defacto” olarak CHP iki başkanlı (eş başkan demenin Özgür Özel ve İmamoğlu’nun yetkilerini eşit paylaştığına dair bir işaret bulunmadığından doğru bir ifade olmadığını düşünüyorum) bir yönetim biçimine geçti.
Özgür Özel’in Ankara’da, genel merkezde yeni CHP lideri olduğu, fakat Kemal Kılıçdaroğlu’nun düşürülmesi sürecindeki katkılarıyla Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’da yeni CHP lideri olduğu çok kısa bir süre içerisinde anlaşıldı. Bunun ilk işareti Özgür Özel’in 15 Aralık’ta gerçekleşen İstanbul Büyükşehir Belediyesi ziyaretinde verildi. İmamoğlu Özgür Özel’i CHP’nin yeni lideri olarak karşılamaktan ziyade göreve atadığı bir yetkili gibi karşılamayı tercih etti. Basın toplantısında Özgür Özel’in ufak omuz hamleleriyle kendisine konuşma alanı açma, mikrofona yaklaşma çabası iki lider arasında var olan gerilimin tezahürü olarak kameralara yansıdı.
İki siyasetçi arasında asıl gerilim, buzdağının görünmeyen kısmı, yerel seçimlere yaklaştıkça gün yüzüne çıkmaya başladı. İmamoğlu kendisine yakın adayları sadece İstanbul’da CHP’nin güçlü olduğu ilçelerde değil, Ankara’da, İzmir’de ve diğer CHP’nin kaleleri sayılabilecek il ve ilçelerde de kabul ettirmeye çalışıyor. Bir taraftan yerel seçimlere kendine yakın adaylarla daha güçlü bir şekilde girmek isteyen İmamoğlu, diğer taraftan da CHP genel merkezinde partinin kritik mevkilerinde de Özgür Özel ile pazarlığa, bilek güreşine giriyor.
Yerel Seçim Yarışı mı Liderlik Kavgası mı?
Bu ikili arasında yaşanan güç kavgası ve anlaşmazlıkların yansıması olarak İstanbul’da CHP, AK Parti’nin güçlü olduğu ilçelerde adaylarını açıklamasına rağmen henüz Bakırköy, Kadıköy, Beşiktaş gibi CHP’nin kaleleri sayılabilecek ilçelerde adaylarını açıklayamadı. Benzer bir şekilde büyük bir mücadelenin yaşandığı iddia edilen İzmir için de CHP adayını kamuoyuna sunabilmiş değil. Tüm bu gerginlik gazetecilerin de kadrajına girmiş, CHP genel merkezindeki tartışmalar kamera görüntülerine yansımış durumda.
Bu gelişmeler yaşanırken Mansur Yavaş da parti içindeki güç mücadelesinden payını almış durumda. Milliyetçi seçmenin yoğunlukta olduğu Ankara Etimesgut ilçesinde kendi önerdiği aday yerine sol tandanslı oyuncu Erdal Beşikçioğlu’nun aday gösterilmesi Mansur Yavaş’a yönelik bir hamle olarak okunabilir. Nitekim CHP’nin 31 Mart’ta İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kaybetmesi ve Ankara Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde kazanması durumunda 2028’e giden yolda İmamoğlu’nun eli zayıflayacak, Mansur Yavaş’ınki ise güçlenecektir. Ankara’da yaşanan gelişmeleri bu açıdan da değerlendirmek gerekir.
Dolayısıyla CHP’nin birinci önceliğinin bu aşamada 31 Mart seçimleri değil, parti içi liderlik yarışının ve dolayısıyla 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Özgür Özel, İmamoğlu ile kurduğu ittifak sonrası oturduğu CHP başkanlığı koltuğunu korumak ve pozisyonunu güçlendirmek istiyor. İmamoğlu ise başta İBB olmak üzere yerel seçimleri 2028 için bir kaldıraç olarak kullanma niyetinde.
İmamoğlu’nun önünde iki seçenek bulunuyor. Birincisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kazanarak buradan elde ettiği siyasi ve ekonomik güç ile 2028 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde güçlü bir aday olarak boy göstermek. İkinci seçenek ise İstanbul’da kazanamaması durumunda CHP liderliğine soyunarak 2028 seçimlerinde CHP’nin lideri olarak yarışa girmek. İmamoğlu’nun ikinci seçeneği oldukça ciddiye aldığı, İstanbul’da kaybetme ihtimali çerçevesinde partide daha fazla güç temerküz etmeye odaklandığı ve kısa vadede CHP liderliğinde, uzun vadede de 2028 seçimlerinde karşısına çıkabilecek rakiplere yönelik siyasi hamlelerini şimdiden sert bir şekilde uygulamaya koyduğu görülüyor.
Sonuç olarak siyaset üretemeyen, ne ülkenin ne de kendi sadık seçmeninin ihtiyaçlarına cevap veren ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi karizmasından başka dayanağı kalmayan bir parti haline dönüşen CHP’de liderlik ve “başarısızlık” krizi önümüzdeki günlerde şiddetini artırmaya ve partide bir “iç savaşa” dönüşmeye oldukça müsait. Belki de yıllar sonra geriye dönüp siyasi tarihimizi gözden geçirdiğimizde 28 Mayıs 2023 tarihini ülkenin en köklü siyasi partilerinden birinin bölünmesinin ilk aşaması olarak değerlendireceğiz.