Eğitim Konusunu Rejim Tartışmasına Dönüştürmeden Konuşabilmek

Son günlerde Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Yusuf Tekin’in açıklamaları iç siyasette en çok tartışılan konuların başında geldi. Bir canlı yayın esnasında hassasiyeti olan ailelerin çocuklarını istedikleri tarzda okullara yollayabilme özgürlüğü olmalı demesi, Türkiye siyasetindeki kadim tartışmaları beraberinde getirdi. Peki karma eğitim ideolojik bir toplum mühendisliği ürünü mü yoksa bilimsel olarak ispatlanmış en iyi eğitim metodu mu? Bu konuda ilgili bilimsel literatürde de ortak bir kanaat görünmemekle beraber tartışmalar sürüyor.

Öncelikle karma eğitim dediğimiz kız ve erkeklerin aynı sınıflarda, aynı kampüslerde eğitim görmesi tüm dünyada yaygın bir uygulamadır. Bu uygulamanın yaygınlaşması 19. yüzyıl modernleşme serüveni ile aynı döneme denk gelmektedir. Türkiye’de ise Cumhuriyet ile birlikte kademeli şekilde karma eğitime geçilmiştir. Türkiye’de karma eğitime yönelik zaman zaman yapılan eleştiriler inanç özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemekte; bilakis rejim sorunu olarak gündeme taşınmaktadır. Yine bu konuyla bağlantılı şekilde iki hafta öncesinde Cuma hutbesinde Diyanet işlerinin camilerde okuttuğu hutbede mesai saatlerinin Cuma namazına uygun şekilde tanzim edilmesi gerekliliği de üstte bahsettiğimiz kimi kesimlerde üzere yine bir rejim tartışmasını beraberinde getirmiştir. Muhafazakâr veya mütedeyyin kesimlerden gelen talepler bu kesimler tarafından Türkiye’de Cumhuriyet’e yönelik tehdit olarak algılanmakta ve bu algı sonucunda belirli toplumsal kesimler teyakkuzda tutulmaktadır. Son yirmi yıl özelinde baktığımızda Türkiye’de toplumsal birçok beklenti yerine getirilmesine rağmen aslında bir rejim sorunu yaşanmamıştır. Tüm Türkiye’de başörtülü şekilde okullarda okunabilmekte, üniversite kampüslerinde camiler inşa edilmekte, kamuda kılık kıyafet serbestliği tanınmakta ve tüm bu gelişmeler yaşanırken sanılanın aksine toplumsal fay hatları kırılmamakta bilakis fayların yerine oturması ile Türkiye normalleşmektedir. Demokratik toplum skalasında üst sıralarda yer alan her devlet ve toplumda bugün Türkiye’de dile getirilen sorunlar çok daha rahat aşılabilmektedir. Türkiye’nin son yirmi senesi demokratikleşme ve temel insani hakların teslim edilmesi noktasında oldukça önemli bir ivme kazanmıştır. Karma eğitime alternatif düşüncelerin tartışılabiliyor olması da bu demokratikleşmenin bir sonucudur. Bazı kesimlerin iddia ettiği gibi bir rejim meselesi değil, demokratik bir toplumda belirli kesimlerin kendi hassasiyetini dile getirmesinin kamuoyuna yansımasıdır.

Karma eğitim en iyi eğitim modeli midir? Bu konuda elimizde mutlak sonuç ortaya koyan bir bilgi mevcut değildir; ancak dini hassasiyeti olan kimi kesimlerin bu talebi dile getirirken dünyevi gayelerle dile getirmediği gerçeğini de unutmamak gerekir. Toplumda uygulanan ve en faydalı gibi görünen şeyin aynı zamanda en doğru olduğunu dile getirmek sübjektif bir yaklaşımdır.

Türkiye’de özellikle 28 Şubat sürecinde zorunlu eğitimle birlikte ilk ve orta öğretimde ciddi sıkıntılar meydana gelmiştir. Zorunlu karma eğitim ve başörtüsü yasakları ile beraber birçok aile kızlarını okullara göndermemek için farklı yollara başvurmuşlardır. Daha sonra yapılan düzenlemeler ile zorunlu eğitime getirilen alternatifler, açıktan öğretim ve imam hatip okullarının orta kısımlarının tekrar açılması gibi uygulamalar ile aslında eğitimde okuryazarlık oranı daha da artmıştır. Bir diğer nokta ise karma eğitimi bir tabu olarak gören ve bunu bir rejim meselesi haline getiren kesimlerin özellikle vurguladıkları kısım, öğrencilerin sosyalleşmesi için karma eğitim zaruridir iddiasıdır. Halbuki kız ve erkeklerin birlikte eğitim aldıkları okullarda da içine kapanma, akran zorbalığına maruz kalma, kendini kötü hissetme gibi sorunlar yaşanabilmekte, sosyalleşme problemleri gözlemlenebilmektedir. Bunun yanı sıra kız ve erkek öğrencilerin beklentilerinin ve öğrenme şekillerinin birbirlerinden farklı olması gayet doğaldır. Bu saydığımız durumlar toplumsal cinsiyet denen efsunlu bir kelime ile anında siyasallaştırılmaktadır. Dikkatle incelendiğinde bilimsel kanıtlar ve sosyal gerçeklikler bize kadın ve erkeklerin haklar bakımından eşit, fıtratta ise ayrı yaratılmış varlıklar olduğunu göstermektedir. Bu düşünceye sahip belki milyonlarca insan yıllarca dile getiremedikleri ancak temel bir sorun olarak gördükleri bir meseleyi şimdi dile getiriyorlar.

Alev Alatlı’nın birkaç yıl önce dile getirdiği cay-ı dikkat bir nokta ile yazıyı tamamlayalım. Alatlı; her yasal olanın helal olmadığını dile getirmişti. Bu mesele ile şöyle bir bağlantı kurulabilir: yasal olarak uygulanan her şey -karma eğitim gibi- acaba tüm kesimlerde makes bulabiliyor mu yani bunu içine sindirebiliyor mu? Elbette bu bahsettiğimiz çok daha derin ve entelektüel bir tartışma. 20. yüzyıla kuşbakışı baktığımızda bu dönemde alınan kararlar, yapılan toplum mühendislikleri günümüz dünyasından oldukça uzak, aynı zamanda zamanın ruhuna aykırı olabilmektedir. Militarist, tek tipçi bir anlayış günümüz dünyasında tabiri diğerle ters tepmektedir. Toplumun tüm kesimlerinin sesleri duyulmalı ve sağduyu çerçevesinde tartışılarak eğitime odaklanılmalıdır. Kaldı ki karma eğitim ile münferit eğitimin başarısı konusunda eğitim bilimciler de bir ortak görüşe varamamıştır. Milli Eğitim Bakanı’nın açıklamaları, rejim tartışmalarına dönüştürülerek ontolojik bir varoluş-yok oluş meselesine çevrilmemelidir. Türkiye’nin normalleşme adına atacağı her bir adım gelecek nesillerde daha parlak bir zihin yapısına zemin hazırlayacaktır. Eğitimde çeşitliliği ve farklı kesimlerin hassasiyetlerini göz önünde bulundurmayan tüm mevzuatlar günün sonunda millet barajından geri dönmektedir; ancak giden yıllar, boş yere tüketilen enerjiler topluma ve devlete kalan en büyük fatura olmaktadır.

Başa dön tuşu