Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “rasyonel politikalara dönüş “sözleriyle başlayan süreçte son dönemde ekonomide yeni bir değişim ve dönüşüm süreci yaşanmaktadır. Rasyonel politikalara dönüş “öngörülebilir, şeffaf ve serbest piyasa koşullarına göre işleyen ve bu koşullara göre dizayn edilmiş” ekonomi politikasının uygulanması anlamına gelmektedir. Şüphesiz ekonomi yönetimince alınan kararların öngörülebilir olması, şeffaflık ölçülerinde alınması ve daha da önemlisi serbest piyasa koşulları çerçevesinde alınması ekonomiye olan güveni etkilemektedir. Aslında ekonomide belli ölçülerde ortodoks, belli ölçülerde de heterodoks politikaların uygulandığı bir değişim yaşanmaktadır. Serbest piyasa koşulları ve alışılagelmiş, beklenen ekonomi kararları ortodoks politikaların ağırlıklı uygulandığını göstermektedir. Diğer taraftan ekonomi yönetimi için Avrupa normları (Maastricht kriterleri) yeniden bir çıpa haline gelmiştir. Bütçe açıklarının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranının %3’ü aşmaması, kamu borçlarının gayrisafi yurtiçi hasılanın %60’ını geçmemesi, fiyat istikrar bakımından en iyi sonucu sağlayan üç üye devletin ortalama nominal uzun vadeli faiz oranını en fazla 2 puan aşabilir düzeyde olması kuralı, en düşük üç üye devletin yıllık enflasyon oranı ortalamasını en fazla 1,5 puan geçebilir kriterleri yeniden ekonomi yönetimi için bir hedef haline gelmeye başlamıştır.
Şeffaflık ve öngörülebilirlik adımları çerçevesinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın ilk enflasyon sunumunda ortaya çıkan gerçeğe yakın enflasyon beklentisi dahi ülke risk pirimi (CDS) rakamlarının 800 puanlardan dört yüzlü seviyelere gelmesine yetmiştir. Ekonomide algı yönetimi gerekliliğinin piyasaları ne düzeyde etkilediği açıkça görünmektir. Bir taraftan genel algı ve beklentilerle ilgili mesajlar verilirken diğer taraftan Eylül ayı içinde açıklanacak olan orta vadeli program ile ekonomik yol haritası ve öngörülebilirlik rotası oluşturmaya çalışılmaktadır. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın açıklamalarından da anlaşılacağı gibi orta vadeli programın üç ana ayağı bulunmaktadır. “Finansal ve fiyat istikrarı (parasal politikalar), mali istikrar (makro istikrar) ve yapısal reformlar.” Diğer bir ifadeyle ekonomi yönetimi bütçe açıklarının milli gelire oranını, kamu borçlarının milli gelire oranını ve tasarrufların artırılmasını hedeflemektedir. Bu anlamda getirilen ek vergiler 104 milyar $ olarak hesaplanan deprem maliyetinin neredeyse üçte birini ancak karşılayabilecek düzeydedir. Merkez Bankası ise fiyat istikrarı için yani enflasyonla mücadele için adımlar atmaktadır. Uzun bir zamandır gündemden düşen yapısal reformlar da yeniden ekonomi yönetiminin gündemine girmiştir.
TL’nin Güçlendirilmesi
Fiyat istikrarı ile ilgili olarak son dönemde Merkez Bankası’nın aldığı kararlar da şüphesiz beklentiler ve enflasyonla mücadele açısından çok değer taşımaktadır. Pandemi ile birlikte 2019 yılından bu yana çok ciddi bir sorun olarak ülkelerin baş etmeye çalıştığı “enflasyon” Amerika ve Avrupa başta olmak üzere hem gelişmiş hem de gelişmekte olan bütün ülkeler için ciddi sorunlar oluşturmaya devam etmektedir. Toplumlar üzerinde sosyo-ekonomik açıdan önemli değişimleri de birlikte getirin enflasyon insanlık için hayat koşullarını ve çalışma şartlarını çok daha zorlu hale getirmektedir. Merkez Bankası fiyat istikrarı ile ilgili olarak her geçen gün farklı birtakım düzenlemeler hayata geçirmekte, bir taraftan da faiz kararlarıyla piyasayı regüle etmeye çalışmaktadır. Son hafta içerisinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın sadeleşme süreci kapsamında yabancı para mevduattan kur mevduata dönüşüm hedefi uygulamasını ve Türk Lirası payına göre menkul kıymet tesis ve zorunlu karşılık uygulamasına son vermiştir. Burada yapılmak istenen Türk Lirası mevduatlarını artırmak, Türk lirasını güçlendirmek ve Türk Lirası vadeli mevduatları desteklemektir. Merkez Bankası kur korumalı mevduat uygulamasını da belli bir süreç içerisinde sonlandırmayı planlamaktadır. Ancak piyasanın etkilenmemesi adına bu işlem belli bir sürece yayılmış gözükmektedir. Bir buçuk yıllık bir zaman içerisinde kur korumalı mevduat hesapları 125 milyar $’ın üzerine çıkmıştır. Gelinen süreç içinde kur korumalı mevduatın toplam mevduat içindeki oranı %26 seviyesine kadar çıkmıştır. Bankalardaki yabancı para mevduat oranı ise %41 düzeyindedir. Kur korumalı mevduat artı yabancı para mevduatı %68 seviyesine gelmiştir. Türk Lirası mevduatları ise %32 düzeyindedir. Gelinen noktada üçte bir düzeyinde kalan Türk Lirası mevduatlarının artırılması elzem görünmektedir. İşte bu nedenle Merkez Bankası Türk Lirasını daha cazip hale getirecek, yabancı parayı cazip olmaktan çıkaracak adımlar atmaya başlamıştır. Türk Lirası faizleri artıracak önlemlerin alınması, döviz hesaplarındaki zorunlu karşılıkların artırılması Türk Lirasını daha cazip hale getirmek için yapılmaktadır. (Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası döviz hesaplarını azaltmak ve kıymetli maden depo hesaplarını sınırlandırmaktadır. Döviz hesapları için zorunlu karşılık oranları vadesiz ve bir aya kadar vadede %29’a, 3 ay ve bir yıl vadede %25’e, 1 yıl ve daha uzun vadede ise %19’a çıkartılması dövize yönelimi azaltmak içindir. Bu getirilen yenilikler Merkez Bankası faiz kararları sonucunda %30’un altına düşen Türk Lirası mevduat faizlerinin %40’lı seviyelere kadar yükselmesine sebep olacaktır. Aynı zamanda kredi faizleri de yukarı yönlü artmaya devam edecektir. Ayrıca yüksek faiz vermek istemeyen bankaların düşük faizli tahvil alımlarını artırmaları da olasılıklar içerisindedir.
Kur Korumalı Mevduat ve Faiz Oranındaki Artış
Bankaların Türk Lirası mevduata yüksek faiz vermeleri mutlaka liralaşmayı artıracaktır. Tabii bu durum bankaların kârlılık oranlarını sınırlı da olsa aşağıya çekebilecektir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın yaptığı düzenlemeler de uzun vadede kur korumalı mevduatı kaldırmayı ama en azından kısa vadede Türk Lirasına geçiş hızlanmaz ise en azından kur korumalı mevduatın büyük kısmının bankalar tarafından yenilenmesini planlamaktadır. Kur korumalı mevduatta yüzde beşlik Türk Lirası vadeli geçiş, kalan kur korumalı mevduatın %95 oranında yenilenmesi hedeflenmektedir. Eğer ki kur korumalı mevduat yenilenmesinde bankalar %75’in altına düşerse eksik kalan tutar kadar düşük faizli menkul kıymet tesis etmeleri gerekecektir. Son dönemde yapılan bu düzenlemelere Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 24 Ağustos’ta yaptığı son para politikası toplantısında 250 baz puan piyasa beklentilerinin çok üzerinde bir faiz artışı ile devam etti. Politika faizi 750 baz puan artırılarak %25 seviyesine çekilmiş oldu. Peki Merkez Bankası beklentilerin çok üzerinde bir faiz artışını neden yaptı? Faizler için önemli bir gösterge olan enflasyon oranı Merkez Bankası’nın son enflasyon raporunda %58’e çıkarıldı.
Ağustos ayındaki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası katılımcı anketinde ise TÜFE beklentisinin %59,46 olduğu, 12 ay sonraki beklentinin ise %42.01 seviyesinde olduğu görülmektedir. Faiz artışları açısından önemli bir unsur olan enflasyon rakamları yüksek kalmaya devam etmektedir. Bu beklentiler doğrultusunda Merkez Bankası son para politikası kurulu toplantısında faizleri 750 baz puan artırarak %25 seviyesine çekmiştir. Görüldüğü kadarıyla Merkez Bankası süreci kademeli olarak yönetmektedir. Bundan sonraki dönemde de dezenflasyon için kademeli sıkılaşma devam edecektir. Enflasyon beklentisinin çapalanması en önemli unsurdur. Diğer taraftan sadeleşme ve liralaşma adımları da devam etmektedir. Öncelikle Merkez Bankası bu denli yüksek faiz artırarak enflasyonla mücadelede kararlı olduğunu ortaya koymaktadır.
MB Süreci Kademeli Şekilde Yönetiyor
Diğer taraftan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası cesur ve kararlı adımlarla piyasanın Merkez Bankası adımlarına karşı pozisyon almasını engellemektedir. Makro ihtiyati adımlar sayesinde faiz artırımının gücü daha da yüksek hissedilecektir. 750 baz puan en yüksek seviyedeki faiz artışıdır, nedeni ise daha evvelki adımlardır. Önceki adımlar olmasaydı bu faiz artışının etkisi bu kadar güçlü olmazdı. Ayrıca Merkez Bankası 750 baz puanlık artış ile artık Türk Lirasının zamanının geldiğini işaret etmektedir. Merkez Bankası’nın aldığı kararlar öncelikle döviz piyasası üzerinde %6’ya yakın geri çekilmeyi beraberinde getirmiştir.
İlerleyen aşamalarda mevduat faizlerinde yukarı yönlü hareket Türk Lirasına olan ilgiyi de artıracaktır. Görüldüğü kadarıyla Merkez Bankası bilinçli adımlarla süreci kademeli olarak yönetmekte ve adeta süreci dantel gibi işlemektedir. Şüphesiz ilerleyen aşamalarda gerek enflasyon üzerinde gerekse veriler üzerinde bu politikaların etkileri görülecektir. Şimdiden bazı kuruluşların portrelerindeki dövizi artırma TL’yi azaltma pozisyonlarında değişimler gözlenmektedir. Çünkü Merkez Bankası’nın sürpriz kararı döviz alım pozisyonunda olan fonları %5 civarında kayba uğratmıştır. Bu nedenle Türk Lirası varlıklarını azaltıp döviz varlıklarını artırma hedeflerinin yeniden gözden geçirilmesi de gerekmektedir.