Nijer’deki askeri darbenin üzerinden 75 gün geçti. Bu süre zarfında hükümet üyeleri görevden alındı, cunta yönetimi göreve geldi, anayasa askıya alındı ve son olarak darbenin lideri General Abdurrahman Tchiani, geçiş hükümetinin başına geçti. Cunta hükümeti, başından beri en sert tepkiyi ülkenin en eski müttefiki ve eski sömürgecisi olan Fransa’ya gösterdi. Nijer, geride bırakılan periyotta Fransa misyonlarından, pek de diplomatik olmayan bir dil kullanarak “derhal ülkeyi terk etmesini” istedi. Fransa Büyükelçisi Sylvain Itté’nin ülkeyi terk etmeyi reddetmesi üzerine yaşanan yeni krizler Fransa Büyükelçiliği’nin tecrit edilmesine kadar vardı. Nijer, Fransız askeri ataşenin “persona non grata” ve üslerdeki Fransız askerlerinin de sınır dışı (deport) edilmesine karar verdiğini açıkladı. Neticede Itté ve Fransız askerlerinin tahliyesi an itibariyle güvenli biçimde gerçekleşiyor.
Sylvain Itté’nin yerini terk etmemesine gerekçe olarak “Nijer cuntasının Fransız Büyükelçisi’ni ülkeden göndermeye yetkin bir otorite olmadığı” gösteriliyordu. Fakat asıl neden, darbenin ilk günlerinden itibaren beliren müdahale seçeneğiydi. Darbeye bölgeden gelen en sert tepkinin sahipleri Batı Afrika Ekonomik Topluluğu’nun (ECOWAS) önde gelen ülkeleri olan Nijerya, Fildişi Sahili ve Senegal’di. Devrik Nijer lideri Muhammed Bazoum’un derhal serbest bırakmasını isteyen ECOWAS, Nijer’e askeri müdahale sinyalleri vermişti. Hatta adı geçen ülkelerde orduya hazır ol emri verilmiş, harekât planları yapılmaya başlanmıştı. Darbenin gerçekleştiği sırada Fransa’da siyasetçi ve bürokratlar arasında doğrudan Fransız askeri müdahalesi konuşulmuştu. Bununla birlikte Fransa’nın yönetici elitleri arasında bir uzlaşı söz konusu olamadı. Emmanuel Macron, ordu mensuplarının doğrudan askeri müdahale talebine fikren katılsa da Fransız dışişleri başta olmak üzere çeşitli kurumlardan bürokratların yönlendirmeleriyle bundan vazgeçti.
Fransa, üzerine yapışan “yeni sömürgeci işgalci” yaftasından dolayı Afrika’da giderek yalnızlaşmaktaydı, yeni bir askeri müdahale diplomatik kriz serisinin ortaya çıkmasına yol açacaktı. Bu nedenle, üçüncü tarafların, yani ECOWAS’ın askeri müdahale seçeneği benimsendi. Darbenin başından itibaren Macron yönetimi, güçlü nüfuzunu sürdürdüğü Fildişi Sahili, Togo ve Senegal gibi ülkelere ek olarak Nijerya ile de temaslarını sıklaştırdı. Nijerya, bilhassa Trans-Sahra enerji yolu projesinin geleceğinden endişe ettiğinden dolayı darbeye sert tepki vermişti. Nijerya için son derece önemli olan bu proje, bölgeye enerji alanında rakip olarak gördüğü Rusya’nın yerleşmesiyle akamete uğrayabilirdi. Nijerya, Senegal ve Fildişi Sahili’nin açıklamaları bir askeri hazırlığın olduğunu belgeleyecek nitelikteydi.
