CHP Eylül 2023’te 100. Yılını kutlamaya hazırlanıyor. Daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasına da giren kurucu umdeler partinin 100 yıllık tarihindeki değişim söyleminin de ana temaları olmuştur. Bu umdeler hiçbir zaman reddedilmeyen ama parti içerisindeki ‘ortodoks’ kanadın parti yönetimine itiraz etmek için bayraklaştırdığı ilkelere dönüşmüş durumda. Bir anlamda bu ilkelerin parti içi hizip hareketleri zuhur ettiği zaman daha fazla gündeme geldiği söylenebilir. Dolayısıyla CHP’deki parti içi mücadele büyük oranda kurucu değerlere bağlı olduğunu iddia eden Ortodoks/muhafazakâr kanat ile partiyi câri ulusal ve uluslararası konjonktüre adapte etme iddiasındaki taraf arasında olmuştur.
Temel Ayrışma Eksenleri
CHP’deki parti içi hizip hareketleri 1950 öncesinde liderliği tartışılmayan İsmet İnönü zamanında bile vardır. Demokrat Parti’nin yükselişine karşı bir hamle olarak İnönü II. Meşrutiyet’in İslâmcı aydınlarından Şemsettin Günaltay’ı Başbakanlığa atayınca şair Behçet Kemal Çağlar gibi isimler buna tepki gösterip istifa etmiş ve bir ‘Kemalist Parti’ kurulacağı iddiaları gündeme gelmiştir. İnönü’nün partideki hakimiyeti sayesinde böyle bir bölünme gerçekleşmemiştir. Yine 1965 seçimlerinde CHP büyük yenilgi alınca seçimden önce partinin öne çıkardığı ortanın solu hareketi günah keçisi ilan edilmiş ve seçimlerden sonra ortanın solu hareketi ile karşıtları arasında parti içi hizip mücadelesi başlamıştır. İnönü bu mücadelede ortanın solu hareketinin lideri Ecevit’i desteklemiş ve ancak Turhan Feyzioğlu liderliğindeki karşı tarafın partiden kopuşunu engelleyememiştir. Ecevit ve hareketini partiyi sola kaydırmakla, CHP’yi sosyalist bir parti yapmaya çalışmakla suçlayan Feyzioğlu ile arkadaşları 1967 yılında Güven Partisi’ni kurmuştur. Benzer bir bölünme 1972’de Ecevit’in genel başkan olması sonrasında da gerçekleşmiş ve parti genel sekreteri Kemal Satır liderliğinde Cumhuriyetçi Parti kurulmuştur. En nihayetinde Güven Partisi ve Cumhuriyetçi Parti Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) adında birleşmiştir. CGP çizgisinin günümüzde büyük oranda Memleket Partisi’nde devam ettiği söylenebilir. Memleket Partisi de CHP’yi Atatürk çizgisinden uzaklaşmakla, Atatürk düşmanlarının partide yükseltilmesiyle itham etmektedir. CGP’nin “Ne Aşırı Sağ, Ne Aşırı Sol: Atatürkçü Yol” sloganı ile Memleket Partisi’nin “Ne Cumhur Ne Millet: Tek Yol Memleket” sloganı arasında da bariz bir benzerlik olduğu görülmektedir.
Dolayısıyla Güven Partisinden Memleket Partisine CHP’deki temel ayrışma ve çatışma noktası kurucu değerlere bağlılık, partinin kurucu çizgiden uzaklaşması gibi temalar üzerinden olmuştur. Ancak 14/28 Mayıs seçimlerinden sonra başlayan CHP’deki değişim tartışması hem muhteva hem de yöntem olarak hayli farklılıklar arz etmektedir. Öncelikle mevcut CHP yönetiminin de kurucu değerlerden ve CHP’yi geleneksel çizgiden uzaklaştırdığı sıkça dile getirilen bir husustur. Nitekim Memleket Partisi bölünmesi kendini bu şekilde meşrulaştırmıştır. Ancak mevcut yönetime değişim çağrısı yapan Ekrem İmamoğlu ekibinin böyle bir argümanla hareket etmediği açıktır. Zira İmamoğlu zaten geleneksel CHP çizgisine uyan bir siyasetçi değildi ve İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerini kazanmasa muhtemelen aday gösterilmesi bile bir hayli tepki toplayacaktı.
İmamoğlu ve ekibinin geleneksel kodlara dönüş gibi bir amaçları olmadığı gibi partiyi hangi programatik/ideolojik çerçeveye oturtmak istedikleri de belli değildir. Bir başka deyişle, mevcut CHP yönetimini değiştirmek isteyenlerin neyi niçin ve neyle değiştirecekleri noktasında bir program ve istikamete sahip olmadığı söylenebilir. Dolayısıyla mevcut değişim tartışması aslında sadece liderliğin değiştirilmesini amaçlamaktan ibarettir. Kuşkusuz Güven ya da Memleket Partisi bölünmelerinde de parti içi liderlik yarışı etkili olmuştur. Ancak bu partiler kendilerini asgari bir ideolojik çerçeve içine oturtmaya çalışmışlardır. Mevcut değişim hareketine öncülük edenlerin bu şekilde asgari bir program oluşturma niyetleri dahi olmadığı görülmektedir.
Yöntem olarak da 14/28 Mayıs sonrası yaşanan tartışmalar farklı bir mecrada seyretmektedir. CHP bir hizip partisi olduğu kadar bir kurultaylar partisidir. Parti içindeki tartışmalar ve özellikle liderliğe karşı meydan okumalar çoğunlukla kurultayda bir neticeye bağlanmıştır. Bu yüzden de CHP Kurultayları çoğunlukla arbedelerin, kavgaların olduğu hadiselere sahne olmuştur. Çok bilinen Deniz Baykal ve Mustafa Sarıgül’ün liderlik için yarıştığı kurultay haricinde 1960 ve ‘70’lerdeki kurultaylarda bile arbedeler eksik olmamıştır. Ancak mevcut değişim tartışmasında parti yönetimini değiştirmek isteyen taraf olarak İmamoğlu ve ekibi daha dolaylı, dolambaçlı bir yol izlemektedir. Yerel seçimlere 9 ay gibi bir süre kalmasına rağmen kurultayın yerel seçimlerden önce yapılması bile kesin değil. Yapılsa bile İmamoğlu’nun aday olacağına dair hiçbir güçlü emare yok. Kemal Kılıçdaroğlu da henüz kendisi adayım demedi ama partim aday gösterecek diyerek adaylığını ilan etmiş oldu. Dolayısıyla hem Kılıçdaroğlu hem de İmamoğlu dolaylı ve dolambaçlı yollarla, adeta ‘kaçak güreşerek’ birbirilerinin hamlelerini ekarte etmeye çalışmaktadır.
Önce Entrika Merkezli Siyaset Değişmeli
Değişim tartışmasını başka bir boyuta taşıyan son hadise ise İmamoğlu’nun parti kurmaylarıyla yaptığı zoom toplantısı oldu. Bu toplantıda söylenenler ya da Kemal Bey’in bu toplantıya tepkisi ve İmamoğlu’nun savunusu dışında önemli bir husus var. CHP’de Kemal Bey’in tartışmalı bir şekilde genel başkanlığa gelmesinden sonra her parti içi mücadele bir şekilde gizli ifşaatlar, gizemli görüşme ve pazarlıklarla yürütülür hale geldi. Bunda da Kemal Bey’in bizzat katkısı olduğunu düşünüyorum. Kendisi genel başkanlığa böyle bir yöntemle geldiği gibi muarızlarına karşı bu yöntemi kullanmaktan da hiç imtina etmedi. 2018 seçimlerinden sonra ortaya atılan “Külliye’ye giden CHP’li” yalanını hemen gerçek olarak benimseyiverdi ve kimlerin gittiğini biliyorum diyerek tartışmaları daha da alevlendirdi. Sonuçta böyle bir şeyin olmadığı ortaya çıktı ve iddiayı ortaya atan gazeteci de özür diledi ancak Kemal Bey hiçbir şey olmamış gibi bu iddiayı bir daha gündeme getirmedi. 14/28 Mayıs seçimlerinden önce de 2018’de partisinden Cumhurbaşkanı adayı gösterdiği Muharrem İnce’ye asparagas belge, haber ve videolarla yüklenilirken eski yol arkadaşı lehine tek bir kelime sarf etmedi. Adeta İnce’nin bu türden etik dışı yöntemlerle yarış dışı kalmasından memnun bir görüntü çizdi. Son olarak, Ümit Özdağ’la yaptığını kabul ettiği, partisinin kurullarından ve ittifak ortaklarından gizli tuttuğu pazarlık bu yöntemin en son örneğidir. Ancak bu yöntemin şimdi kendisine karşı İmamoğlu ve ekibi tarafından uygulanmaya çalışıldığı görülmektedir. İfşa olan zoom toplantısı hem parti liderliğinin hem de muhalif kanadın aslında benzer anlayış ve metotlarla hareket ettiğini göstermektedir.
Şayet CHP’de bir değişim olacaksa öncelikle bu ‘entrika’ siyasetinin değişmesi gerekir. Hem parti içinde hem de partiler arasında ittifaklar, iş birliği olabilir. Ancak CHP uzun süredir ittifak ve iş birliği kavramlarıyla açıklanamayacak parti içi ve dışı angajmanlarla idare edilmeye çalışılmaktadır. Maalesef mevcut yönetime muhalefet edenlerin de bu idare stilini değiştirmek yerine aynı yöntemlerle bir hareket başlatmaya çalıştığı görülmektedir. Bu idare tarzı CHP’nin kurumsal kimliğine zarar verdiği gibi CHP ana muhalefet partisi olduğu için Türk siyasetine de zarar vermektedir. CHP’de değişmesi gereken bir husus varsa öncelikle 2010’lardan itibaren parti yönetimince benimsenen ‘entrika’ siyasetinin değişmesi gerekir. Ancak görünen o ki, böyle bir değişim umudu kısa ve orta vadede pek de imkân dahilinde değildir.