Uzun yıllardır Türk Hava Kuvvetlerinin omurgasını F-16 savaş uçakları oluşturuyor. 2011-2012 yılları arasında TSK’ya teslim edilen 30 adet F-16 Blok 50+ ile hava kuvvetlerinin bugünkü haline ulaşılmıştır. F-16 filosu omurgası aynı zamanda 45 adetlik F-4E 2020 Terminatör uçakları ile görev yapmaktadır. F-4 ve F-16 uçakları ile yola devam eden Türk Hava Kuvvetlerinin günümüzde F-4 savaş uçaklarını F-35 savaş uçakları ile değiştirmeye başlamış olması planlanıyordu. 15 Temmuz Hain Darbe Girişimi’nin ardından hızlı bir tedarik süreci ile satın alınan S-400 hava savunma sisteminin teslimatı ile ABD’nin Türkiye’ye yönelik CAATSA yaptırımlarını uygulaması Türkiye’nin bahse konu planını suya düşürdü.
Türk Hava Kuvvetleri farklı yıllarda F-16 Block 30TM (37 adet), F-16 Block 40M (101 adet), F-16 Block 50M (71 adet) ve F-16 Block 50+ (30 adet) savaş uçağı tedarik etti. Bir kısmının kaza kırıma uğramasının ardından ~230 adet uçak görev yapmaktadır. Tüm bu uçaklara F-16 denilse bile isimlerindeki “Block”, rakam ve harf/işaret takıları uçakların aviyonik ve yapısal farklarını belirtmektedir. Örneklemek gerekirse Block 30’lar envantere aldığımız en eski uçaklar olurken 50+’lar en son katılanlar ve aralarında radar, CFT (conformal fuel tanks) yani dahili ek yakıt deposu, IFF sistemleri gibi ciddi farklar bulunmaktadır. Envanterdeki Block 40 ve 50 uçaklarının sonuna gelen “M” takısı CCIP (Common Configuration Implementation Program) programını ifade etmektedir. Bu program kapsamında Block 40 ve 50’ler aviyonik ve radar sistemleri açısından Block 50+ seviyesine yükseltilmiştir. Genel bir değerlendirme yapıldığında modernizasyonlar ve ek tedarikler ile hava kuvvetlerinin kullandığı F-16’ların güncel tutulduğu belirli standartlarda oldukça efektif biçimde göreve devam ettikleri görülmektedir.[1]
Mevcut envanter ile ilgili dahi göz önüne alınması gereken onlarca parametrenin bulunduğu ortamda envanterin genişlemesi ve modernizasyonu konusunun açıklığa kavuşturulması bu ölçüde daha karmaşıktır. F-35 tedarikinin sağlanamaması Türk Hava Kuvvetlerinin 2035’lere kadar olan projeksiyonunda büyük bir boşluk oluşturmuştur. Bu noktada KAAN’ı yani Milli Muharip Uçak’ı (MMU) bu yüzden geliştiriyoruz gibi görülebilir. Ancak KAAN, F-35’ler alınsaydı dahi geliştirilecek olan ve gelecekte F-16 filosunun yerini alması planlanan bir uçaktı. Türk Hava Kuvvetleri’nin niteliksel ve niceliksel varlığının gelişmesi hatta mevcut büyüklüğünün korunması için dahi ek uçak alımı zaruri görülmektedir. Geçmişte yapılan planlamalarda şu anda F-4’lerin envanterden çıkartılması gerekirken halen kullanılmaya devam etmesi bununla ilgilidir.
F-35’lerin tedarik edilememesinin niteliksel ve niceliksel dezavantajları bulunmaktadır. Hem F-4’ler ile birlikte 280’in üzerinde muharip savaş uçağına sahip hava kuvvetlerinin 2030’lara girerken küçülmesi hem de çevre ülkelerin 4++ veya 4,5+. Nesil denilen gelişmiş radarlara sahip savaş uçakları tedarik etmesi yönü ile niteliksel olarak geride kalması tehlikeleri Türkiye’nin önünde çok büyük bir sınav olarak durmaktadır. Özellikle radar alanında kabiliyet anlamında büyük sıçrayışlara neden olan ve niteliksel farkı eksponansiyel artıran AESA radarlı potansiyel rakiplerin sayısı artmaktadır. Milli Muharip Uçak KAAN’ın envanterde kayda değer sayıda yer alması en iyi ihtimalle dahi 2035’leri bulacaktır. Ki bu noktada KAAN’ın yerli motoru için resmi projelendirmenin halen başlamadığı ve savaş uçağı alamadığımız ABD’nin ürettiği motorlar ile yola devam ettiğimizi hatırlatmakta fayda vardır. Bu ahval içerisinde Türkiye’nin önündeki opsiyonlar şu şekildedir;
- Envanterdeki Uçakların Modernizasyonu
- Block 30’lara yönelik aviyonik ve radar modernizasyonu (Gerçekleştiriliyor[2] – ÖZGÜR Projesi devam ediyor. ÖZGÜR-2 için sözleşme imzalandı.)
- Block 40 ve Block 50’lere yönelik aviyonik ve radar modernizasyonu (ÖZGÜR-2 için sözleşme imzalandı. Ayrıca ABD ile Modernizasyon Kiti alanında görüşmeler devam ediyor.)
- Block 50+’lara yönelik AESA radar veya Block 70 modernizasyonu (ABD ile görüşmeler devam ediyor.)
- Yeni Savaş Uçağı Temini
- F-16 Block 70 tedariki (ABD ile görüşmeler devam ediyor.)[3]
- Eurofighter Typhoon (İngiltere ile görüşmeler devam ediyor.)
- İnsansız Uçaklar ile Filonun Desteklenmesi
- ANKA-3 ve KIZILELMA muharip insansız uçak sistemleri geliştiriliyor.
- İHASOJ (Elektronik Harp İHA’sı) ve İHAHEİ (Havadan Erken İhbar) gibi projeler çalışılıyor.
- Çeşitli Destek Kabiliyetlerinin Geliştirilmesi
- Hava Savunma Yapısının Geliştirilmesi
- SİPER, HİSAR-O+ gibi sistemler ile hava kuvvetleri komutanlığının hava savunma yapısı geliştiriliyor.
- Kara ve Deniz Kuvvetleri’nin Uzun Erimli Atış Kabiliyetinin Geliştirilmesi
- CENK, TAYFUN, Kara Atmaca, Kara Konuşlu Gemisavar Bataryası gibi çalışmalar ile uzun erimli vuruş kabiliyeti geliştiriliyor.
- Hava Savunma Yapısının Geliştirilmesi
Tüm bu değerlendirmeler ışığında insansız sistemlerin insanlı savaş uçaklarının boşluğunu tamamlayıp tamamlayamayacağı gibi çok büyük bir soru işareti hem dünyanın hem de Türk Hava Kuvvetlerinin önünde durmaktadır. Bu noktada dünyadaki gibi Türk Hava Kuvvetleri de insanlı-insansız müşterek operasyonlarının geliştirilmesi her iki yönde de teknolojinin takip edilmesi ve geliştirilmesi gerektiği kanısında. Ancak ülkemizde bu konuda yatırımın doğrudan insansız sistemlere yapılması gerektiğini düşünen önemli bir kesim de bulunmaktadır. Örneğin, Baykar Teknoloji CEO’su Haluk Bayraktar ve Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar geleceğin insansız sistemlerde olduğunu güçlü şekilde vurgulamaktadır. Hatta Haluk Bayraktar Almanya’nın Eurofighter Typhoon konusunda sorun çıkarması haberini alıntılayarak doğrudan insanlı sistemlerin riskinin arttığını ve insansız sistemlere yönelmenin gerektiğini belirten bir tweet attı.[4]
Millî Savunma Bakanlığı insansız sistemlere yönelik kesin ve net desteğinin yanı sıra riskin minimize edilmesi için KAAN yeterli adetlerde envantere girene kadar (10-15 yıl) oluşacak boşluğu ara sınıf bir uçak ile doldurulması gerektiği kanaati ile hem F-16 Block 70 tedariki hem de Eurofighter Typhoon tedariki noktasında görüşmeler gerçekleştiriyor.
Millî Savunma Bakanlığı’nın riski bu kadar ciddiye almasının en önemli sebeplerinden biri dünyada AESA radarlı savaş uçağı tedarikinin hızlanması ve çevre ülkelerdeki tehditlerin Türk Hava Kuvvetlerinin üstünlüğüne gölge düşürecek ölçüde artması olarak yorumlanabilir. Özellikle Yunanistan’ın AESA radarlı Rafale savaş uçaklarını tedarik etmesi ve F-35’lere yönelik yaptığı tedarik planları Türkiye’yi bu konuda net çözümlere ulaşmaya itiyor. Keza İsrail’in F-15I ve F-16I gibi iddialı savaş uçaklarına sahip olmasının yanı sıra F-35 filosunu genişletmesi ve Mısır’ın Rafale ve MiG-29M gibi savaş uçaklarını envanterine katması Türkiye açısından hava kuvvetlerini güçlendirmeyi zaruri tutmaktadır. Özellikle AESA radar konusunun bu kadar çok gündemde olmasının ana nedeni halihazırda bizim envanterimizdeki F-16’ların kullandığı mekanik taramalı radarlara göre elektronik taramalı AESA radarların daha uzun menzilde, daha yüksek çözünürlüklü ve elektronik harbe daha dayanıklı bir şekilde görev yapabilmesidir. Birçok askeri tatbikatta AESA radarlı savaş uçaklarının rakibi mekanik taramalı radarlı uçaklara rakibine görünmeden önce kilit attığı ve rakibinin bu kilitten kurtulamadığı görülmektedir. Türkiye bu açığı kapatmak için kendi GaN modüllü (dünyadaki birçok AESA radar GaAS tabanlıdır. GaN tabanlı radarlar GaAS tabanlı AESA radarlardan da daha iyi sonuçlar vermektedir. Türkiye bu konuda son teknolojiyi çalışmaktadır.) AESA radarı üzerinde çalışmalar yapmaktadır. ASELSAN tarafında geliştirilen Murad isimli burun radarının yakın zamanda İHA üzerinde ve daha sonra F-16 savaş uçakları üzerinde denenmesi beklenmektedir.
F-16 Viper Block 70, kompozit malzemeler ile 8 bin saatten 12 bin saate çıkan gövdesi, gelişmiş elektronik harp süiti ve APG-83 AESA radar gibi kritik özellikleri ile mevcut F-16 filosundan çok daha kabiliyetli adeta yeni bir uçak olan gelişmiş bir alternatif olarak karşımıza çıkıyor. Ancak ABD’nin siyasal açıdan Türkiye ile ilişkilerinde gelinen nokta Block 70 tedarikinin üzerinde bir kara bulut olarak dönmeye devam etmektedir. Yıllardır süren görüşmelerin somut adımlar noktasında ilerlememesi, F-16V’nin üretim hattının son derece yoğun olması ve F-35 programı için ABD’ye ödenen paranın akıbetinin belirsizliği tedarik noktasında tüm havayı olumsuz imaja sevk etmektedir.
Eurofighter Typhoon Karmaşası
Eurofighter Typhoon konusuna gelindiğinde ise Türkiye açısından daha büyük çıkmazlar bulunmaktadır. Birleşik Krallık, Almanya, İtalya ve İspanya tarafından ortak proje kapsamında geliştirilen uçak Airbus, BAE Systems ve Leonardo tarafından oluşturulan ortak bir holding şirketi olan Eurofighter Jagdflugzeug GmbH tarafından üretilmektedir. Program üyesi ülkelerin hepsinin rızası dahilinde uçağın satışı mümkün olmakla birlikte dört ülkenin ortaklaşa geliştirdiği bir Avrupa projesi olarak program oldukça zorlu takvimde ilerlemiş ve uçağın olgunlaşmasında zamanlama problemleri ile karşılaşılmıştır.
Eurofighter Typhoon’un farklı ülkeler tarafından ortaklaşa geliştirilmesi ve üretilmesi uçağın farklı versiyonlarının farklı standartlara ve gereksinimlere sahip olmasına, bakım onarım işlemlerinin farklı ülkelerde farklı şekillerde yapılmasına ve yedek parça tedarikinin zorlaşmasına yol açmaktadır. 9 ülke tarafından tercih edilen uçağın birbirinden oldukça farklı konfigürasyonları bulunmaktadır. Uçak temelde Tranche 1, Tranche 2, Tranche 3 ve Tranche 4 modelleri ile bilinmektedir. Özellikle Tranche 1 modeli uçağın oldukça sınırlı kabiliyete sahip ilk modelidir. İngiltere envanterinde yer alan 30 civarında Eurofighter Typhoon Tranche 1 uçağını 2025 yılından itibaren envanterden çıkarmayı planlamaktadır. İngiltere’nin bütçesel nedenler ile gövde ömürlerinin henüz %40-60 civarını doldurmuş olan genç uçakları emekli etmesi ülke içerisinden çeşitli eleştiriler almıştır. Ancak Savunma Bakanlığı, Tranche 1 seviyesi uçakların Tranche 2 veya 3 seviyesine yükseltilmesinin oldukça maliyetli olduğunu öne sürmektedir. Bu noktada Türkiye’nin İngiltere’nin Tranche 1 seviyesindeki uçaklarına talip olması yönünde çeşitli ihtimaller dillendirilmektedir. Ancak bu uçakların Eurofighter’ın ilk serilerinden olması nedeni ile Türk Hava Kuvvetleri için yeterli niteliksel artışı getirmeyeceği yönünde ciddi eleştiriler bulunmaktadır. Nitekim bu özünde doğrudur. Paveway II mühimmatı dışında hava yer kabiliyeti olmayan Tranche 1 modelleri Eurofighter’ın en önemli silahlarından biri olan Meteor füzelerini de taşıyamamaktadır. Ancak hava-hava yönünde güçlü olan uçağın çift motoru ile oldukça çevik ve F-16’ya göre daha büyük CAPTOR-M radarı ile avantajlı olduğu durumlar da vardır.
Eurofighter Typhoon konusunda genel bir değerlendirme yapıldığında uçağın diğer Avrupa ortak projelerinde olduğu gibi karmaşık bir proje sürecinin olması ve Avrupa ordularının birer klasiği olarak ABD menşeli uçaklara göre daha düşük harbe hazırlık oranı olduğu belirtilmektedir. Bununla birlikte Türk Hava Kuvvetleri gerekli yedek parça ağını sağladığı takdirde Avrupa ülkelerinden daha yüksek harbe hazırlık oranına ulaşacaktır.
Eğer Almanya’nın siyasi duruşu değiştirilebilirse -ki olası görünmemekte- Eurofighter konusunda en makul adım Türk Hava Kuvvetlerinin hızlıca eğitimlere başlayabilmesi ve altyapı oluşturulabilmesi için İngiltere’den 1 filo Tranche 1’in hızlıca tedariki ve ardından üretim hattından Türkiye’ye hızlı teslimat yapılabilmesi (2025-2028) halinde 3-4 filo CAPTOR-E AESA radarlı Tranche 4 Eurofighter siparişinin verilmesi olacaktır. Ancak bu konuda en kritik husus Türkiye’nin yerli olarak geliştirdiği mühimmatların Eurofighter’a entegrasyonu için görev bilgisayarı başta olmak üzere uçağa yönelik erişimin sağlanıp sağlanmayacağıdır.
Değerlendirmeler
Hem teknik hem de siyasi açıdan oldukça karmaşık bir konu olan Türk Hava Kuvvetlerinin geleceği kaba bir manzara ile yazıda belirtildiği şekilde gözükmektedir. Bu da büyük bir karmaşa ve belirsizlikler silsilesinin karşımızda olduğunu göstermektedir. Nitekim ek savaş uçağı tedariki mümkün olmasa dahi en kısa sürede ASELSAN’ın Murad radarının başarılı bir şekilde ürünleşmesi ve hizmete girmesi gerekmektedir. Bu durum KIZILELMA MİUS’un da kaderini belirleyecektir. İster insanlı ister insansız olsun savaş uçağının hasmına üstünlük kurabilmesi için ihtiyaç duyduğu yegâne şey radarıdır. Günümüz harp ortamının belirsizliği ve güçlü elektronik harp sistemleri karşısında AESA radarın geliştirilmesi ve başarı ile hizmete alınması Türkiye için bir seçenek değil mecburiyettir.
Mevcut süreçler Türkiye’nin Eurofighter ve F-16V tedariki noktasında olumlu bir imaj çizmemektedir. Dolayısıyla mevcut filonun modernizasyonu en elzem konu olarak karşımızda durmaktadır. Yazı kapsamında belirli parametreler gözetilirken elektronik harp, havadan erken ihbar uçakları, yakıt ikmal ve nakliye uçakları gibi mevcut hava yapısını doğrudan veya dolaylı etkileyen onlarca etken yazı kapsamında doğrudan değerlendirilememişancak arka planda yazarın zihninde kısmen göz önüne alınabilmiştir. Bu konunun daha onlarca alt başlıkta tartışılabileceği ve çok sayıda detaydan etkilenebileceği göz ardı edilmemelidir.
Günümüz hava harp ortamı devasa bir karmaşa ve ön görü zorluğunun zirvesinde bulunmaktadır…
[1] Dünyada ve Türkiye F-16 Savaşan Şahinler, Cem Doğut, Defence Turkey Dergisi https://www.defenceturkey.com/files/content/5ee0e134c3e48.pdf
[2] ASELSAN, F-16 ÖZGÜR modernizasyonunda ilk teslimatları gerçekleştirdi, Yusuf Emir Işık, Defence Turk, https://www.defenceturk.net/aselsan-f-16-ozgur-modernizasyonunda-ilk-teslimatlari-gerceklestirdi
[3] Lockheed Martin’den F-16 Block 70 için TUSAŞ’a ziyaret!, Kaan Azman, Defence Turk, https://www.defenceturk.net/lockheed-martinden-f-16-block-70-icin-tusasa-ziyaret
[4] https://twitter.com/haluk/status/1725166009982632258