Sınırlı Kaynak ve Sınırsız Hedefler

Birleşik Krallık Savunma Komuta Belgesi Üzerine

Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı 18 Temmuz’da “daha ihtilaflı ve istikrarsız bir dünyaya yanıt” isimli savunma komuta belgesini yayınladı (Defence Command Paper 2023). Hatırlatmak gerekirse İngiliz hükümeti temel savunma ve dış politikasını çerçeveleyen ve her beş senede bir hazırlanan entegre değerlendirme raporunu Ukrayna savaşı sebebiyle geçtiğimiz mart ayında güncellemek durumunda kalmıştı. Raporda Çin görece daha uzun vadede küresel düzene tehdit unsuru olarak tanımlanıyor. Rusya’nın İngiltere ve Avrupa’ya yönelik en ciddi tehdit olarak tanımlandığı raporda bu ülkeye karşı alınacak aksiyonlara kapsamlı bir şekilde yer veriliyor. Hazırlanan yeni komuta belgesi de bu vizyona paralel olarak Savunma Bakanlığı’nın planlarını ortaya koyuyor.

Güncellenen belgenin dünyanın içinden geçmiş olduğu buhranı ve İngiltere’ye tehdit oluşturan tüm unsurları başarılı bir şekilde ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Buna karşılık ülkenin hedeflenen caydırıcılığa sahip olması için bütçesi yeterli olmaktan çok uzak. Belgeye göre ülke savunmasının öncelik listesi bir hayli kabarık: Askerlerin hayat standartlarının iyileştirilmesinden nükleer ve konvansiyonel caydırıcılığın artırılmasına, bilim ve teknolojiye güçlü yatırım vaadinden Hint-Pasifik’te oyuncu olmaya kadar uzanan bir dizi hedef sıralanmış. Bütün bunları yapabilmek için ise devasa bir bütçe gerekiyor. Londra yönetimi ABD’den sonra NATO’nun ikinci en büyük yıllık savunma bütçesine sahip olsa da (50 milyar sterlin) bütün alanlarda faaliyet yürütebilmesi için bu miktar yeterli değil. Bu ihtiyaca binaen geçtiğimiz aylarda Başbakan Rishi Sunak gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 2’sine denk gelen savunma harcamalarını uygun ekonomik koşullar oluştuğunda yüzde 2,5’a yükseltmeyi taahhüt etti. Uzmanlara göre ülkenin küresel iddiasını koruyabilmesi için bu mütevazı bir rakam. Hükümet -miş gibi yapmayı bırakıp daha gerçekçi önceliklere odaklanmalı.

Belgeye göre ordu önümüzdeki süreçte “daha küçük ama daha hazır, daha entegre ve daha ölümcül” olacak. Bu doğrultuda önümüzdeki on yıl içinde 242 milyar sterlinlik teçhizat modernizasyonu hedefleniyor. Genel kanı, modernizasyonun vaat edildiği gibi orduyu daha entegre ve etkili bir kılacağı yönünde ama bu süreç içerisinde ordu rakiplerinin gerisinde kalma riskiyle karşı karşıya kalabilir. Bununla birlikte ordu küçülmeye devam edecek. Savunma Bakanı Ben Wallace, belgenin yayınlandığı gün verdiği brifingde 2021 yılında açıklanan küçültme planına bağlı kaldıklarını vurguladı. Donatılamayacak kadar askere sahip olmanın bir anlamı olmadığını ise şu sözlerle belirtti: “Eğer bir tabur oluşturulacaksa, 300 zırhlı araç mı alacaksınız, yoksa sadece onlara bir dirgen mi vereceğiz? Yani, seçim bu ikisinin arasında”. Plana göre 2025 yılında ordudaki asker sayısı 82 binden 73 bine indirilmiş olacak. Bu rakam insan gücü açısından Britanya ordusunun son iki yüzyılda ulaştığı en düşük noktayı gösteriyor.

