Milli Eğitim Bakanlığı’nın “Abaya yasağı genelgesi” dahilinde uzun elbise, basende tunik, pantolon takım giyen Müslüman kız öğrenciler okula alınmadı
Okullar açılırken diğer bütün büyük gazeteler gibi Le Figaro da Fransa’nın bugünlerdeki en büyük meselesini tanımladı ve müjdeyi verdi: Aklın zenginliğini, özgürlüğün keyfini ve ortak mirasın gururunu aktaramayan eğitim sisteminin sembolü yasaklandı! Hangi akıldan söz ediyor gazete? Aydınlanmacı, büyük sömürgeci, dünyada iki asırdan fazladır “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” markasının sahibi, giyotinin mucidi, laik, İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudi Soykırımı’nın 1994’de Ruanda Soykırımı’nın ortağı Fransa’nın aklı. Milli Eğitim Sistemi’nin bu “zengin aklın”, “keyifli özgürlüğün” ve nihayetinde bu müthiş “mirasın gururunu” nesilden nesile aktaramadığının sembolü neymiş? Çünkü okula giden bazı ergen kızlar abaya giyiyormuş.
Abaya nedir? Uzun kollu, uzun etekli, hafif dökümlü elbise! Bir hafta önce başlayan yasağın uygulamasına göre artık kız öğrencilerin basenden bir karış aşağı inen tunik, elbise, ceket giymesi yasak. Daha doğrusu, öğrenciler altına uzun etek ya da pantolon giyerlerse yasak, değilse serbest! Üstelik Danıştay da onayladı. Bütün öğrencilere mi? Hayır! Bu tip bir kılığı şayet dini inanç sistemi dahilinde tercih ettiyse yasak. Yani bu nevi kıyafet hangi inanç sistemine tabi olursa olsun bütün kız öğrencilere mi yasak? Hayır, Müslümansa yasak! Pekiyi “Müslüman bir kız öğrenci ben bunu moda olduğu için giydim, dini inancımla ilgisi yok derse okuldan içeri girebilir mi? Hayır, çünkü beyan esas değil, niyet okuyorlar, sorguluyorlar ve “şıp” diye anlıyorlar! Kıyafet dökümlü olduğuna göre “Vücut hatlarınızı nispeten saklamak” için yani “Müslümanlık değerleri” dahilinde giydiğini ispat etmek için çapraz sorguya alıyorlar. Nitekim BFMV Haber kanalı, üzerine boynu açık krem rengi basenin üzerine inen bir üst ve aynı renk pantolon giyen ve okula alınmayan bir kız öğrenciyi yayına aldı ve iki moderatör öğrenciyi çapraz sorguya çekti: “Yani kılığınız size göre bir dini kılık değil, öyle mi? O zaman niçin bu bir parça bol olan kıyafeti giyiyorsunuz? Madem moda, bu moda nereden geldi? Bu kılığı yani biraz bol olan bu kılığı hatlarınızı saklamak maksadıyla mı giyiniyorsunuz? Bu kılık dini inancınızla ilişkili mi? Müslüman olmayıp böyle giyinen var mı? Şayet giyinen varsa içeri girebiliyor mu? Okul dışında başörtüsü takıyor musunuz?”. Fransa Eğitim Bakanlığı tarafından 2021’de yayınlanan “okullarda laiklik” genelgesine dair el kitabında da, “açıkça dini olmayan bir işaret veya kıyafetin, görünürde dini bir bağlılığı göstermek amacıyla giyilmesi durumunda yasaklanabileceği” belirtiliyor.
Milli Eğitim ve Gençlik Bakanı Gabriel Attal yeni okul döneminin başlangıcı münasebetiyle yaptığı konuşmada yasağın sebebini şöyle açıkladı: “Sınıfa adım attığınızda, bir bakışta öğrencilerin hangi dine mensup olduğunu anlayamamalısınız”. Ki Gabriel Attal’a göre “Laiklik kişinin kendisini okul aracılığıyla kurtarma özgürlüğü” oysa ki bu kılıklar yani uzun dökümlü bir elbise, basenin üzerine inen bir üst ve pantolon takım “Laikliğin sığınağı olması gereken okullarda cumhuriyetin direnişini test eden bir dini dışavurum”! Eğitim Bakanı laikliği sığınak olmaktan çıkartıp cumhuriyetin direnişini test eden bu kılıklara dair yasağın uygulanması için bu yıldan başlayarak 2024 sonuna kadar 14.000 eğitim personelinin, 2025 yılına kadar ise 300.000 personelin eğitileceğini açıkladı. Okulun ilk gününde yasağın uygulanması sebebiyle 298 öğrenci tespit edildiğini belirten Attal, uyarının ardından öğrencilerin yarısından fazlasının üzerlerini değiştirdiğini 67’sinin ise yasağa uymadığı için evlerine gönderildiğini bildirdi. Hükümet sözcüsü Olivier Véran da konuştu. Bu kılığın “açıkça” dini bir giysi ve aynı zamanda “siyasi bir saldırı” anlamına geldiğini, diğer taraftan “kendi dinini yayma”, “insanları İslam’a geçirmeye çalışma eylemi” olduğunu öne sürdü. Aslında kızların isimleri de “Ayşe, Hatice, Zeynep” bu mantığa göre pekala bu “suça” girebilir. Ki aşırı sağcı siyasetçi Eric Zemmour Müslümanların isimlerinin de değiştirilmesinden yana. Zaten genelde bu nevi girişimleri önce aşırı sağ seslendiriyor sonra Fransa’nın sağı ve solu onu uygulamaya geçiyor.
Emmanuel Macron ise milli eğitim bakanı ve hükümet sözcüsünün değerlendirmelerini de aşarak haliyle Cumhurbaşkanı sıfatıyla Le Figaro’nun bahsettiği o müthiş aklı zirveye taşıyan bir değerlendirmede bulundu: Fransa toplumunda “Cumhuriyete ve laikliğe meydan okuyan” ve “dini kötüye kullanan” bir azınlık ile yaşadıklarını, bu durumun da bazen “çok kötü” sonuçları olduğunu söyledi ve ekledi: Terörist saldırı ya da Samuel Paty cinayeti olmamış gibi yapamayız”. Yani Fransa Cumhurbaşkanı hafif dökümlü elbise yahut ceket pantolon yahut tunik pantolon giyen Müslüman kızların bir nev’i potansiyel katil olabileceğini ima etti. Fransa’da 3 yıl önce tarih öğretmeni Samuel Paty yurttaşlık dersinde ifade özgürlüğü konusunu işlerken öğrencilere zorla sözde peygamber karikatürleri göstermeye çalışmış ardından Çeçen asıllı Abuyedoviç Anzorov tarafından kafası kesilerek katledilmişti. Polis de olay yerinde Anzorov’u öldürmüştü. Aşırı solcu, Boyun Eğmeyen Fransa Partisi (LFI) milletvekili Jerome Legavre, “Macron ne diyor? Bu kızlar öğretmenlerinin kafasını kesmek isteyen şüpheliler mi, bu mu? Ne arıyor Macron acaba? Daha kötü çatışmalar çıkarmayı mı istiyor?” sözleriyle tepki gösterdi. LFI’nin lideri Jean-Luc Mélenchon da “kadın giyimine yönelik yeni absürt ve tamamen yapay olarak başlatılan din savaşının kutuplaşmayı derinleştirmesinden ve sivil barışı tehdit etmesinden üzüntü duyduğunu” söyledi. Yine aynı partiden Clementine Autain de “giysi polisi”ni ve “Müslümanları saplantılı bir şekilde reddetme özelliği taşıyan” bu yasağı eleştirdi. Yeşiller Partisi’nden birkaç siyasi ve LFİ hariç siyasi sınıfın tamamı yasağı savunuyor. Aşırı sağ parti liderleri gibi merkez sağ parti Les Républicains’in başkanı Eric Ciotti de yasak kararını ” çok gecikmiş bir karar” olarak nitelendirirken, Sosyalist Parti ve Komunist Parti de yasağı destekledi.
Fransa’da Müslüman öğrencileri hedef alan ilk yasak değil bu uygulama. 2004’de ilk ve orta dereceli devlet okullarında “Büyük haç, kippa ve başörtüsü yasaklandı. Ancak haç takan öğrenciler özel Katolik okullarına, Yahudi öğrenciler daha 3-4 yaşında ana okuldan itibaren kippa taktıkları için Yahudiler’e ait özel okullara gidiyor. Başka bir deyişle 2004 yasağı da zaten devlet okullarına giden Müslüman kızları hedefliyordu. Fransız devleti şimdi Müslüman kızların boynundan aşağı bedenini kontrol altına almaya çalışıyor!
Devlet bazen laiklik, bazen “bizim medeniyetimiz” diyerek bazen açık ve aleni ırkçılığı bazen de kültürel ırkçılığı meşrulaştırmak yolunda Müslüman azınlığa karşı yasalar, cumhurbaşkanının ve ona eşlik eden hükümet yetkililerinin diskurlarıyla her yıl yeni yepyeni icraatlara girişiyor. Bu icraatlar genel olarak büyük ölçüde entelektüel sınıf ve hakim olan medyada da kabul görüyor ve destekleniyor. Macron döneminde “Cumhuriyet değerlerine saygıyı güçlendiren prensipler yasası”, Müslüman düşmanlığının seviyesini göstermesi açısından eşsiz bir metin olan “İmamlar Şartı” ve Fransız İslam’ı icat etme çalışmalarıyla Müslümanlar şeytanlaştırıldı, İslam kitlesel gözetime ve baskıya ihtiyaç duyan tehlikeli bir din olarak tasvir ediliyor. Müslümanlar ülkenin “Medeniyeti”, “Geleneği” ve “Değerleri” için adeta varoluşsal bir tehdit olarak pazarlanıyor. O kadar ki Fransa, cumhurbaşkanının “Bazı okullarda, bazı öğrenciler kantinlerde dini inançlarına göre öğün verilmesini istiyorlar”(Yani domuz eti yemek istemiyorlarmış) dediği (2 Ekim 2020 Mureaux), İçişleri Bakanının radikallik alametlerini “Sakallı olmak, ramazan kutlaması yapmak, ibadetlerini düzenli yapmak, öpücük kondurmamak” diye saydığı (Christophe Castaner Ekim 2019 Meclis komisyonu) ya da prestijli anket şirketlerinin “tuvaletlerde garip davranışlara, mesela tahret musluğu talep edene yahut yanında su götürene rastladınız mı” benzeri sorularla anket yaptığı (İFOP 9/12/2021) korkunç ve adi karikatürlerin devlet binalarına asıldığı, derste onlara bakmayı istemeyen 10-11 yaşındaki iki öğrencinin aileleriyle birlikte sabaha karşı evlerinden alınıp soruşturmaya tabi tutulduğu, islamofobik diye anılmanın cesaret örneği diye tanımlanabildiği(filozof, siyasetçi ve medya mensupları) bir ülke. Macron hükümeti 25 bine yakın mescit, okul, dernek ve iş yeri arayıp, aynı dönemde 20’den fazlası cami ve mescit olmak üzere bunların 718’ini kapattığı gibi Müslümanlara yönelik nefret suçlarını belgeleyen ve önde gelen ayrımcılık karşıtı kuruluşlardan biri olan Fransa’da İslamofobiye Karşı Kolektif’i de kapattı.
Bütün bu uygulamaları tenkit edenler, karşı çıkanlar yok mu? Elbette var ama azınlıktalar. Bu yeni yasak uygulamasını protesto etmek için mesela Paris’te bir okulun bütün öğretmenleri grev kararı aldı. Çoğu zaman çok ağır ithamlarla karşılaşıyorlar. “İslami-solcular”diye anılıyorlar ve İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler’le beraber olan Fransızlara atıf yapılarak “işbirlikçilikler” diye itham ediliyorlar. Hatta Yüksek Öğrenim Bakanı Frédérique Vidal “üniversitelerde İslamcı-solculuğun ve bunun dekolonizasyon sürecine dair çalışmalara etkisinin Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi (CNRS) tarafından incelemesi gerekiyor” diye çağrıda bulunmuştu.
Bugün Fransızlığından kuşku duyulmayan Yahudiler yetmiş yıl önce Fransız komşuları tarafından ihbar ve yok edilmişlerdi. Bugün bu uygulamaların, bu konuşmaların ülkeyi bir felâkete götürmeyeceğini kim garanti edebilir? Şu hali bile bir felâketken. Soykırım’dan sonra antisemitizme karşı güçlü yasal koruma dahilinde yine bir azınlık olan Yahudilerin koşer’ini, kadınlarının yerlere kadar uzanan eteklerini, kimisinin başındaki bone veya türban benzeri örtüyü, erkeklerinin cüppelerini, yarı göğüslerine inen sakallarını ve kafalarındaki kipalarını, akademisyenlerin üniversitede cumartesi günü elektrik düğmesine basmak için başkasından yardım istemesini kimse konu etmiyor. Tamamen dini kuralların işlediği ana okullarını da… Dindar Yahudi kadınların kocalarının gerisinde yürümelerine, kocalarının arkadaşlarına ancak uzaktan selam vermelerine “esaret” diyen de yok. Aksi düşünülemez dahi! Denizde burkini yani haşema yasağı çıktığında bu yönde daima akıl ve vicdan sahibi bir ses olan Yeşiller Partisi’nden Yahudi asıllı eski senatör Esther Benbessa twitter hesabından, “Müslüman kadınlara kendi vücutları üzerinde tasarruf hakkı tanınmazken, dindar Yahudi kadınlarınkinden neden söz edilmiyor? Acaba bugün anti-semitik diye anılmaktan korkmamak gerektiğini söylemeye cesaret edecek bir tek kişi çıkabilir mi Fransa’da?” diye çıkışmıştı. Ayrıca dindar Yahudiler sadece Fransa’da değil, bütün Batı’da “Ortodoks, yani dindar Yahudi” diye tavsif ediliyor. Müslümanlara gelince, onların dinî kurallarına ilişkin ne varsa “ortodoksluk ya da dindarlık” değil “radikallik alameti ” yani “potansiyel terörist” demek!