CHP’nin Terörle İmtihanı

Bu yazıda CHP’nin HDP-DEM çizgisiyle iş birliğinin basit bir seçim ittifakından fazlası olduğunu yani bu asimetrik ittifakın HDP’yi terör çizgisinden uzaklaştıracağına CHP’yi etnik siyasete nasıl hapsettiği anlatılacaktır. İYİ Parti-CHP ilişkisi üzerinden yapılacak bir karşılaştırma ile 14 Mayıs öncesi ve sonrası olarak bu iki ittifak örneğinin nasıl farklılaştığı ve nasıl farklı sonuçlar yarattığı verilerek aslında İYİ Parti-CHP ilişkisinin asimetrik bir seçim ittifakıyken HDP ile olan ilişkinin ise tamamen etnik siyasetin yön verdiği bir iş birliğine nasıl dönüştüğü gözler önüne serilecektir.

14 Mayıs seçimleri öncesi Türk siyasetinin en önemli gündem maddelerinden biri CHP ve dolayısıyla Altılı Masa ile HDP arasındaki sözde “örtülü” seçim ittifakıydı. Ortak noktaları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı devirmek olan Altılı Masa ittifakının da pazarlıklarının bir parçası olan HDP meselesi, başarılı sayılabilecek dezenformasyon ve gündem belirleme faaliyetleriyle kamuoyunun dikkatinden kaçırılmaya çalışılmıştı. CHP içinde güçlü olduğu düşünülen Atatürkçü veya Ulusalcı olarak tanımlanan grupların tasfiyesi de muhalif çevrelerde bu konunun dillendirilmesinin önünde bir bariyer oluşturmuştu. Zaten Kılıçdaroğlu liderliğinde CHP’nin adım adım HDP çizgisine kayışı gözlemlenebilir bir durumken genel merkezin aykırı pozisyon alan kimseye acımaması da yine bu örtülü ittifakı besleyen otoriter eğilimli gelişmelerdendi. Süreç öyle bir hâl almıştı ki milliyetçi sağ çizgide tanımlanan İYİ Parti içinde Yavuz Ağıralioğlu gibi isimler birer birer istifa etmişler hatta kimi parti üyeleri de bu duruma itiraz ettiklerinde pasifize edilmiş ve HDP’nin Altılı Masa ile organik bağı yokmuş gibi davranılmaya devam edilmişti. Ancak vatandaş 14 Mayıs’ta CHP, İYİ Parti ve yüzde birlik küçük ortaklarına terörle organik bağı olan bir partiyle iş tutmanın ne demek olduğunu gösterdi. Bu noktadan itibaren aslında malum tekrardan aşikâr oldu. Seçim öncesi muhalif medya ve uzmanlar HDP ile içli dışlı olmanın sadece Erdoğan karşıtlığı ile meydana geldiğini dolayısıyla böyle “ulvi” bir amaç için gerekirse terör konusunda bile taviz verilebileceğini kanıksatan bir yaklaşım içinde olmuşlardı. Ama şimdilerde bunun basit bir seçim ittifakından fazlası olduğu iyice gün yüzüne çıkıyor. Aslında AK Parti çevreleri 14 Mayıs öncesinde bu durumu defaatle dile getirmişti. Ancak seçim atmosferi öylesine bir illüzyon hâli yaratmıştı ki, muhalefet kendi seçmenini adeta paranoyaya sürükleyerek “Erdoğan nefretini” terörden bile büyük bir motivasyon kaynağı haline getirmeyi başarmıştı. Dolayısıyla değil HDP ile ortaklık, PKK, YPG yahut DHKPC bile kimilerinin gözünde masumlaştırılmıştı.

Özgür Özel CHP’si

Kasım ayına gelindiğinde ise Özgür Özel’in CHP kurultayında genel başkan seçilmesiyle bir şeylerin değişip değişmeyeceği tartışma konusuydu.  Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel’in CHP’de delegeler üzerinden yıllardır kurulan kurultay hakimiyetini aşabilmek için girdiği ittifak başarılı oldu. Ancak henüz kurultay esnasında anlaşıldı ki ne CHP artık lider değişimiyle son yıllarda hapsolduğu etnik siyasetten kurtulabilecek ne de böyle bir talebi olan bir ekip en azından şu konjonktürde CHP yönetimine gelebilecekti. Özgür Özel kurultay esnasında Kemal Kılıçdaroğlu’nu taklit edercesine Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala gibi Türk siyasetinde ne anlama geldiği bilinen isimlere selam göndermeyi kendine bir borç bildi. Hâl böyleyken aslında yerel seçim arifesinde CHP’nin de hapsolduğu HDP siyasetini takip edeceği anlaşılmış oldu.

Asimetrik İttifaklar

Aslında CHP gibi bir kitle partisi ile HDP yani bugünkü adıyla DEM Parti gibi yüzde 6-10 bandında oy alan iki partinin ittifakında beklenen aynı İYİ Parti’nin Altılı Masa üstünden CHP ile kurduğu ilişki dinamiği gibi CHP’nin karar verici pozisyonunda olduğu bir siyasal düzlemdir. Altılı Masa’da İYİ Parti her ne kadar Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığını istemese de CHP hem genel merkezin algı gücü hem de medya üstünden yürüttüğü propaganda ile İYİ Parti’yi kalktığı ittifak masasına bile geri oturtmayı başarmıştı. Dolayısıyla seçim sonrası beklendiği şekilde CHP İYİ Parti ile bir ayrışma noktasına geldi çünkü bu seçim konjonktüründe Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı devirmek üzere kurulmuş bir seçim ittifakıydı. Hedeflenen başarılamayınca da “öküz öldü ortaklık bitti” gibi bir durum söz konusu oldu. Yani İYİ Parti bugün biz birilerinin seçim kazanmak için kullanacağı bir aparat olmak için mi bu partiyi kurduk sorgulamasını kamuoyuna yeni bir propaganda aracı olarak gösteriyor. Ancak CHP/HDP-DEM ortaklığının bir ittifaktan fazlası olduğu buradan belli oluyor. Eğer seçim başarısı için HDP’ye ihtiyaç bu denli varsa aynı ihtiyacın İYİ Parti’ye karşı da olduğu oy oranlarıyla açıkça gözükmekte. Yani burada “kingmaker” konumuna sadece HDP’yi yerleştirmek aslında esası kamufle etmekten öteye gitmiyor. CHP’nin ülke genelinde bir seçimi kazanması için sadece HDP yetmiyor. Tabi toplayabileceği maksimum sayıda partiyi Altılı Masa çatısı altında toplasalar da yetmedi ama bunun başka bir yazıda Türkiye’de muhalefetin yetersizliği üzerine konuşulması gerekir. 14 Mayıs’ta Sinan Oğan’ın aldığı oylar da düşünülürse aslında HDP ile girilen ittifakın CHP’ye oy bile kaybettirdiği iddia edilebilir. Dolayısıyla CHP-HDP ortaklığı sadece seçim ittifakı olarak kurgulanmış olsaydı bugün seçimdeki başarısızlık sonucunda farklı tartışmaları görüyor olurduk.

Yerel Seçim Atmosferi

Yerel seçimlere az bir süre kalmışken hâlen özellikle İstanbul üzerinden CHP-DEM ortaklığı tartışmasız bir şekilde devam ediyor. Beklenildiği üzere İYİ Parti kendi adayını çıkarma tehdidi üzerinden CHP’den fazladan büyükşehir koparmaya çalışarak klasik bir seçim ittifakı pazarlığı yürütürken, DEM Parti ise adeta “kingmaker” konumunu daha da güçlendiriyor. Yani CHP açısından değişen hiçbir şey yok. Bu noktada artık kamuoyunu kandırmanın alemi yok. CHP en azından bugünkü yönetici elitleriyle tamamen etnik bir siyasete hapsolmuş vaziyette. Atatürkçü ve Ulusalcı ne kadar aktör varsa farklı partilerde yahut tamamen pasifize şekilde siyaset yapmaya devam ederken CHP ise hem bu kitlelerin temsilcisi olma iddiasını gütmeye çalışıyor bir yandan da samimiyeti sorgulanır bir şekilde etnik siyaset için bir aparat haline geliyor. Bugün “Erdoğan düşmanlığı” üzerinden her iki kitleyi aynı potada eritmeyi başardıklarını sansalar da aslında CHP Türk siyasetinde doldurduğu alanı adım adım boşalttığının farkında değil. Farkında olanlar ise bir bir tasfiye edilmeye devam ediyor. Bu durum da muhalif seçmenin bir kısmında PKK terörüne ve terörü destekleyen HDP gibi partilere yönelik sempatiyi yahut en azından kanıksatmayı pekiştirmesiyle aslında ülkenin ulusal güvenliği için de uzun vadede sorun yaratacak bir kırılmaya sebebiyet veriyor.

Sonuç olarak, Türkiye’de son 20 yıldır olduğu gibi değişmeyen tek şey AK Parti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ülke genelinde kitlelere hitap edebilen ve farklılıkları yerlilik ve millilik potasında samimice toplayabilen tek siyasi aktör olduğu. Bu siyaseten bir başarı evet ama daha önemli olan ise biz seçmenlerin dünya siyasetinde görülmemiş bir başarıya yani tarihe şahitlik ediyor oluşumuzdur. AK Parti bir iktidardan beklenen zamanla yozlaşmak ve hantallaşmak hastalığına sürekli değişen kadrolar ve dinamizmle cevap vererek toplum nezdinde makbul kalmayı bu denli başaran nadir örneklerden biri olmaya devam ediyor.

Muhammed Çağrı Bilir, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu