Doğu Afrika pek çok potansiyel çatışma noktasını barındırıyor. Bunlardan biri de en son Somaliland ve Etiyopya arasında beklenmedik bir şekilde bir liman erişim anlaşmasının duyurulmasıyla ortaya çıkan yeni gerilim oldu. Birbirleriyle ilişkileri su ve sınır güvenliği gibi sebeplerden zaten kırılgan olan Somali, Etiyopya, Mısır ve Sudan’da yeni bir sarsıntı meydana getiren anlaşmanın detayları konuşulmaya devam ediyor. Etiyopya’nın beklenmeyen adımı sonrasında bölgedeki görece barış ortamının bozulma ihtimaline karşı, diplomatik yolların kullanılarak bölgedeki gerilimin azaltılması hem Doğu Afrika Birliği hem de kıta dışı aktörlerin ilk gündemi durumunda.
Doğu Afrika’daki Çatışma Noktaları
Meselenin özünün anlaşılması adına ilk olarak Doğu Afrika’daki sorunlara kısaca değinmek gerekiyor. Daha önce Etiyopya’nın Nil Nehri’ne inşa ettiği ve Mısır ile Sudan tarafından büyük bir tepki gören baraj, tarafları su meselesi üzerinden karşı karşıya getirmişti. Ardından çok uzun yıllardır Etiyopya’da iktidar ortağı olan Tigray Halk Kurtuluş Cephesi’nin iktidar dışında bırakılmasını takiben Tigray Savaşı’nın başlaması, Somali ile Kenya arasında yıllardır çözülemeyen deniz sahanlığı problemi, Sudan’da yaşanan malum süreç ve Somali’de uzun süredir çözülmesi beklenen terör sorununu birbirinden ayrı olaylar olarak ele almak, Somaliland meselesini de eksik okumaya sebep olacaktır. Doğu Afrika’nın en belirgin özelliklerinden biri, bölge ülkelerinin dış politikada yaşanan krizleri iç politikada kullanışlı sebeplere çevirmeleri ve ayrıca diğer ülkelerin içişlerindeki tehdit noktalarını kullanarak fayda sağlamalarıdır. İlgilenenler için M23 olayları Uganda, Ruanda ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti üçgeninde bu ülkelerin komşularının içişlerinden nasıl fayda sağlamaya çalıştığını anlamak için okuma tavsiyesi olabilir.
Somaliland-Somali Çekişmesi
Somali şu anda 6 eyalet (Somaliland, Puntland, Galmudug, Jubaland, Hirshabelle ve Güney Batı) ve Banadir Bölgesel Yönetimi’nden oluşmaktadır. Bunların arasında Somaliland, bağımsız olduğunu iddia etse de uluslararası tanınırlığı bulunmamakta ve yasal olarak Somali’nin bir parçası olmaya devam etmektedir. İngilizler tarafından 1960 yılına kadar bir protektora (himaye) olarak yönetilen Somaliland, Somali ile birleşerek bir cumhuriyet oluşturmadan önce kısa bir süre bağımsız oldu. Somaliland o zamandan beri çok az gelirle ve uluslararası ticaret ya da finansmana erişimi olmamasına rağmen özerk olarak faaliyet gösteriyor. Somaliland’ın başkenti Hargeisa, kendi pasaportlarını basıyor, kendi şilini çıkarıyor ve seçimlerini düzenliyor. Bazı uzmanlar bölgeyi dünyanın “en istikrarlı” fiili devletlerinden biri olarak görüyor. Somaliland’ın Somali’den ayrılma kararı 1991’deki iç savaşın ortaya çıkışına kadar geri götürülebilir. Mohamed Siad Barre liderliğindeki askeri hükümetin yakın zamanda çökmesiyle ülke kaosa sürüklendi. Kargaşa devam ederken, kuzey bölgelerinden silahlı direniş ortaya çıktı ve askeri rejimin ağır taktiklerle karşılık vermesine neden oldu. Ayrım gözetmeyen bombardımanlar, önemli sayıda masum sivil de dahil olmak üzere binlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. Bu vahşetle karşı karşıya kalan Somaliland, tek taraflı bir kararla ülkenin geri kalanından ayrılarak bağımsız bir devlet olduğunu ilan etti. Dolayısıyla meselenin Somali’nin çöküşünden bugüne kadar uzayan bir tarihi olduğunu bilerek başlamak, bugünkü iç ve dış konjonktürü daha iyi anlamayı sağlayabilir.
Somaliland meselesi de iç ve dış aktörlerden bağımsız değildir. Anlaşma öncesindeki Somali’ye hızlıca bir bakalım. Öncelikle anlaşmanın zamanlamasına dikkat edilmeli. Somaliland ve Etiyopya arasındaki bu tartışmalı anlaşma, Somali’den gelen delegelerin Somaliland Cumhurbaşkanı Muse Bihi Abdi ile müzakereler için Cibuti’de bir araya gelmesinden birkaç gün sonra gerçekleşti. Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Guelleh tarafından organize edilen toplantı, Somali ile Somaliland olarak bilinen ayrılıkçı Kuzey Somali bölgesi arasında ortak bir zemin bulmayı amaçlıyordu. Öte yandan Somali’de siyasi girişimler ve ordu tarihinde ilk defa El-Şebab’ı bu kadar köşeye sıkıştırmıştır. Bu kararlı mücadele metodu, terörün bitmesi ve sahip olduğu müthiş jeopolitik önemin tüm bölge tarafından kavranması açısından Somali için ciddi bir adımdır. Etiyopya ile yapılan tartışmalı anlaşma, denize kıyısı olmayan Etiyopya’nın deniz ticaretine ve bir deniz üssüne erişimini sağlayacak bir liman inşası için Somaliland’ın bir bölümünü Etiyopya’ya kiralamayı amaçlamaktadır. Bunun karşılığında Somaliland’a verilen ödül ise diplomatik tanınmadır. Bu durum, Eritre’yi kaybettikten sonra deniz erişimi kalmayan Etiyopya’ya 50 yıl boyunca denize ve limanlara erişim sağlarken, Somaliland’ın Etiyopya Havayolları’ndan hissedar olmasını sağlayacaktır. Etiyopya için deniz erişiminin önemini, Cibuti’ye her yıl ödediği 1,5 milyar dolardan anlayabiliriz. Duyurunun ardından Somali meclisi hızlı bir şekilde tepki gösterdi. Somali Başbakanı Hamza Abdi Barre başkanlığında yapılan olağanüstü kabine toplantısında Etiyopya kınandı. Kabinenin kararının ardından Somali Cumhurbaşkanı parlamentoyu acil olarak topladı ve “sözde” olarak nitelendirdiği anlaşmayı reddetmek için onay istedi. Parlamentonun her iki kanadı da Somali’nin bütünlüğünü tehdit eden bu eyleme karşı birlik için bir araya geldi. İlk uluslararası tepki Mısır’dan Somali’ye destek şeklinde gelirken Avrupa Birliği de Somali’nin toprak bütünlüğünün korunması gerekliliğinin üzerinde durdu.
Türkiye’nin Pozisyonu
Somali’de güncel durum olarak Türkiye’nin pek çok açıdan Afrika’da en güçlü temsil edildiği ülke olarak nitelenebilir. Özellikle ülkenin yeniden inşa sürecindeki Türkiye rolü, ikili ilişkilerin diğer Afrika ülkelerine göre daha fazla gelişmesini beraberinde getirmiştir. Barışın yeniden tesisi konusunda atılan adımların başarılı sonuçlar vermesi, Somaliland ve Puntland gibi iç sorunların çözümüne dair atılan adımlar sonrasında güvenliğin en büyük öncelik olduğu Somali’den bütüncül bir yeniden devletleşme sürecine giren Somali’nin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu süreç, yalnızca güvenliğin sağlanması ile sınırlı kalmayıp ekonomik saiklerin getirdiği zorunluluklar, devlet kurumlarının onarımı ve altyapının tesis edilmesi konularında desteğe duyulan ihtiyacı beraberinde getirmiştir. Türkiye, Somali ile ilişkilerin çerçevesini yoğunlaşmanın yaşandığı 2011 sonrasından günümüze dek, devlet inşası sürecinde başat ihtiyaçların temini noktasında kalmış ve Somali’yi Afrika’daki ilişkileri daha fazla derinleştirecek bir hareketin merkezine yerleştirerek ilerleme kaydetmiştir. Bu bağlamda özellikle kalkınma ve altyapı projelerinin yoğunlaştığı ve Türk yatırımcısının Somali’ye yatırıma teşvik edildiği görülmektedir.
Türkiye aynı zamanda Etiyopya’daki Tigray savaşında askeri teçhizat başlığında gündemde olan ülkelerden biri olmuş, Cibuti’deki askeri üssüyle ve Somali’deki pek çok devlet kurumunda oynadığı rolle Afrika Boynuzunda nüfuzunu genişletmiştir. Dış politikada her zaman ülkelerin birliği ve bütünlüğüne saygı üzerinden krizlere müdahil olan Türkiye, Somaliland-Etiyopya Anlaşması krizine de aynı açıdan yaklaşmaktadır. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli’nin, “Geçmişte olduğu gibi bugün de Somali ile Somaliland arasındaki anlaşmazlıkların doğrudan müzakereler yoluyla ve Somalililer arasında çözümlenmesini arzu ediyor ve bu yöndeki girişimlere yönelik desteğimizi yineliyoruz.” açıklaması, bu politikayı yineleyen bir açıklamaydı.
Somali’nin Bütünlüğünü Kimler İstemiyor?
Somali, sahip olduğu topraklar açısından son derece önemli bir noktada bulunuyor. Kızıldeniz’e Hint Okyanusu’ndan giriş noktası olması ve Aden Körfezi bölgesinde bulunması Dünya ticareti içerisindeki payını kolaylıkla artırabilir. Öyle ki Somali problemlerini çözerse Afrika’nın geri kalanına giriş kapılarından biri haline gelebilecektir. Bunun önünde iki engel bulunuyor: İlki uzun süredir savaştığı terör, ikincisi ise Somali topraklarındaki ayrılıkçı hareketler. Sorunlarını aşmış ve ulusal birlik içerisinde yalnızca bölgedeki konumuna odaklanabilen bir Somali, bazı başka ülkelerin şu an mevcut değerini kaybetmelerine, tamamı olmasa bile gelirlerinin önemli bir kısmını Somali ile paylaşmak zorunda kalmalarına neden olabilir. Karşı kıyı Yemen’de de daha ağır çatışmaların bulunması, Sudan’ın neredeyse yeniden parçalanmanın eşiğinde olması, Etiyopya’daki Tigray krizi bize daha büyük planları işaret ediyor olabilir. Tüm bunların aynı bölgede meydana gelmesi “yalnızca bir tesadüf olabilir mi” sorusunu gündeme getiriyor. Diğer taraftan da Körfez ülkelerinin bu işlerin neresinde olduğu sorusu da farklı bir tartışma konusu olarak not edilmesi gereken bir husus.
[Ensar Küçükaltan, Afrika Koordinasyon ve Eğitim Merkezi (AKEM) Genel Koordinatörü olarak görev yapmaktadır.]