Ankara Saldırısı ve PKK ile Mücadelede Operasyonel Momentum

PKK terör örgütünün 1 Ekim’de Ankara’da İçişleri Bakanlığı binasının doğu kapısına düzenlediği başarısız saldırı girişimi örgütle mücadele kapsamında akıllara şu üç önemli soruyu getirdi: Örgütün silahlı programında bir paradigma değişimine mi gidiyor? Eğer öyle ise, yeni paradigma çerçevesinde örgütün askeri etki kaynağının odak noktası nedir? Türkiye’deki güvenlik kurumları PKK ile mücadelede bundan sonra nasıl bir yol izleyecek? Bu soruların ışığında ABD’nin PKK/PYD’ye nasıl yaşam desteği verdiğine cevap arayacağız.

Ankara Saldırısının Motivasyonu, Zamanlaması ve Yöntemi

Teröristlerin düzenlediği saldırı hedef seçimi, planlama, sızma ve icra bakımından değerlendirildiğinde yeni bir saldırı paradigmasıyla hareket ettiklerini ama aynı paradigmayla sıralı bir saldırı sistematiğine sahip olamadıklarını işaret ediyor. Bilindiği gibi yurtiçindeki terör operasyonları İçişleri Bakanlığı’nın sorumluluğu ve inisiyatifinde kurumlar arası koordinasyon esasına göre yürütülüyor. Örgütün Ankara içine kadar eleman sızdırıp İçişleri Bakanlığını hedef olarak belirlemesi de bununla izah edilebilir. Özellikle 18 Eylül’de Diyarbakır’ın Kulp ilçesine bağlı Taşköprü kırsalında gerçekleştirilen nokta operasyonda terörist Hülya Demirer’in etkisiz hale getirilmesi örgütte bir intikam motivasyonu canlandırmıştı. Öte yandan 18 Eylül tarihinde KYB Terörle Mücadele Grubu (CTG) ve PYD’nin Irak’ın kuzeyinde Süleymaniye’nin Arbat Havaalanında ortaklaşa düzenlediği bir paramiliter törene yönelik İstihbarat Başkanlığına ait bir SİHA/TİHA ile düzenlenen angajmanda 4 PYD’li terörist ve 3 CTG mensubu etkisiz hale getirilmiş, Türkiye’nin örgütler arası dayanışmayı hedef alan bu angajmanı karşılığında hem PYD hem de KYB Türkiye’ye dönük saldırı tehdidinde bulunmuştu. Bununla birlikte saldırının terörist Abdullah Öcalan’ın yeğeni ve Yeşil Sol Partili (eski HDP’li) bir milletvekilinin Abdullah Öcalan’ın cezaevi koşullarının hafifletilmesini öne sürerek bir şiddet iklimi yaratmaya çalıştığı bir dönemde ve yine aynı zamanda önümüzdeki günlerde Türkiye’nin PKK’nın faaliyetlerini yasaklamasını istediği İsveç’in NATO üyeliğinin görüşüleceği TBMM’nin yasama yılı açılış töreninden birkaç saat önce gerçekleşmiş olması da PKK’nın saldırı motivasyonu ve zamanlaması açısından dikkat çekicidir. Bütün bunlar ışığında saldırının motivasyon ve zamanlama optimazyonunun ABD güdümünde yürütülen PKK-PYD-KYB arasındaki örgütler arası iş birliğinin artık gizlenmediği, Yeşil Sol Partili bir milletvekilinin ülke gündemini örgüt liderinin cezaevi koşullarıyla meşgul etmeye çalıştığı ve Türkiye-İsveç eksenindeki uluslararası bir meselenin de örgütün tahakküm etmeye çalıştığı bir iklimde gerçekleşmiş olduğu görülmektedir.

Saldırıyı gerçekleştiren iki teröristin gasp ettikleri bir araçla hedef olarak belirledikleri İçişleri Bakanlığı binasının doğu kapının önüne kadar sızıp aracı durdurduktan sonra intihar yeleği ve otomatik silahlarla giriş kapsındaki emniyet personeline yönelik bir saldırı girişimde bulundukları görülüyor. İçişleri Bakanlığınca paylaşılan saldırı görüntülerinde aracın giriş kapısına yaklaşık 8 metre mesafedeki bariyerlerin önünde durmasıyla birlikte yolcu koltuğunda oturan teröristin araçtan inmeyip müteakip otomatik silahla hedef gözeterek ateş etmek suretiyle ilerliyor. Aracı kullanan ikinci teröristin de araçtan inerek aracın sol arkasından emniyet personelinin bulunduğu nöbet kulübelerine ateş ederek birinci teröristin ilerlemesini ateşle desteklemeye çalıştığı görülüyor. Birinci teröristin nöbet kulübesine varmasıyla birlikte üzerindeki intihar yeleğinin patlattığı ve kapıdan içeriye bir geçit açmaya çalıştığı anlaşılıyor. İkinci teröristin patlamanın neden olduğu duman ve toz bulutundan faydalanarak bulunduğu yerden birinci teröristin kendinin patlattığı noktaya doğru ilerlediği görülüyor. Görüş mesafesinin sınırlı olmasına ve patlamanın yarattığı etkiye rağmen güvenlik personeli ikinci teröristi tesis içine girmeden ve kendini patlatmadan başından vurarak etkisiz hale getirdiği anlaşılıyor. Teröristlerin kullandığı intihar yelekli ve silahlı saldırı kombinasyonundan oluşan bu taktik genel olarak Afganistan’da Taliban tarafından kullanılmaktaydı. PKK için yeni bir taktik olduğu söylenebilir. PKK 2015 yıllarında hendek terörünü hazırlamaya başladığı süreçte yol kenarındaki jandarma karakollarına ve 2015 yılı sonları ile 2016 yılında hendek terörü sürecinin ivme kazandığı dönemde dahi genel olarak bombalı araç saldırıları veya silahlı baskın tarzı eylemler gerçekleştirmişti. PKK’nın Ankara’daki saldırı yöntemine benzerlik örgütün 26 Eylül 2022’de Mersin’in Mezitli ilçesinde iki teröristle gerçekleştirdiği ve iki teröristin de öldürüldüğü silahlı baskın tarzı saldırı da görülmüştü. İntihar yeleğinin kullanılmadığı o saldırı da kırsal aktif silahlı kadrodan getirilen teröristin yardımcı örgütün Suriye sınırından itibaren yeraltı ve yardımcı unsurlarıyla desteklenmesi suretiyle hedef bölgesine kadar sızdırıldığı anlaşılmıştı.

Taliban’a ait intihar yelekli ve silahlı baskın tarzındaki kombine saldırı taktiğinin PKK tarafından kullanılıyor olmasının PKK’nın öğrenen bir örgüt olduğuyla ilgisi kabul edilmekle birlikte, bu taktiği kimden ve nasıl öğrendiği daha önemlidir. Zira, PKK’nın Taliban’dan eğitim aldığını iddia etmek doğru bir değerlendirme olmaz. O halde PKK’nın geleneksel kırsal terör taktikleriyle veya yaygın kent terörü stratejisi içinde şimdiye kadar görülmeyen bu taktiği PKK’ya kim öğretmiş olabilir? Bunun için Taliban ile kimin savaştığına ve hâlihazırda PKK ile kimin karşılıklı bir askeri ilişkisi olduğuna bakmak gerekir. Ayrıca Ankara saldırısında teröristlerin üzerinden çıkan optik nişangâhlı M4 ve AK-74 saldırı tüfekleri, RPO-Shemel termobarik tanksavar silahı ve diğer teçhizatın tedarik süreci olağan şüpheliyi işaret etmektedir. Bununla birlikte Dışişleri Bakanlığı’nın bu eylemi gerçekleştiren teröristlerin Suriye’de eğitim gördüklerini açıkça ifade etmesi ABD’nin Taliban’ın terör taktiklerini PKK terör örgütüne intikal ettirdiğine dair önemli ipuçları sunmaktadır.

Yurt içindeki terör ile mücadeleyi İçişleri bakanlığı yönetiyor. İçerideki teröristlere moral, İçişlerinin gözünü korkutmayı planlamış olmalılar. Şüphesiz bunda yurt içindeki müdahale edici operasyonlar ile yurtdışındaki önleyici operasyonların etkisi büyük. PKK terör örgütü yurtiçindeki silahlı kadrosu son dönemlerde sadece hayatta kalmaya çalışırken, bilindik kırsal saldırı taktiklerini hayata geçirememektedir. Bunun yerine kentlerde teşkilatlanmış hücre yapılanmalarına başvurarak yeraltı ve yardımcı unsurlarını harekete geçirerek eylem yapmayı hedeflemektedir. Bu unsurların çoğu da üstlendikleri işlev gereği açığa çıkma korkusuyla silahlı çatışma eylemlerine doğrudan katılmak yerine dolaylı destek vermektedir. Hal böyle iken PKK da 1 Ekim’de Ankara’da olduğu gibi saldırıyı gerçekleştirmek için çatışma tecrübesine sahip aktif silahlı kadrolarından eylemci göndermekte, bunların lojistik, ikmal ve istihbarat gibi hazırlık gerektiren faaliyetlerini yardımcı kuvvetler veya yeraltı unsurlarıyla sağlamaya çalışmaktadır. Bu da PKK’nın şehirlerde derinleştirdiği örtülü terör ağını ortaya çıkartmak için bir seri ayak izi bırakmaktadır. Dolayısıyla PKK kırdaki silahlı kadro ile kentteki yeraltı ve yardımcı unsurları buluşturarak eylem yapmaya çalıştıkça kentlerdeki örgütlü kapasitesini de eritmektedir.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Açıklaması ve Operasyonel Momentum

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Ankara’daki terör saldırısının ardından teröristlerin Suriye’de eğitim gördüğünü açıklamış, Türk güvenlik kurumlarının bu terör saldırısına son derece net bir cevap vereceğini ifade etmiştir. Bakan Fidan, Irak ve Suriye’deki PKK/PYD’ye ait olan bütün alt yapı-üst yapı tesislerinin bu saldırıdan sonra güvenlik güçlerinin, silahlı kuvvetlerin ve istihbarat unsurlarının topyekün meşru hedefi olduğunu ilan ederek bu alanlardaki tüm üçüncü taraflara PKK/PYD terör örgütünden uzak durmaları için çağrıda bulunmuştu.

Bakan Fidan’ın bu açıklaması PKK/PYD terör örgütünün hayatta kalabilirliği ve askeri etkililiğinin örgütün bu iki ülkedeki finansal kaynakları istismarı ile uluslararası aktörlerin bu örgüte sağladığı askeri desteğe dayandığını işaret etmektedir. Nitekim saldırının yapıldığı günden başlamak üzere İçişleri Bakanlığı, İstihbarat Başkanlığı ve TSK kapsamlı ve etkili kolluk operasyonları, nokta angajmanlar ve hava akınlarıyla örgüte karşı operasyonel momentumu arttırmış ve bunu kararlı bir şekilde sürdürmektedir. Bu kapsamda İçişleri Bakanlığınca PKK terör örgütünün yeraltı ve yardımcı unsurlarına dönük operasyonlar kapsamında 1 Ekim’de İstanbul ve Kırklareli’nde 20, 2 Ekim’de Mersin, Van, Şanlıurfa, Mardin, Aydın, Diyarbakır, Gaziantep, Şırnak, İstanbul, Bursa, Batman, Denizli, Adana, Kayseri, Antalya, Konya, Isparta ve Kocaeli’de 77,  3 Ekim’de İstanbul, Van, Şanlıurfa, Elazığ, Düzce, Diyarbakır, Bursa, Edirne, Kırklareli, Kilis, Iğdır, Hatay, Adana, Kahramanmaraş, Denizli ve Ağrı’da 39 ve 4 Ekim’de Erzurum, Gaziantep, İstanbul ve Şırnak’ta 24 olmak üzere çok sayıda örgüt mensubu yakalanmış ve kolluk operasyonları devam etmektedir.

TSK tarafında 1 Ekim’de Irak’ın Kuzeyinde yer alan Kandil, Hakurk, Gara ve Zap bölgelerinde örgütün stratejik saklanma alanları ile taktik mevzilerine karşı kapsamlı bir hava harekâtı düzenledi. Bu arada İstihbarat Başkanlığınca Suriye’nin kuzeyindeki stratejik PKK/PYD hedeflerine karşı nokta SİHA/TİHA angajmanları düzenlenmeye başladı ve bu angajmanlar 5 Ekim’e kadar aralıklı olarak devam etti. 5 Ekim’de Milli İstihbarat Başkanlığı daha yoğun ve sürekli bir angajman stratejisi ile Tel Rıfat, Münbüç, Ayn al-Arab ve Haseke kırsalındaki örgüte ait finansal kaynak sahaları (gaz, petrol ve elektrik) ile askeri tesisler ve komuta, kontrol ve haberleşme merkezlerini hedef aldı. Bu hedefler arasında İran tarafından örgüte verilen İHA/SİHA deposunun da vurulduğu ifade edilmektedir. Angajmanların yoğunlaştığı Hasake kırsalında Tel Beydar yakınlarındaki ABD Üssüne yaklaşık 1 km mesafede uçuş gerçekleştiren Türk İstihbarat Başkanlığına ait bir adet ANKA İnsansız Hava Aracı ABD Hava Kuvvetlerine ait bir F-16 uçağı tarafından düşürüldü. Pentagon Sözcüsünün olay sonrası yaptığı basın açıklamasında ANKA İHA’nın ABD askerlerine karşı doğrudan bir angajman niyetinin bulunmadığını bildiklerini ancak meşru müdafaa kapsamında İHA’yı düşürdüklerine dair garabet bir açıklaması oldu.

ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlarının Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Savunma Bakanı Yaşar Güler’i arayarak durumla ilgili izahatta buldukları ve iki ülke güvenlik kaynaklarının çatışmadan kaçınmak için daha önceden belirlenen prensiplere sadık kalınması yönündeki niyetlerini ifade ettikleri değerlendirilmektedir. Bununla birlikte bakanlar arası görüşmenin hemen ardından Türk Hava Kuvvetleri dün gece iki dalga halinde PKK-PYD hedeflerine yönelik daha kapsamlı bir harekât düzenledi. İlk dalgada Suriye’nın kuzeyinde ABD varlığının bulunduğu Malikiye, Kahtaniye ve Rümeylan bölgelerindeki PKK/PYD mevzileri ile örgütün ekonomik kaynakları hedef alındı, ikinci dalgada ise Türk savaş uçakları Suriye’nin kuzeydoğusunda Tel Rıfat bölgesinde PKK/PYD hedeflerine yoğun bir şekilde vurdu.

PKK’nın Ankara saldırısı örgütteki taktiksel paradigma değişiminin nasıl değiştiğini işaret ederken aynı zamanda örgütün ABD ve diğer aktörlerle sorunlu bağlantısını ve Türkiye’nin örgütle neden daha kapsamlı mücadele etmesi gerektiğini gösteriyor. Bu saldırı topyekûn gayret birliğiyle istihbarat ve harekât üstünlüğüne dayalı bir şekilde örgütün silahlı kadrosu, yeraltı teşkilatı ve yardımcı unsurlarının neden hedef alınması gerektiğini ve zorlayıcı diplomasiyle örgüte yaşam fırsatı sunan üçüncü taraflara neden angaje olunması gerektiğini izah ediyor bize. Saldırının ortaya koyduğu net durum ise örgüte yaşam fırsatı sunan ABD’nin artık örgütle olan sorunlu ilişkisinin saklanamayacağı gerçeğidir. İran’ın üslerine yaptığı saldırıları görmezden gelen, Esed’in kimyasal saldırılarını tehdit olarak değerlendiren ama karşılık veremeyen, Rusya’nın kendi dronlarına karşı düzenlediği tacize sessiz kalan ABD’nin şimdiye kadar kendisine karşı bir angajmana girmemiş Türkiye’ye ait bir İHA’yı tehdit olarak değerlendirip beka tedbirlerini de mazeret göstererek düşürmesi ABD’nin kendi askerilerini bir terör örgütünü korumak için canlı kalkan olarak kullanıyor olmasından başka bir şeyle izah edilemez.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu