İsrail-Filistin Arasında Şiddetlenen Çatışmaların Afrika Kıtasındaki Yansımaları

İsrail-Afrika ilişkilerinin seyri esasına bakılırsa tarihin başından bu yana Filistin davası etrafında şekillenmiş ve durgunluk, kopma ve yeniden canlanma dönemleri gibi yeni aşamalara sahne olmuştur.   İsrail devleti 1948’de kuruluşundan itibaren Afrika ülkeleriyle ilişkilerini sağlamlaştırma yolları ararken İsrail’in bölgedeki tartışmalı konumu ve Filistin halkına karşı uyguladığı saldırganca tutum Afrika ile ilişkilerinin temel belirleyicisi olmuştur.  Son elli yılda önemli değişimlere sahne olan iki taraf ilişkiler 1973 Yom Kippur savaşıyla İsrail’in Afrika ülkeleri nezdinde saldırgan ve yayılmacı bir devlet olarak konumlanması sonrasında kopma noktasına gelmiştir. Bu tarihten itibaren birçok Afrika ülkesi ve Afrika Birliği, İsrail’in Arap topraklarından çekilmesi ve Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını tanıması talebiyle İsrail ile diplomatik ilişkilerini sona erdirmiştir.

İlerleyen yıllarda İsrail, tarım ve kalkınma gibi yatırıma ihtiyaç duyan çeşitli Afrika ülkelerinde model devlet algısı yaratarak ilişkilerini geliştirmeyi başarmıştır. 1993’teki Oslo Anlaşmalarından sonra Afrika ülkeleriyle işbirliği ve diplomatik bağların yeniden başlatılması kararlaştırılan İsrail’in kıtadaki varlığına resmiyet kazandıracak olan ise 2020 yılında İbrahim Anlaşmalarının imzalanması olmuştur.

Gelinen aşamada İsrail ve Afrika ülkeleri, devlet başkanları ve hükümet bakanlarının karşılıklı ziyaretleriyle ifade edilen, süregelen bir siyasi diyalog içindedir. Ayrıca ekonomik ve ticari bağlar, kültürel ve akademik temaslar, çeşitli ortak tarım projeleri, tıbbi yardım, mesleki eğitim programları ve ihtiyaç anında insani yardım gibi dinamik faaliyetler de mevcuttur.  Bu olumlu atmosferde Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail mevzilerine gerçekleştirdiği saldırı sonrasında İsrail’in misilleme saldırısıyla karşılık vermesine, iç savaş ve çatışmaların en yoğun ve şiddetli yaşandığı bölgelerin başında gelen Afrika ülkelerinin ne yönde tepki gösterecekleri ve nasıl politika geliştirecekleri sorusunu gündeme getirmiştir.

Yerel ve bölgesel dinamiklerin iç içe geçtiği bir süreçte Arap ülkelerini istenmeyen bir savaşa sürükleme tehdidi taşıyan El Aksa Tufanı Operasyonu’na karşı Afrika ülkelerinin tepkileri, çatışmanın nasıl görüldüğüne dair belirgin bölünmeleri ortaya koymuştur. Kıtadaki temel yansımaları farklı parametreler içeren çatışmanın şiddet boyutu artarken birçok ülke lideri saldırıyı kesin bir dille kınarken, diğerleri daha temkinli ve tarafsız bir tutum sergilemeyi tercih etmiştir.

Hamas’ın, İsrail istihbarat ve güvenlik kaynaklarının zafiyetine sahne olacak şekilde gerçekleştirdiği saldırılara atıfta bulunmayan Cezayir Dışişleri Bakanlığı, İsrail’in acımasız işgal politikaları sonucunda hayatını kaybeden Filistinlilere başsağlığında bulunarak İsrail’i kınadığını açıklamıştır. Filistin halkıyla dayanışma içerisinde olduğu anlaşılan Cezayir’e göre  İsrail’in Filistin halkını yok etmeye yönelik işgalci yerleşimci her yeni girişimi bölgeyi bir çatışma sarmalına sürüklemektedir. Bölgeye barış ve uzlaşıyı getirecek olan Filistin halkının meşru ulusal haklarının iade edilmesi dolayısıyla 1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasından geçmektedir. Müdahale seçeneğini gündeme getiren Cezayirli yetkililer bölgedeki tansiyonun düşürülmesinde uluslararası toplumun devreye girmesi gerektiğini belirtmiştir.

1982 yılında İsrail güçleri tarafından yerinden edilen Filistinlilere kucak açan Tunus o tarihten buna Filistin davasının destekçisi olmaya devam etmektedir. Arap Direnişini Destekleyen, Normalleşme ve Siyonizme Karşı Mücadele Eden Ulusal Kurumlar ve Normalleşmeye Karşı Tunus Ağı gibi Filistin destekçisi birçok kuruluşun yer aldığı Tunus,  son çatışmalar sonrasında İsrail’in karşısında konumlanarak tam ve koşulsuz olarak Filistin halkının yanında olduklarını ifade etmiştir. Tunuslu yetkililere göre Batı medyasında Gazze toprakları olarak yansıtılan bölge Siyonist işgal altında olan Filistin toprakları olduğundan Hamas’ın bu toprakları geri almak için gerçekleştirdiği saldırılar meşrudur. Tüm dünyanın Filistin halkının maruz kaldığı işgal ve zulüm karşısında onlarca yıldır üç maymunu oynamalarının artık sona gelindiğine dikkat çeken Tunus, uluslararası toplumu dini ve insani değerleri hiçe sayılan bu insanlık dramında tarihi sorumluluklarını yerine getirmeye davet etmiştir.

Kenya Devlet başkanı Willian Samoei Ruto, X üzerinden yapmış olduğu açıklamada İsrail Devleti ile dayanışma içerisinde olduklarını belirterek  açıkça İsrail’in yanında olduklarını belirtmiştir. Ruto, uluslararası barış ve güvenliğe yönelik ciddi bir tehdit teşkil eden çatışmaların sonlandırılması için tüm tarafları sivillerin haklarına saygı göstermeye ve uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirme çağrısında bulunmuştur.

Hamas ve İsrail güçlerinin birbirlerini yok etmeye ant içtikleri çatışma ortamında Gazze’yi tamamen kuşatma talimatı veren İsrail ile dayanışma içerisinde olduğunu açıklayan bir diğer Afrika ülkesi Kongo Demokratik Cumhuriyetiolmuştur. EAC Başkanı Felix Tshisekedi terörizmin her türlüsüyle mücadelede birlik içinde olduklarını belirtmiştir.

Taraflar arasında tansiyonu yükselen ve yüzlerce sivilin hayatını kaybetmesine neden olan çatışmalardan derin endişe duyduğunu açıklana Nijerya Dışişleri Bakanı Yusuf M. Tuggar, sağduyu çağrısında bulunmuştur. Tarafsızlığını koruyarak itidal çağrısında bulunan Bakan, taraflar arasında onlarca yıldır devam eden çatışmaların şiddet döngüsü yaratmaktan öte sonuçlar üretmediğini dolayısıyla sivil kayıplarının önlenmesi için diyalog ve müzakere seçeneğinin devreye girmesi gerektiğine dikkat çekmiştir.

İsrail ile ilişkilerini normalleştiren ilk Arap ülkesi olan Mısır’ın İsrail Filistin çatışmasına dair tarihi iki rolü bulunmaktadır. Çatışmaların sonlanması ve taraflar arasında ateşkesin sağlanması için arabuluculuk rolü ve açık hava hapishanesi koşulları altında hayatlarını devam ettirmeye çalışan Gazze halkının insani ihtiyaçlara erişim sağlamasını kolaylaştırmak için sınırı açmak. Sınırı açması durumunda ise mülteci akınıyla karşı karşıya kalacağı endişesi taşıyan Mısır yönetimi İsrail uçaklarının bombardımanı karşısında Refah Sınır Kapısı’nı kapattığını açıklamıştır. Bu riski göze alamayan Mısır, çatışmaların tırmanmasının son derece tehlikeli olduğuna dikkat çekerek tarihi rolünü sürdürmüş ve şiddetin son bulması için müzakereye başvurulması çağrısında bulunmuştur.

 Filistin Davasının Ateşli Savunucusu Güney Afrika

Filistin’in işgal altındaki topraklarında gerçekleştirdiği saldırganca politikalar karşısında sesini en fazla yükselten ülke Güney Afrika olmuştur. Güney Afrikalı liderler her türlü özgürlük davasının destekçisi olduklarını belirterek İsrail’in Afrika Birliği gözlemci üyelik statüsü elde etmesi kararının da iptal edilmesi yönünde ısrarcı olmuştur.

Güney Afrikalıların uluslararası meselelere fazla ilgi göstermediği söylense de İsrail Filistin arasındaki çatışma söz konusu olduğunda en sıradan Güney Afrikalı dahi ateşli savunucuya dönüşmektedir.

Filistin halkının yaşadıklarını apartheid döneminde maruz kaldıkları ırkçılık, baskı ve sömürgecilik ile ilişkilendiren Güney Afrikalılar, Filistinlilerin mücadelelerinde müttefiktirler. Filistin davasının destekleyicisi olduklarını her platformda dile getiren Güney Afrikalı liderler, Filistin halkının maruz kaldığı İsrail baskısı karşısında Filistinliler ile dayanışma içerisinde olduklarını belirtmektedir.  Güney Afrika’nın Filistinlilerle olan dayanışma ruhunu, İsrail’in Filistin topraklarına yönelik gerçekleştirmiş olduğu saldırılar karşısında Güney Afrika halkının düzenlemiş oldukları yürüyüş ve boykot kampanyalarında da görmek mümkündür.

Sömürgecilik karşıtlığı için uzun süre vermiş oldukları mücadeleler kapsamında derin ve tarihi bağlara sahip olan Güney Afrika ve Filistin arasındaki ilk diplomatik ilişkiler beyaz azınlık yönetiminin sona ermesinin ardından 1995 yılında kurulmuştur. O zamandan bu yana Pretoria, İsrail’in, Filistinlilere yönelik uyguladığı yasa dışı ayrımcılık ve işgal politikalarının karşısında yer almıştır.  

Cyril Ramaphosa, Filistin halkının yanında yer almalarının sadece tarihi bir müttefiklik ilişkisine dayanmadığını Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkının uluslararası hukuk ihlal edilerek sürekli olarak engellenmesini kabullenmemesi olduğunu belirtmiştir.  Filistin halkı ile dayanışma içerisinde olan Güney Afrika, İsrail’in Afrika ve Orta Doğu’daki ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirdiği bir süreçte İsrail’deki diplomatik temsilciliğini büyükelçilikten irtibat bürosuna düşürme kararı almıştır.

Güney Afrika ayrıca, İsrail’in Filistin toprakları üzerindeki işgalini sona erdirmek amacıyla İsrail üzerindeki ekonomik ve siyasi baskıyı artırmayı amaçlayan Boykot, El Koyma ve Yaptırımlar hareketi adıyla kampanya başlatmıştır.

Filistin destekçileri olduğu kadar İsrail davasını da destekleyenlerin azımsanmayacak sayıda olduğu Güney Afrika’da sözkonusuyu çatışma bir anlamda propaganda malzemesi olarak kullanılmaktadır. Başka bir ifadeyle Filistin İsrail çatışması, Güney Afrikalılar için ülkenin siyasi ekonomiki dini ya da ırksal meseleleri için kullanışlı bir araç haline gelebilmektedir. Örneğin, Mmusi Maimane’nin Build One Sout Africa’sı Hamas saldırılarına karşı İsrail’in kendini savunma hakkının olduğunu belirterek Hamas saldırısını provoke edilmemiş olarak nitelendirmiştir.

Son gelişmeler üzerinde Ramaphosa bölgeyi çatışma sarmalına sürükleme riski taşıyan taraflar arasındaki güvensizlik durumunun İsrail’in insancıl hukuk kurallarına aykırılık taşıyan işgal politikalarıyla doğrudan bağlantılı olduğunu vurgulamıştır. ANC hükümetine göre, İsrail’in, Filistin topraklarını işgali devam ettiği sürece Hamas’ın saldırı eylemlerinin devam etmesi kaçınılmaz olacaktır. Güney Afrika, İsrail ve Filistin arasında şiddetin derhal durdurulması, itidal ve barış çağrısında bulunmuştur.

 İsrail’in Afrika Birliği Gözlemci Üyeliği Belirsizliğini Sürdürecek

Hamas’ın Gazze Şeridi’ne roket saldırısı düzenlenmesinin ardından savaş hal ilanı etmesi sonrasında Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Moussa Faki Mahamat, ölümcül saldırıların yüzlerce insanın hayatına mal olduğuna dikkat çekerek itidal çağrısında bulundu.  Bölgede şiddet döngüsü yaratan anlaşmazlığının kaynağının Filistin halkının bağımsız ve egemen bir devlet kurma da dahil olmak üzere temel haklarının inkar edilmesi olduğunu vurgulayan Mahamat, insani dram karşısında uluslararası topluma seslenerek barış koşullarının hakim olması için devreye girmeleri gerektiğini belirtmiştir.

Afrika Birliği, İsrail Afrika ilişkilerinin geliştirilmesinde önemli bir sembolü temsil etme potansiyeli taşımaktadır. İsrail’in 2021’de yeniden gözlemci statüsü kazanması birçok tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Başta Güney Afrika ve Cezayir olmak üzere birçok ülke İsrail’in gözlemci üyelik statüsü elde etmesini Afrika Birliği’nin Filistin davasına ilişkin tutumuyla ters düştüğü gerekçesiyle karara karşı çıkmıştır.

İsrail’in gözlemci üyelik statüsü elde etmesi Demokratik Kongo Cumhurbaşkanı Felix Tshisekedi’nin Afrika Birliği dönem başkanlığı olduğu süreçte gerçekleşmiştir. Tshisekedi’nin son çatışmaya ilişkin İsrail ile dayanışma içerisinde olduklarını belirten açıklaması göz önünde bulundurulduğunda şaşırtıcı değildir.

İsrail- Filistin çatışmasında iki devletli çözümü destekleyen Afrika Birliği’nin, İsrail’in gözlemci üyeliğine ilişkin kesin kararının bu yıl içerisinde açıklaması bekleniyordu. Gelinen aşamada Afrika ülkelerinin çatışma karşısında takınacakları tutum, tartışmalı olan İsrail’e Afrika Birliği’nde gözlemci statüsü verilip verilmeyeceği sorusunun yanıtı olacaktır.

Sonuç

Bağımsızlık mücadelelerinin bir yansıması olarak Afrika ülkelerinin, Filistin ile dayanışma içerisinde olduklarına ilişkin genel bir çerçeve çizmek mümkün olsa da son gelişmeler ışığında ortak bir duruş sergilediklerini söylemek mümkün değildir.  Kıtanın İsrail Filistin çatışmasındaki ikircikli tutumu Afrika Birliği içerisinde de gerginliklere neden olmuştur. Buna rağmen İsrail’in özellikle askeri güvenlik ve ticaret alanında 46 Afrika ülkesiyle diplomatik ilişkilerini güçlendirdiği görülmektedir.

Gazze’de çatışmaların yeniden canlanması özellikle Sahel bölgesindeki Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu Afrika ülkelerinin İsrail ile ilişkilerini yeniden şekillendirme potansiyeli taşımaktadır.

Küresel güçlerin çatışma karşısında konumlanışı ve İsrail ve Hamas yetkililerinin kararlılık yönündeki açıklamaları çatışmanın kısa vadede sönümleneceğine ilişkin iyimser çıkarımda bulunmamızı olanaklı kılmıyor. Çatışmanın uzun vadeye yayılması küresel bağlamda Filistin yanlısı duyguların yükselişe geçmesine ve İsrail’in diplomatik manevraları sonucunda toplumlar arası gerilla savaşına dönüşmesi riski taşımaktadır. Bu bağlamda uzun yıllar bağımsızlık ve kendi kaderini tayin etme mücadelesi vermiş Afrika halklarının Filistin haklıyla dayanışma ruhunu beslemesi kıtada özellikle dini referanslı çatışmaları da tetikleme riski barındırmaktadır.  Etnik ve dini açıdan sahip oldukları zenginliğin yeni çatışma ve rekabetleri ortaya çıkarma tehlikesi ile karşı karşıya olan Afrika ülkeleri, diplomasiyi önceleyerek çatışmanın yayılmasını önlemeli, sağduyu ve barıştan yana tavır benimsemelidir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu