12 Ocak’ta Pençe-Kilit bölgesinde PKK’lı teröristlerin Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) ait askeri üsse saldırısı Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde askeri varlık göstermesi meselesini yeniden gündeme getirdi. Böylesi bir saldırının ardından herhangi bir makul gerekçe göstermeden TSK’nın bölgeden geri çekilmesi yönünde tartışmalar ortaya saçıldı. Fakat TSK’nın uzun yıllardır terörle mücadelesi göz önüne alındığında bölgeyle askerin temasını ortadan kaldırmanın büyük güvenlik maliyetleri doğuracağı yadsınamaz bir gerçektir. Türkiye terörle kaynağında mücadele kapsamında Irak’ın kuzeyinde askeri üs stratejisini sürdürmelidir. Askeri üslerin varlığı bölgedeki PKK yapılanmalarına karşı önleyici istihbarat sağlanmasında ve tehditlere karşı gerekli tedbirlerin alınmasının önünü açmaktadır.
Türkiye’nin Irak siyasetini genel olarak iki temel unsurun belirlediğini söylemek mümkündür: (1) sınır güvenliği, (2) Irak içerisinden herhangi bir terör unsurunun Türkiye’yi tehdit etmemesi. Bu kapsamda Türkiye’nin Irak’ta bulunan askeri üsleri kendi güvenliği açısından hayati öneme sahiptir. Başta Başika olmak üzere birçok noktada yer alan bu üsler Türkiye’nin güney sınırlarının güvenliği açısından gereklidir. PKK terör örgütünün 1980’lerden itibaren Irak’ın kuzeyinde uygun bir ortam, silah ve insan kaynağına ulaşarak yerleşmesi ve yayılması Türkiye’nin bölgeyi yakından takip etmesini zorunlu kılmaktadır.
Türkiye’nin PKK Terörüyle Mücadelede Irak’ın Kuzeyine Bakışı Nasıl?
Irak’ın kuzeyi PKK yapılanması nedeniyle Türkiye açısından hayati öneme sahiptir. Terör örgütünün bölgede çeşitli lokasyonlarda kamplar kurarak askeri ve ideolojik faaliyetlerini sürdürmesi Türkiye’nin güvenliğini uzun yıllardır tehdit etmektedir. Kandil, Hinere, Hakurk, Avaşin, Basyan, Zap, Metina, Haftanin ve Gara bunların en başta gelen terör kamplarıdır. Terör örgütü, Türkiye, İran ve Suriye sınırlarının sağladığı avantajları kullanmaktadır. Bölge örgüte uygun coğrafya, maddi imkân ve silah temini açısından güvenli alan sunmaktadır. Bu güvenli alanın özellikle Suriye iç savaşıyla beraber daha da tahkim edildiğini söylemek mümkündür. Sözde DEAŞ’la mücadele kapsamında ABD’nin PKK’nın Suriye kolu olan PYD’ye binlerce tır dolusu silah ve ekipman desteği Türkiye’nin güvenlik endişelerini her geçen gün artırmaktadır. Bu durum İran’dan Sincar bölgesini de içine alacak şekilde Suriye’nin kuzeyine uzanan bir terör koridorunun oluşma ihtimalini artırmaktadır.
Son yıllarda bölgeden kendisine yönelik saldırılara ve PKK’lı teröristlerin ülke içine sızma çabalarına karşı Türkiye güvenlik birimleri, Pençe ve Kilit operasyonları gibi geniş çaplı operasyonlarla sahada varlık göstererek terörle kaynağında mücadele için kararlı bir duruş sergilemektedir. Bu operasyonların icrasında askeri üsler hayati bir işlev görmektedir. Bu noktadan hareketle Irak’ın kuzeyi Türkiye için bir milli güvenlik meselesidir.
Kandil bölgesi sahip olduğu coğrafi konum nedeniyle PKK’nın komuta kademesinin varlık gösterdiği bir bölgedir. Türkiye’nin bu bölge üzerinde direkt bir kontrolünün olmaması terör unsurlarının faaliyetlerini sürdürmeleri için uygun bir zemin hazırlamaktadır. Türkiye, 1990’lardan itibaren sınır ötesi operasyonlarla PKK’yı birçok kez dağılma noktasına getirse de bölgenin sağladığı avantaj örgütün yeniden toparlanması için imkân yaratmıştır. Tekrar eden bu durum karşısında askeri üs stratejisinin hayata geçirilmesi doğru bir hamledir. Irak’ın kuzeyinde farklı bölgelerde kurulan üsler terörle mücadelede önemli hizmetler görmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri üsler sayesinde terör unsurlarına karşı sızma, sıcak takip ve yerinde etkisiz hale getirme gibi taktikleri başarıyla yürütebilmektedir.
Türkiye Bölgede Askeri Üs Stratejisine Devam Etmeli mi?
Türkiye’nin son yıllarda Irak’ın kuzeyinde PKK terörüyle mücadelede sahada gösterdiği başarı, askeri üs stratejisinin bir sonucudur. Bu strateji sürdürülmelidir. Irak devletinin yaşadığı siyasi istikrarsızlık ve otorite sorunu göz önüne alındığında Türkiye’nin sahadan çekilmesi terör unsurlarının bölgedeki faaliyetlerini artırma tehlikesini barındırmaktadır.İran-Irak-Suriye arasında kalan bölge sınırlarının kontrolsüz olması terörist geçişkenliğine olanak sağlamasının yanında uyuşturucu ticareti, silah ve insan kaçakçılığı üzerinden PKK’ya gelir yaratma imkânı sağlamaktadır. Bölgede Türk askerinin varlığı bu zincirin kırılması ve terör faaliyetlerinin artmasının önüne geçmek için oldukça stratejik bir öneme sahiptir.
Yerel siyaset açısından Irak’ın kuzeyinin Barzani ve Talabani ailelerinin rekabetine ve çatışmasına sahne olması PKK’nın alana bulmasına zemin hazırlayan diğer bir dinamik olarak öne çıkmaktadır. Barzani’nin Türkiye’nin güvenlik endişelerini anladığına yönelik açıklamalarına rağmen söz konusu PKK terörü ve faaliyetleri olunca sınırlı bir etkiye sahip olduğu görülmektedir. Örneğin, DEAŞ tehdidini bahane eden PKK’nın YBŞ gibi farklı isimler altında Barzani yönetimine rağmen Sincar bölgesine yerleşmesini bu kapsamda değerlendirmek mümkündür. Bu ortam içerisinde Türkiye yerel unsurların kapasitesini ve uluslararası angajman teamüllerini göz önüne alarak kendi milli güvenliği için sahada etkinliğini sürdürmelidir.
Bölgesel siyaset açısından iki önemli nokta öne çıkmaktadır. ABD-İran rekabetinin Irak’taki yansımaları ve İran’ın bölgede PKK’ya alan açması üzerinde durulması gereken diğer konulardır. ABD’nin PKK unsurlarına sadece Irak’ta değil aynı zamanda Suriye’nin kuzeyinde de destek vermesi Türkiye’nin güvenlik endişelerini her geçen gün artırmaktadır. Bu kapsamda Türkiye PKK terörüyle mücadelesini sınır ötesinde daha kalıcı bir şekilde sürdürmelidir. Farklı bölgelerde askeri unsurların varlığı bu mücadelenin olmazsa olmaz unsurları arasına girmiştir. 2016’dan sonra Suriye’nin kuzeyine düzenlenen operasyonlar bu kapsamda değerlendirilmelidir. Türkiye güvenli bir hat oluşturarak sadece PKK unsurlarını değil aynı zamanda DEAŞ gibi terör örgütlerini de etkisiz hâle getirmiştir.
İran’ın sadece Irak’ın kuzeyinde değil Irak genelindeki etkisi ve yayılmacılığı PKK tehdidini beslemeye devam etmektedir. Bağdat hükümetlerinin siyasi istikrarsızlığı ve ülkede güvenlik meselelerini kontrol edememesi İran’ın Haşdi Şabi üzerinden ülkede etkili olmasını sağlarken aynı zamanda Irak’ı terör unsurlarının faaliyetlerine açık hâle getirmektedir. İran’ın Türkiye siyaseti de göz önüne alındığında PKK gibi bir terör örgütü açısından bulunmaz bir ortam yaratmaktadır. Tüm bunların önüne geçmek için Türkiye’nin sahada olması bir zorunluluktur.
Sonuç olarak, Türkiye uzun yıllardır PKK terörüyle mücadele eden bir ülkedir. PKK terörünün sadece sınır içinde değil aynı zamanda sınır ötesi bir tehdide dönüşmesi farklı güvenlik stratejilerinin uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. TSK’nın ülke içinde başarılı operasyonları PKK’nın hareket kabiliyetini ortadan kaldırırken özellikle Irak’ın kuzeyinin önemini daha da artırmaktadır. PKK bu bölgede varlık göstermeye devam etmektedir. Terör kaynağında kurutulmalıdır. Askeri üsler, Türkiye’nin sınır içerisinde gösterdiği başarıyı sınır ötesinde de sürdürebilmesi için bir zorunluluktur.