Doğu Akdeniz Doğal Gazı Bölgeye İstikrarı Getirebilir Mi?

İsrail başbakanı Netenyahu’nun 28 Temmuz’da sağlık sorunları nedeniyle ertelenen Türkiye ziyaretini Eylül ayı içerisinde yapması beklenirken iki ülke arasında oluşan yakınlaşmanın devam ettiği gözlemlenmektedir. Geçtiğimiz haftalarda İsrail doğal gazının Türkiye üzerinden bir boru hattı ile Avrupa’ya taşınma ihtimali İsrail medyasında gündem olurken yine çok yakın zamanlarda Türkiye ve İsrail enerji bakanlarının telefon görüşmesi gerçekleştirmesi bu yönde çıkan haberleri destekler mahiyettedir. Yakın zamanlarda, Türkiye, İsrail ve Mısır arasında oluşabilecek enerji işbirlikleri bölgesel dengelerin değişmesine sebep olabilir. Bu varsayım temelinde 2000’li yılların sonlarından itibaren uluslararası siyaset araştırmalarına konu olan Doğu Akdeniz doğal gazının bölgesel istikrara mı yoksa bölgesel çatışmaları mı neden olacağı ikileminin yanıtı yakın zamanlarda netliğe kavuşabilir.

Bölgede Bulunan Doğal Gazın Büyüklüğü Nedir?

2010 yılında Amerikan Jeoloji Araştırma Merkezi, Levant olarak adlandırılan Suriye, Lübnan, Gazze ve İsrail açıklarında 3.5 trilyon metreküp, Nil Delta havzasında ise 6.3 trilyon metreküp ve bölgenin batı tarafların da ise 3.5 trilyon metreküp doğal gaz rezervi olduğunu değerlendirmiştir. Bölgede 2000’li yıllarda yapılan ilk çalışmalarda oldukça küçük hacimli doğal gaz keşifleri olurken ilk büyük doğal gaz keşifleri, İsrail açıklarında Tamar ve Leviathan alanlarında olmuştur. 2009 yılında ABD merkezli Noble enerji şirketi, Tamar sahasında 317 milyar metreküp ve 2010 yılında ise Leviathan sahasında 649 milyar metreküplük doğal gaz keşfi yapmıştır. 2014 yılında ise GKRY kıyılarında ki Afrodit adlı sahada 127 milyar metreküplük önemli bir doğal gaz keşfi yapılmıştır. 2015 yılında ise İtalyan ENİ şirketi, Mısır kıta sahanlığında kalan Zohr adlı arama bölgesinde 850 milyar metreküplük doğal gaz rezervi bulduğunu ilan etmiştir. Keşfedilen büyük enerji yatakları Exon Mobil, Total, Katar Petroluyum gibi birçok büyük enerji şirketlerinin bölgeye yeni yatırımlar yapmasına öncülük etmiştir. Günümüzde doğu Akdeniz bölgesinde belirlenen alanlarda yeni keşif ve sondaj faaliyetleri yapılmaya devam etmektedir.

Son on yıl içinde doğu Akdeniz’de zengin doğal gaz rezervlerinin ortaya çıkarılması bölge için önemli olsa da küresel anlamda doğal gaz dengelerini değiştirmekten oldukça uzaktır. BP enerji şirketinin 2020 yılında yayınladığı rapora göre, Rusya 37 trilyon metreküp, İran’da 32 trilyon metreküp ve Katar’da ise 27.7 trilyon metreküp kanıtlanmış doğal gaz rezervine sahip bulunmaktadır. Aynı listede doğu Akdeniz’de en çok kanıtlanmış doğal gaz rezervine sahip olan Mısır ise 2.1 trilyon metreküp ile 15. sırada yer almaktadır. Bununla birlikte, doğu Akdeniz’de üretilmekte olan ve yeni keşiflerle hacmi çok daha büyümekte olan doğal gazın bölge ülkeleri ve komşu coğrafyalar için önemi bulunmaktadır. Özellikle, Rusya’ya olan bağımlılığını çeşitlendirmek isteyen Avrupa Birliği (AB) ve gelişmekte olan doğu Asya ülkeleri bölge gazının alıcısı durumundadır.

Doğu Akdeniz Doğal Gazının Bölge Siyasetine Etkisi

 Doğu Akdeniz’de Filistin sorunu ve Kıbrıs meselesi gibi köklü sorunlar olmasına rağmen keşfedilen devasa doğal gaz yatakları bölge devletleri için yeni fırsatlar ve tehditler oluşturmuştur. Doğal gazın keşfedilmesi, paylaşılması ve pazarlanması sırasında karşılaşılan güçlükler bölge ülkelerinin yanı sıra küresel aktörler olan ABD, AB ve çok uluslu enerji şirketlerinin de sürece dâhil olmasını sağlamıştır. Bu bağlamda enerji kaynaklarının bölge siyasetine olan etkisi, doğu Akdeniz Gaz formunun kurulması, deniz yetki alanları belirlenmesi ve bulunan gazın pazarlanması gibi konular dikkate alınarak üç başlıkta incelenebilir.

Ocak 2019’da Mısır, İsrail, GKRY, Yunanistan, Ürdün, Filistin Yönetimi ve İtalya’nın bir araya gelerek kurduğu Doğu Akdeniz Gaz Formu (DAGF) bölgedeki enerji kaynaklarının siyasal ilişkilere olan en somut çıktısı olarak ifade edilebilir. Forum, 2020 yılında Fransa’nın üye, ABD, AB ve Dünya Bankası’nın da gözlemci üye olmasıyla uluslararası bir yapıya dönüşmüştür. Forum, genel olarak, özel sektör ve finansal kuruluşlar aracılığıyla gazın çıkarılmasının önündeki altyapı yetersizliklerinin aşılması, rekabetçi bir fiyatlandırma ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi gibi sorunları çözmeye odaklanmıştır. Ancak, bölgesel bir blok olarak da görülebilecek olan DAGF, bilinçli bir şekilde Türkiye ve Lübnan gibi bölge ülkelerini bu işbirliğinin dışında tutmayı tercih etmiştir. Uygulanan bu politikanın devam etmesi forumun etkin olarak çalışmasının önünde önemli bir sorun oluşturmaya devam etmektedir.

Bölge ülkelerinin doğu Akdeniz gazı konusunda sorun yaşadığı bir diğer konu deniz yetki alanlarının belirlenmesidir. Özellikle Yunanistan ve Türkiye, GKRY ve Türkiye arasında deniz yetki alanlarının paylaşılması konusunda anlaşmazlık yaşanmaktadır. Yunanistan bölgede sahip olduğu adaların kıta sahanlığı olduğu tezini ileri sürerek Türkiye’nin kendi alanında kalan deniz alanlarını sahiplenirken, GKRY’nin ise ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Türkiye’nin kıta sahanlığı ile kesişmektedir. Her iki duruma da şiddetle karşı çıkan Türkiye, bu politikalara cevaben hem kendi kıta sahanlığında ve hem de KKTC’nin MEB alanı içerisinde kalan alanlarda doğal gaz arama faaliyetlerine girişmiştir. 2018 yılından itibaren Türkiye, bir yandan bu yönde yapılan girişimler sonucunda 8 adet sondaj açarken, diğer taraftan, askeri gücünü kullanarak yabancı enerji şirketlerinin bölgede faaliyet göstermesini engellemiştir.

Kıbrıs konusu haricinde, bölge devletleri deniz alanlarının paylaşımı konusunda başka anlaşmalarda yapmıştır. Buna göre, 2019 yılının Aralık Türkiye ve Libya ve 2020 yılında ise Mısır ile Yunanistan deniz yetki alanları anlaşması imzalamış ancak Mısır bu anlaşmada Yunan adalarının deniz yetki alanlarını tanımayı reddetmiştir.  2022 yılında kâğıt üzerinde hala savaşta olan iki ülke İsrail ve Lübnan arasında deniz yetki alanları anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmalara ek olarak, Türkiye’nin denizden komşusu olan Mısır, İsrail, Lübnan ve Filistin Yönetimi’yle de deniz yetki anlaşmaları yapması gündemdedir.

Bölge devletleri arasında işbirliğine veya çatışmaya neden olabilecek bir diğer konu ise gazın diğer bölgelere nasıl transfer edileceği sorusu etrafında dönmektedir. Dünya da doğal gazın başka coğrafyalara taşınması boru hattı projeleri veya gazın sıvılaştırılması yoluyla mümkündür. Bu bağlamda iki adet doğal gaz sıvılaştırma tesisi bulunan Mısır diğer bölge ülkelerine kıyasla önemli bir avantaja sahiptir. 2018 yılından itibaren doğal gazda kendine yeterli bir ülke haline gelen Mısır, 2022 yılında 8.9 milyar metreküp sıvılaştırılmış doğal gaz ihracatı yaparken 8.4 milyar dolar gelir elde etmiştir. Mısır, İsrail’den gelmekte olan ve GKRY’den gelmesini beklediği gaz akışıyla birlikte bölgesel bir enerji merkezi haline dönüşmeyi ve AB bölgesine, uzun vadede ise doğu Asya ülkelerine gaz ihracatı yapmayı amaçlamaktadır.

Bölgede kanıtlanmış ikinci en büyük doğal gaz rezerv alanlarına sahip olan İsrail’de ihracattan kazandığı payı arttırmayı amaçlamaktadır. 2022 yılında yaklaşık olarak 22 milyar metreküp gaz üretimi yapan İsrail bu miktarın sadece 9 milyar metreküpünü Mısır ve Ürdün’e ihraç edebilmiştir. Yeni doğal gaz keşifleriyle doğal gaz satış gelirlerini iki katına arttırmayı hedefleyen İsrail’in yeni ihracat pazarları bulması gerekmektedir. Bu hedef doğrultusunda, 2 Ocak 2020’de İsrail, GKRY ve Yunanistan arasında doğu Akdeniz gazının Avrupa’ya taşınması için bir anlaşma imzalanmıştır. Ancak bu proje hem Türkiye – Libya deniz sınırı anlaşmasını ihlal etmesi ve hem de yüksek ekonomik maliyeti bulunması nedeniyle ABD tarafından desteklenmesi sonlanmış ve bir süre sonrada gündemden düşmüştür. Bölgede ilan ettiği MEB’de doğal gaz kaynakları bulan bir diğer aktör olan GKRY ise Türkiye ile yaşadığı siyasi anlaşmazlıklar nedeniyle hala var olan gaz rezervlerini üretime geçirememiştir.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz Politikası

Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikası, Yunanistan ile yaşadığı kıta sahanlığı anlaşmazlığı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) haklarının korunması ve bölgesel bir enerji merkezi olma temelinde üç başlıkta toplanabilir. 2011 yılında KKTC ve 2019 yılında ise Libya ile deniz yetki alanları anlaşması imzalayan Türkiye, ilk iki amacın gerçekleşmesi için önemli mesafeler kat etmiştir.

Türkiye’nin doğu Akdeniz politikasında bir diğer önemli başlık ise Rusya – Ukrayna savaşıyla önemi daha da artan İsrail gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasıdır. Türkiye, uluslararası boru hatları ve 3 adet LNG tesisi ve 2 adet de Yüzer Depolama ve Yeniden Gazlama (FSRU) ünitesiyle gazın taşınması için oldukça iyi bir altyapıya sahiptir. Türkiye’den yeni boru hattı açılması halinde, hem İsrail kendi doğal gazı için yeni bir pazar alanı bulmuş olacak hem de Avrupa’nın Rusya’dan aldığı gaz ihtiyacının % 10’unun karşılanması mümkün olacaktır. Doğu Akdeniz gazının Türkiye’ye ulaşacak olması Ankara’nın Rus gazına olan bağımlılığını ve doğal gaz konusunda merkez olma politikasıyla da uyumlu olacaktır.

Sonuç olarak, önemi giderek artan doğu Akdeniz doğal gazının bölgesel dengeleri ve ikili ilişkileri kısmen de olsa bir istikrar getirebileceği ifade edilebilir. Özellikle bölgenin iki büyük devleti Mısır ve İsrail buldukları yeni doğal gaz yataklarını da kullanarak ihracat gelirlerini arttırmayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda bölgenin en güçlü devletleri olan Mısır, İsrail ve Avrupa’ya transit ülke konumunda bulunan Türkiye arasında oluşabilecek bir işbirliği bölgesel sorunların çözümüne olumlu katkılar da bulunabilir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu