3 Kasım 2002 tarihinde yapılan genel seçimler sonucunda AK Parti Türkiye genelinde oyların yüzde 34,3’ ünü alarak tek başına iktidar oldu. AK Parti 3 Kasım 2002’den günümüze kadar girdiği genel seçimler, yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimleri de dâhil olmak üzere tüm seçimlerde hep birinci parti oldu. Bugüne kadar Tunceli hariç tüm illerde milletvekili çıkarmayı başardı. AK Parti’nin 20 yıldan fazladır kesintisiz iktidar ve tüm seçimlerde birinci parti olmasında elbette ki birçok parametre var. Bunlara kısaca değinmek gerekirse; her ne kadar 2001 yılında kurulmuş, 2002 yılında iktidara gelen olsa da kendisinden önce Türkiye’yi yönetmiş önemli siyasi partilerin ve bu partilerin siyasi liderleriyle birçok noktada benzerlik göstermiştir. Demokrat Parti ve Adnan Menderes, Anavatan Partisi ve Turgut Özal gibi birliktelikler aynı şekilde AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan ikilisinde vücut bulmuştur. Üstte zikredilen her iki parti de özellikle Demokrat Parti, tek partili cumhuriyet dönemini sonlandırmış, Türk demokrasi tarihinde bir seçimde alınmış en yüksek oyu almıştır.
AK Parti’nin iktidarda kesintisiz kalmasında şu üç nokta hayati derecede önemli olmuştur:
1-Partinin lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın karizmatik liderliği ve kazanma kültürü partide olağanüstü bir özgüven ve aidiyet oluşturmuştur. Erdoğan’ın siyaset yolculuğunda özellikle Refah Partisi günlerinden itibaren partinin en alt kademelerinden gelmesi AK Parti’yi kurarken çok önemli avantajlar sağlamıştır. Erdoğan adeta tırnaklarıyla kazıyarak bu yeni hareketin doğmasına ve iktidar olmasına direkt etki etmiştir. Bununla birlikte, partinin siyasal iletişim konusunda tüm topluma hitap eden, tüm renkleri barındıran mesajları parti tabanında büyük kabul görmüştür. Bu konuda rahmetli Erol Olçok’un hakkını teslim etmek gerekir. Aynı yolun yolcusuyuz diye başlayan, Uğur Işılak’ın Edirne’den Kars’a şarkısı hâlâ hafızalardadır, AK Parti bugün de siyasal iletişim kanallarını etkin bir şekilde kullanmaktadır.
2- AK Partinin ve Erdoğan’ın kesintisiz iktidar yolculuğunda en önemli kilometre taşlarından biri de partide revizyonun mutlak surette uygulanmasıdır. Partinin ilk gününden bu yana tüm kurullarda, milletvekilliğinde, bakanlıklarda sürekli bir değişim meydana gelmiştir. Bu değişim kültürü hem toplumda yüksek kabul görmüş hem de partililerde ileride görev alabilecekleri görevler açısından beklenti ve umudu yüksek tutmaya vesile olmuştur. Bununla birlikte gençlere fazlasıyla önem veren Erdoğan, en genç milletvekillerinin AK Parti kadrolarından meclise girmesine imkân sağlamıştır. Seçilme yaşının düşürülmesi gençlerin AK Parti’ye yakın hissetmesine ve partide etkin olabilmesine katkı sağlamıştır. Tüm il ve ilçelerde Gençlik Kolları, Kadın Kolları gibi kurullar oldukça faal çalışmışlardır. Aynı zamanda AK Parti en fazla üyeliği bünyesinde barındıran parti konumundadır.
3- Bir diğer önemli husus ise tüm seçimlerde AK Parti ve Erdoğan’ı tâbir-i diğerle maça bir sıfır önde başlamayı sağlayan unsur ilk günden bu yana dile getirilen hizmet siyasetidir. Hizmet siyaseti Türkiye’nin olmazsa olmaz bir düsturudur. Erdoğan her seçim döneminde tüm yurtta hep geleceğe matuf projelerden bahsetmekte, mitinglerde Ziya Paşa’nın artık anonim derecesine gelen şu beytini tekrar etmektedir: Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde. Yapılan yollar, hastaneler, köprüler, demiryolları, köprüler, okullar ve birçok farklı hizmet hemen hemen her gün toplumun tamamında karşılığı olan önemli hususlardır. Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan tüm hizmetlerden daha fazlasını AK Parti ve Erdoğan son yirmi yıla sığdırmayı başarmıştır. Son yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın, seçim yasakları gelmeden önce konuşmasını bitirdiği yer İstanbul’da bir ilçeydi. 20 yıl boyunca iktidarda kalan, başbakanlıktan cumhurbaşkanlığına tüm makamlarda görev alan bir lider seçime bir gün kala bu tarz bir koşuşturma içinde aşkla şevkle miting yapması belki de muvaffakiyetin kilit noktası olsa gerektir.
AK Parti-Erdoğan birlikteliği üstte sıralanan unsurlarla birlikte, toplumda sürekli karşılık bulmasının bazı sebepleri var. Türkiye’nin koalisyonlarla yönetildiği zamanlarda sürekli seçime gitme korkusu 2002’den bugüne neredeyse unutulmuş oldu. Bu dönemin en sihirli kelimesi istikrar oldu. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine kadar 2015 seçimlerindeki birkaç aylık zaman haricinde koalisyon kavramını unutan Türkiye, bu tehlikenin yaklaştığını hissettiği anda Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle bu endişeyi tamamen ortadan kaldırdı. Toplum her şeyden önce istikrardan yana olduğunu ve bu sistemi de kabul ettiğini 28 Mayıs seçimleri ile perçinledi.
AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan birlikteliğinin istikrarlı şekilde devam etmesinde maddi sebepler ile birlikte manevi unsurları da göz ardı edemeyiz. Toplumda uzun yıllardır beklenen kronik sorunlar bu yirmi yıllık dönemde teker teker aşılmıştır. Meşhur bir söz var ki insan hafızası nisyan ile maluldür. Bundan on yıl önce Türkiye’de başörtüsü meselesi çok hararetli şekilde tartışılıyordu. Bugün bu mesele konuşulmuyor ancak biraz kafamızı kaldırıp 2002 öncesine baktığımızda direkt rejim meselesi haline gelip darbe metinlerine dahi girebiliyordu. Diğer tarafta katsayı adaletsizliği ile hayatları karartılan nice gençler, çok uzun zaman değil 28 Şubat’ta ordudan sırf mütedeyyin diye atılan subaylar ve onların ailelerinin tüm beklenti ve talepleri yine bu dönemde karşılandı. Dezavantajlı gruplar diye nitelenen yaşlı, engelli, veya herhangi bir geliri olmayan kesimlere Cumhuriyet tarihi boyunca belki de ilk kez bu denli sahip çıkıldı. Bu tarz sosyal haklar ve iyileştirmeler AK Parti ve Erdoğan fidanını adeta çınara dönüştürdü. Tüm bu gelişmeler yaşanırken unutulmaması gereken bir nokta da şudur ki: 2002’den bugüne birçok seçim oldu ve her seçimde seçmen yüksek katılım gösterdi. Neredeyse hiçbir seçim yüzde 80 katılım oranının altına düşmedi. İleri demokrasiye sahip ülkelerde dahi son yıllarda bu tarz yüksek katılımlı seçimler olmadı. Böylelikle Cumhuriyetin demokratikleşme seviyesi hep bir adım ileriye taşındı. Bu başarılar elde edilirken elbette birçok bedel ödendi. 27 Nisan e-muhtırasından 15 Temmuz darbe girişimine, Gezi kalkışmasından ardışık terör eylemlerine, Türkiye bu yirmi yılda toplumun iktidar tercihinden dolayı ulusal ve uluslararası birçok tehdide maruz kaldı. Özellikle Erdoğan’ın güçlü ve cesur siyasi liderliğiyle bu cenderelerden daha güçlü çıkıldı. Tüm bu gelişmeler ışığında Türkiye’nin yarınlarının bugünden daha iyi olacağı muhakkaktır. Ekonomisini dünyanın en iyi 10 ekonomisi arasına sokmuş, ilk yüz ve beş yüzde birçok üniversitesinin olduğu, hane halkı gelirinin daha yüksek seviyelere çıktığı, yeni yüzyıla yakışır şekilde sivil anayasa ile yönetilen bir Türkiye yakın gelecekteki en büyük beklentidir.