Böyle bir askeri operasyonun gerçekleşmesi ihtimaline binaen büyükelçi Sylvain Itté ve ülkede konuşlu halde bulunan 1500 kadar Fransız askeri Nijer’i terk etmeyi reddediyordu. Olası bir müdahalede, tıpkı geçmişte olduğu gibi sahadaki Fransız askerleri müdahaleye destek olacaklardı. 1964’te Gabon’da, 1977’de Benin’de ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde, 1986 yılında Togo’da, 2000’lerde Fildişi Sahili’nde yaptıkları gibi iç siyasal gelişmelere karşı askeri destek sunulması beklenebilir, ayrıca Fransa ve Afrikalı muhataplarının da yabancısı olmadığı bir gelişme olurdu. Fransız misyonları, nihayetinde Nijer cuntasının iki aylık baskısına bu umutla direnerek ülkede kalmayı tercih ettiler.
Macron’un, 26 Temmuz darbesinden sonra ev hapsine alınan devrik lider Muhammed Bazoum’un ekibinden iki yakın siyasetçiyle Eylül ayının sonlarında Elysée Sarayı’nda görüşmeler gerçekleştirdiği ortaya çıktı. Bu iki isim, devrik hükümetin dışişleri bakanı Hassoumi Massaoudou ve emekli General Mahamadou Abu Tarka’ydı. Aslında her ikisi de darbe sonrası Nijerya’ya geçmiş, Fransa’nın liderliğinde yapılacak askerî harekât için zemin yokluyorlardı. Bu kez Macron, kararlılığını göstererek Nijer’e yönelik müdahale için bu isimlerden iç destek talep ediyordu. Kendisine yakın tüm yöneticiler gibi, Bazoum’un kurtulması için her talebe olumlu yanıt verdiler. Macron, askeri müdahale için son görüşmeyi ECOWAS liderleriyle yaptı. Online olarak gerçekleşen toplantıda Emmanuel Macron, Afrikalı liderlere “büyükelçi Sylvain Itté’nin bir haftadan fazla dayanamayacağını, askeri müdahalenin bir an önce gerçekleşmesi gerektiğini” deklare etti. Görüşmede muhataplarından net biçimde askeri müdahale konusunda kararlı olup olmadıklarını sordu. Fransa, böyle bir müdahale için her türlü lojistik ve istihbarat desteğini koalisyon güçlerine vereceğini taahhüt ederek bir an önce harekete geçmelerini istiyordu.
Fildişi Sahili Cumhurbaşkanı Alassane Ouattara ve Benin Cumhurbaşkanı Patrice Talon tereddüt etmeden kararlılıklarını yinelediler. Senegal lideri Macky Sall de Nijerya’nın kararını beklemeden askeri müdahaleye evet cevabını verdi. Nijerya lider Bola Tinibu ise, kurmaylarına döndükten sonra verdiği cevapta, 20 bin askeri harekete geçireceği böyle bir askeri operasyon için tahliye aşamasına gelmiş de olsalar henüz tümüyle hazır olmadığını beyan etti. Macron’u şok eden ve şüphelendiren bu cevap, büyükelçi Itté’nin ve sahadaki Fransız askerlerinin tahliye kararının alınmasına neden olmuştur. Askeri müdahalenin ertelenmesinde Nijerya’nın hazırlığı ağırdan alması ve kararsız tutumu şu hâlde etkin olmuş görünüyor. Peki Nijerya neden böyle bir tutum izledi? Bu yazıda yer verilen ve Macron’un görüşmelerine dair ifşaatları yayınlayan Paris merkezli Jeune Afrique dergisi, Nijerya’nın aldığı bir istihbaratın bunda etkili olabileceğini öne sürüyor. Bu istihbarata göre Emmanuel Macron, darbenin gerçekleştiği 26 Temmuz günü, Barkhane Operasyonu’nun bitişiyle Mali’den Nijer’e tahliye edilen 500 kişilik komando birliğine askeri müdahale için yeşil ışık yaktı. Başkent Niamey’de konuşlanan ve Fransız General Bruno Baratz komutasındaki özel kuvvet birlikleri harekete geçmeye hazırlanıyordu. Darbenin gerçekleştiği saatlerde askeri üs bölgesinden yola çıkan öncü Fransız birliği, cumhurbaşkanlığı sarayının birkaç yüz metre yakınındaki Radisson otelde pozisyon almıştı. Aynı dakikalarda Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum’a sadık kalan 500’e yakın askerden müteşekkil Muhafız Taburu, bu birliklere dahil olup havalimanını ele geçirmek üzere hareket etmişti. Fakat Bazoum’dan bir önceki cumhurbaşkanı olan, geçmişte Bazoum’u desteklediği bilinen Mahamadou Issoufou devreye girmiş, jandarma ve muhafız taburlarının liderlerini telefonla arayarak cunta liderlerine tabi olmalarını söylemişti. Issoufou, Bazoum’u askeri darbeye direnmek yerine cuntacılarla pazarlık yapmaya teşvik ediyordu. Ayrıca muhafız birliklerine, direnmenin Muhammed Bazoum’un ve ailesinin hayatını tehlikeye atmak olacağını telkin etmekteydi. Nijer içindeki cunta karşıtı askeri cephenin direnişini kıran bu hamle, dışarıdan yapılacak bir askeri müdahalenin başarı şansını ciddi şekilde düşürmüş oldu. Bu olayın zaman içinde ortaya çıkışı, Fransa’nın ECOWAS eliyle gerçekleştirmek istediği askeri müdahale seçeneğini zayıflattı.
Bugün hala bir askeri müdahale seçeneği mevcut mu? Elbette mevcut, fakat gelişmeler Fransa’nın hareket kabiliyetini oldukça dar sınırlara hapsetti. Issoufou’nun tavrının, ülkesinin işgaline karşı çıkmasından ve cunta ile ilişkileri sayesinde ülke yönetiminde yeniden söz sahibi olmak istemesinden kaynaklandığı açıkça belli oluyor. Attığı kritik adım, darbe günü engellediği müdahaleyle birlikte, bölgesel savaş ihtimalini de büyük oranda ortadan kaldırdı. Buna rağmen Fransa’nın vazgeçmeyeceği, enerji üretiminde kullandığı uranyumun üçte ikisini temin ettiği Nijer’le iplerin kopmasını kabul etmeyeceği de gün gibi ortadadır. Doğrudan bir Fransız ihtimali de tıpkı bugün için bölgesel bir savaş ihtimali gibi düşük. Bununla birlikte Nijer içinde yeni ve muktedir ortaklar bulunca yeniden üçüncü tarafların müdahalesi için diplomatik temaslarını sürdüreceğine şüphe yok.
Gelinen noktada Türkiye için de özel bir not düşmek elzem. Nijer cunta rejimi geldiğinden beri 200 kadar askerini terör nedeniyle kaybetti. Terörün, ülkenin dört bir yanında yükselişi ile ilgili Fransa’ya dair kuşkular artmış durumda. Terörle mücadele konusunda zor durumda olmalarına rağmen Nijer geçiş hükümeti Rusya’nın paralı askerlerle destek önerisini reddediyor. Daha fazla bağımsızlık, daha güçlü devlet otoritesi talepleri için desteğe ihtiyaçları oldukça açık. Geçenlerde Nijer hükümeti adına yapılan bir açıklamada teröristlerin elindeki silah ve maddi kaynağın, Nijer ordusu ve devletin elindekinden daha fazla olduğu ifade edildi. Türkiye’nin, terörle mücadelede etkin biçimde kullandığı yerli üretim insansız hava aracı teknolojisi, bugünkü Nijer’in tam da ihtiyaç duyduğu şey. Bugünlerde Nijer üzerinde nüfuz kurmak isteyen ülkeler/şirketler bu tarz savunma teknolojisi ve ekipmanlarını hararetle teklif edeceklerdir. Türk savunma sanayii ürünlerini Nijer’le buluşturmak, Türkiye’nin Afrika’daki güvenlik işbirliğinin gelişmesi adına radikal bir seviye anlamı taşıyor olabilir.
[Dr. Murat Yiğit, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısı ve akademisyendir.]