Raporun genelinde Rusya-Ukrayna Savaşı’na referansla teknolojik üstünlüğün önemine işaret ediliyor. Bakanlık savaş bölgelerinde hayati öneme sahip olduğu kanıtlanan yapay zeka, kuantum ve robotik gibi teknolojilere öncülük etmek için daha fazla yatırım yapmayı planlıyor. Belgede bu hedeflere ulaşabilmek için askeri sanayi politikalarına merkezi bir yer veriliyor. Savunma kurumları ile endüstri arasında yeni bir ittifakın geliştirilmesini ve ihtiyaçlara etkin bir şekilde yanıt verebilecek ABD’dekine benzer sağlam bir askeri-sınai blokun oluşturulmasını hedefleyeceğini belirtiyor.

Rusya-Ukrayna Savaşı insansız hava araçlarının ve diğer askeri teknolojilerin kullanımının ne kadar kritik olduğunu kanıtladı. Bunun yanı sıra savaşın doğasının halen bambaşka bir hal aldığını söyleyemeyiz. Bu savaş bizlere konvansiyonel savaşın hala büyük miktarda insan gücü, teçhizat ve cephane gerektirdiğini gösterdi. Ukrayna ve Rusya dünya savaşları ile kıyaslanabilir bir hızda kaynaklarını eritmemiş olsalar da cephede yaşananlar Soğuk Savaş sonrası barış dönemi oluşan ezberlerin bozulmasını sağladı. Günümüzde sahip olunan ileri teknolojilerin savaşların süresini kısaltacağı, bunun da küçük ve etkin bir orduyu mümkün kılacağı varsayılıyordu. Halbuki 2022 yılının başından beri süregelen “siper savaşı” ile küçük ve etkin ordu konsepti yara aldı. Savunma Bakanlığı’nın hazırladığı belgede bu konuya hiç değinilmemiş. Bu açıdan Birleşik Krallık nicelik yerine niteliği önceleyen bir strateji oluşturarak, savaştan ancak imkanlarının elverdiği dersleri çıkarmış görünüyor. Gölge savunma bakanı John Healey ise benzer bir noktaya değinerek, bu planın tehditler yerine maliyetlerin göz önünde bulundurularak hazırlandığını iddia etti.

Plana getirilen benzer bir diğer eleştiri ülkenin müttefiklerine güvenerek hareket ettiği. The Times gazetesinde “Ben Wallace ısrar ediyor: NATO müttefiklerinin arkasına saklanmıyoruz” başlıklı makalede ise Savunma Bakanı iddialara şu şekilde cevap verdi: “Baltık devletlerine giderseniz, neredeyse tamamen kara, çok az hava ve çok az deniz kuvvetleri var. Karşı karşıya oldukları şey bu, değil mi? Ama biz bir ada devletiyiz ve operasyonel bir güce sahibiz.”

Dikkat çekici bir diğer husus da 97 sayfalık belgede ülkenin belirlenen hedefleri gerçekleştirmek için kaç tane gemi, uçak ve zırhlı araca ihtiyaç duyacağı hakkında tek bir tabloya bile yer verilmemesi oldu. 2015 yılı ve öncesindeki her savunma raporunda ordunun yapısına ve kapasitesine dair net rakamlara ve açıklamalara ulaşabiliyordu. Bu da hangi alanlarda iyileştirme yapıldığını, hangi alanlarda ise kısıtlamalara gidildiğini anlamayı mümkün kılıyordu.  Hazırlanan son belgede de 2021 yılında olduğu gibi bu rakamların paylaşılması uygun görülmemiş. Bu da kamuoyunda savunma bütçesinin şeffaflığına dair ciddi bir soru işareti oluşturuyor.

Birleşik Krallık rekabetin hızlanarak arttığı bir dünyada günümüzde olduğu gibi gelecekte de küresel ağır sıklet pozisyonunu korumak istiyor. Savunma Bakanlığının hazırladığı bu belge de bu amaç doğrultusundaki bakanlığın ve silahlı kuvvetlerin vizyonunu ortaya koyuyor. Ekonomik krizi yönetmeye çalışan Londra’nın ise bu amaca ulaşabilmek için hem ayırabileceği bütçesi kısıtlı hem de zamanı daralıyor.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu