Filistin-İsrail İlişkilerinde Katar’ın Arabuluculuk Rolü ve Anayasal Dayanağı

Hamas’ın Aksa Tufanı Operasyonu sonrası İsrail’in Gazze halkına yönelik başlatmış olduğu saldırılar neticesinde artan gerilim, 24 Kasım tarihinde esir takası ve ateşkesin başlangıcıyla birlikte durmuştu. Silahlı çatışmaya ara veren süreç üç kere uzatılmış, bu süre zarfında karşılıklı olarak esirler ve tutuklular salınmıştı. Nihayetinde Hamas’ın elindeki esirleri, İsrail’in de çoğu idari gözetim altındaki tutukluları salma sürecini de kapsayan bu ateşkes süreci yeniden uzatılamamış ve 1 Aralık 2023 tarihinin sabahında silahlı çatışma haline geri dönülmüştü. Halihazırda müzakere sürecinin sekteye uğradığı yönünde değerlendirmeler yapılıyor. Buna rağmen, geçmişteki benzer süreçler dikkate alındığında, iletişim kanallarının açık olduğu, bu sebeple de müzakerelerin genel kapsamda olsa da devam ettiği değerlendirmesini yapmak mümkündür. Bu sebeple yakın gelecekte benzer silah bırakma ve esir takası süreçlerinin tekrar yaşanacağı da muhtemeldir. Ateşkesin sağlanması konusunda bir arabulucuya ihtiyacın varlığı da açıktır.

Kasım ayının ilk günlerinde Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı çatıları altında müşterek olarak düzenlenen Riyad zirvesinden sonuç olarak yazılı bir bildiri çıktıysa da bildirideki kararlar incelendiğinde, bunların oldukça genel nitelikte oldukları ve halihazırdaki problemlerin çözümü noktasında yetersiz kaldıkları görüldü. Bu sebeple, bahsedilen zirveden İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarını durdurma noktasında ve bu saldırıların savaş suçu, insanlığa karşı suçlar ve soykırım kapsamında olduğu iddiasıyla suçluların yargılanması için girişimlerin yapılması hususunda pratik bir çözüm çıkmadı. Filistin’e yönelik saldırıların durması ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin inisiyatif almaya çağrılması noktasında bazı devletlerin doğrudan veya dolaylı olarak etki alanı yarattığı görülüyor. Müzakerelerin başlaması konusunda üstlendiği rol, görüşmelere ev sahipliği yapması ve kısa süreli de olsa ateşkesin sağlanması sonucunun çıkarılması açısından Katar üstlendiği arabuluculuk rolüyle bu süreçte ön plana çıkmıştır.

Doha: Bir Müzakere Merkezi

 Doha, bir süredir özellikle uluslararası ihtilafların çözümü açısından bir müzakere merkezi olma iddiasını sürdürüyor. İhtilaflı taraflar arasında görüşmelerin başlatılması, müzakerelerin yapılması ve somut sonuçların çıkarılması konusunda Katarlı yetkililerin adeta müzakere garantörlüğü olarak isimlendirilebilecek bir mekanizmayı işletmeye çalıştığı görülüyor. Geçmiş dönemde Doha, benzer şekilde sorunlu diplomatik krizlerin çözümü konusunda ev sahipliği yapmıştı. Amerika ve Taliban arasındaki görüşmeler burada bir örnek olarak zikredilebilir. Yine bu senenin eylül ayında Doha’da Amerika ve İran arasındaki yüksek profilli esir takası sürecinin tamamlandığı da hatırlanmalıdır. Karşılıklı olarak esirler Doha’ya getirilmiş ve müzakere süreci nihayete ermişti.

Yukarıda örnek olarak bahsedilen süreçlerin Doha’da tamamlanmış olması, Katar’ın uzun zamandır takip ettiği önleyici diplomasi siyasetinin bir sonucudur. Bu politikaya bağlılık birçok defa Katarlı yetkililer tarafından açıkça ifade edilmiştir. Ayrıca bahsedilen politikanın yazılı bir hukuk kuralı olarak da düzenlendiğini burada belirtmek gerekir. Katar, bu politikayı anayasal güvence kapsamına almıştır. Karşılaştırmalı anayasa hukuku açısından bakıldığında, diğer ülke anayasalarında rastlanmayan türden bir düzenlemeyle anayasanın ilk maddelerinde Katar’ın bahsedilen dış politikasının düzenlendiği görülmektedir. İlgili düzenlemeye göre;

Devletin dış politikası, uluslararası anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesini teşvik ederek uluslararası barış ve güvenliğin güçlendirilmesi ilkesine dayanır, devlet halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkını destekler, halkların iç işlerine karışmaz ve barışsever uluslarla iş birliği yapar.

 Anayasanın nakledilen 7. maddesi Katar’ın uluslararası ihtilaflardaki konumu hakkında dış politika açısından bir çerçeve çiziyor. Dolayısıyla Katar’ın arabuluculuk rolü herhangi bir uluslararası problemli meselede tercih edilmiş bir politik karar değil, aksine uzun zamandır takip edilen bir siyasettir. Bu hükme bağlı olarak Katar, doğrudan müdahil olmadığı meselelerde dahi müzakere sürecinin öne çıkarılması suretiyle pek çok uluslararası ihtilafın çözümünde ve kalıcı mutabakatların imzalanmasında ev sahibi rolünü üstlenmiştir.

Doha, uluslararası ihtilafların yanında iç karışıklıkların çözümü noktasında da bir müzakere merkezi olarak öne çıkmıştır. 2008 senesinde Yemen’de sağlanan Ateşkes antlaşması ve bir buçuk senelik krizi sonlandıran 2008 Lübnan Mutabakatı burada zikredilebilecek örneklerden bazılardır. Yine, halihazırda Lübnan’da bir seneden fazladır cumhurbaşkanın seçilememesi sebebiyle yaşanan krizin çözümü için Başbakan Necip Mikati’nin Katar’ı ziyaret ettiği burada hatırlanmalıdır. Bu ziyaretin hemen sonrasında Katarlı bir heyetin Lübnan’a giderek farklı mezhepleri temsil eden siyasi partilerle görüşmelere başladığı ve sürecin halen devam ettiği biliniyor.

İsrail-Filistin İlişkileri Açısından Esir Takasının Önemi

 İsrail-Filistin arasındaki ihtilafların tarihine bakıldığı zaman ateşkes, insani yardım ve esir takası süreçlerini karşılayacak şekilde kullanılan hudna kavramı dikkat çekmektedir. Bu kavram esas itibarıyla ateşkes manasına geliyorsa da literatürde ve geçmişte Hamas siyasi liderleri veya araştırmacılar tarafından doğrudan İsrail-Filistin arasındaki müzakere sürecini karşılayacak şekilde kullanılmıştır. Dolayısıyla, İsrail-Filistin arasındaki ihtilaflar açısından, hudna kavramı müzakereleri niteleyecek şekilde ateşkes, insani yardım ve esir takası süreçlerini kapsayacak nitelikte genel bir kavram olarak karşımızdadır. Genel olarak, İsrail, Batılı müttefiklerinin aksine Yahudi hukuku hükümlerinin etkisiyle Yahudi esirlerin salınması ve kurtarılması konusuna özel bir hassasiyet gösterdiğinden bu mevzu hudna olarak isimlendirilen müzakere süreçlerinin ilk safhasını oluşturmuştur.

Müzakerelerin başlangıcı açısından Katarlı yetkililerin oldukça etkin bir rol oynadığı görülüyor. 7 Ekim’in hemen sonrasından itibaren Katarlı yetkililer yoğun bir diplomasi trafiği yürütmüş ve iki tarafla da etkin şekilde görüşmeler yapmıştır. Medyaya yansıdığı şekliyle 24 Kasım tarihinden önce de ateşkes görüşmelerinin son aşamaya kadar geldiği fakat çeşitli sebeplerle bozulduğu biliniyor. Fakat İsrailli yetkililer serbest bırakılacak kişilerin isimleri konusunda ısrarcı olmuş, Hamas tarafı bu talebi kabul etmeyince taraflar arasındaki müzakereler kesilmiş ve İsrail saldırılarını tekrar artırmıştı. İlerleyen günlerde Katarlı yetkililerin arabulucuğuyla taraflar Doha’da mutabakata varmış ve ateşkesin ilk aşaması olan esir takası süreci ancak 24 Kasım tarihinde başlayabilmiştir.

Ateşkes Açısından Doha’nın Kritik Rolü

İsrail-Filistin ilişkileri açısından bakıldığında geçmişte mutabakatların veya görüşmelerin başka devletler aracılığıyla ve himayelerinde yapıldığı biliniyor. Son olaylarda ise problemlerin çözümüne ilişkin yegâne somut adımlar Doha’da atıldı. Arabulucu olarak Katar’ın ön plana çıkması konusunda araştırmacılar tarafından hatalı değerlendirmelerin yapıldığı görülüyor. Zannedilenin aksine, Katar’ın bu rolü üstlenmesi Hamas’ın siyasi kanadının Doha’da bulunmasından ziyade yukarıda nakledilen anayasal düzenleme doğrultusunda Katar’ın on yılı aşkın süredir uyguladığı önleyici diplomasiden kaynaklanıyor. Bu sebeple, Hamas’ın siyasi kanadının Katar’da bulunması veya Hamas’ın finans işlerinin Katar aracılığıyla yapılması gibi etkenler tek başlarına bu sürecin neden Doha’da yürütüldüğünü açıklamıyor. 24 Kasım’da yürürlüğe giren ateşkese ilişkin görüşmelerin Doha’da yapılması ve halihazırda ateşkes süreci sona ermiş olsa da geçici mutabakatın sağlanması Katar’ın taraflara açık olarak yürüttüğü diplomasinin bir sonucu olmalıdır.

Esir takası ve buna bağlı olarak ateşkesin sona ermiş olması Doha’da yürütülen müzakere sürecinin sona erdiği manasına gelmemektedir. İsrail temsilcilerinin Doha’daki görüşmelerden geri çekildiği konusunda çeşitli açıklamalar yapılmışsa da bu açıklamaların politik söylemler olarak değerlendirilmesi mümkündür. Nitekim İsrail’in devam ettirdiği saldırılar sebebiyle müzakerelerin sekteye uğradığı yönünde Katarlı yetkililer tarafından açıklamaların yapıldığı biliniyor. Özetle, iletişim kanallarının girift meselelere rağmen açık olduğu söylenebilir. Amerika ve Avrupalı devletlerin konumu, tecrübesi, Katar’a bu yöndeki ziyaretleri ve destekleri düşünüldüğünde yakın gelecekte daha fazla esirin salınması ve ateşkes konularına ilişkin mutabakatların ancak Katar’ın arabulucuğunda Doha’da gerçekleşeceği değerlendirmesi yapılabilir. Nitekim altı günlük esir takası ve ateşkes sürecinde Katar’ın oynadığı role yönelik olarak hem ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan hem de Avrupalı ülkelerin yetkililerinden teşekkür ve sürecin devamı yönünde açıklamaların geldiği burada hatırlanmalıdır.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu