Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen askeri darbe girişiminin üzerinden yedi yıl geçmiş durumda. Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliği ve öncülüğünde darbe girişimini püskürterek hem örgütün hem de onun üzerinden ülkemizde hesap yapanların planlarını çökertti. İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un ifadesiyle söylersek “işgal girişimi” akamete uğratılmış oldu.
Darbe girişiminin destansı bir direnişle püskürtülmesinden ve darbenin devrilmesinden sonraki süreçte Türkiye bir taraftan terörle mücadele ederken diğer taraftan kurumsal reformlara hız verdi. Bu süreçte FETÖ ile mücadele kapsamında önemli adımlar atıldı ve örgütün etki ve eleman kapasitesi olabildiğince daraltılmaya çalışıldı. Siyaset, ekonomi, istihbarat ve sosyoloji üzerindeki yönlendirme girişimlerinin üzerine gidildi ve başarılı sonuçlar elde edildi. Yurtdışına kaçan örgüt üyeleri ve zaten yurt dışında olan örgüt üyeleri ise bir diaspora oluşturma yoluna giderek Türkiye’ye yönelik kindar ve saldırgan yaklaşımlarını yeniden yapılandırmaya başladı. Darbe girişiminin yedinci yılında 15 Temmuz’un sonuçlarına bakıldığında Türk toplumunun Erdoğan’ın liderliğinde bir askeri darbeyi durdurmuş olmasının güçlü bir özgüven aşıladığını görmek mümkündür. Neredeyse her 10 yılda bir askeri darbe veya muhtıra ile yüzleşmek zorunda kalan toplumun kanlı bir darbe girişimini püskürtebilmiş olmasının milli iradenin tecessümü bakımından diğer müdahaleleri yenilgiye uğrattığı bir tablo öne çıkmıştır.
FETÖ tarafından yapılan darbe girişiminin hedefleri açısından sadece FETÖ ile sınırlı bir girişim olmadığı konusunda toplumun hafızasında yer edinmiş olan bu kabul darbenin püskürtmesini ayrıca değerli hale getirmektedir. Milli iradenin direnişi, adeta, Türk siyasal hayatı için darbeler ve muhtıralar bağlamında üretilen vatandaş oy verir ama sonraki bir baskı durumunda iradesine sahip çıkmaz yaklaşımını da tarihin çöp sepetine göndermiş oldu.
Darbe girişiminin püskürtülmesinden sonra siyasette ve dış politikada ortaya çıkan yeni söylem ve dinamikler yerli-milli siyaset paradigması etrafında bir toparlanmanın önünü açmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde AK Parti ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin desteğiyle şekillenen Cumhur İttifakı hem yerli-milli siyasetin temsilcisi konumunda öne çıkmıştır hem de dış politikada ve terörle mücadelede tam bağımsız Türkiye mottosu etrafında hayat bulan bir politikanın uygulanmasına öncülük etmişlerdir. Bu süreçte başta 2017 referandumu olmak üzere Cumhur İttifakı 2018 genel seçimleri, 2019 yerel seçimleri ve 2023 genel seçimlerini kazanarak toplumsal desteğini korumuş ve Türkiye’yi yönetmeye devam etmiştir. Bu seçim süreçlerinde ve seçim dışı zamanlarda ise FETÖ, Cumhur İttifakı’nın rakibi olan siyasi partileri veya aktörleri hem açıktan hem de örtülü şekilde desteklemiştir. Seçim sonuçları tüm bu süreçlerde aynı zamanda kamuoyunda öne çıkartılan FETÖ söylemlerinin, iddialarının ve tezlerinin de yenilgisi olarak kayıtlara geçmiştir. FETÖ söylemleri her seçim döneminde toplum tarafından bir kez daha reddedilmiş ve dışlanmıştır.
FETÖ Tehdidi
Bununla birlikte FETÖ bir problem olarak varlığını korumaktadır ve özellikle yurtdışı yapılanmalarıyla Türkiye karşıtı bir çizgide propaganda yapmaktadır. Dolayısıyla FETÖ sorunsalına bazı başlıklarda dikkat çekmek mümkündür. Birincisi FETÖ Türkiye Cumhuriyeti Devleti için bir tehdit olmayı sürdürmektedir. Yurtdışına kaçan FETÖ üyeleri ve zaten bu ülkelerde yaşayan örgüt unsurları Türkiye aleyhine çalışmalarını devam ettirmektedir. Gerek kendi oluşturdukları medya organları aracılığıyla gerekse Türkiye karşıtı yayınlara verdikleri söylem desteği ile FETÖ üyelerinin aktif konumda oldukları görülmektedir. Türkiye’nin ulusal çıkarlarını ilgilendiren konularda aleyhte bir pozisyonu benimseyen örgüt üyeleri bu anlamda Türkiye karşıtlığını beslemek ve örgütlemek noktasında çaba içindedir. Ayrıca seçim dönemlerinde ve seçim dışı zamanlarda FETÖ propaganda makinesi yalan, iftira ve kurgu içerikler üzerinden hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef almakta hem de Erdoğan karşıtı siyaseti dizayn etmek için operasyonlarını sürdürmektedir. 14-28 Mayıs seçimlerinden önce dolaşıma sokulan dezenformasyon ve kurgu içeriklerinde FETÖ bu anlamda rol oynamıştır.
İkincisi FETÖ’nün toplumsal zeminde yeniden yapılanma çabası içinde olduğuna yönelik emniyet ve istihbarat raporları bulunmaktadır. FETÖ, Türkiye’nin açık toplum yapısı ve demokratik süreçlerinden faydalanarak örgüt üyelerini yeniden bir araya getirme ve yeni üyeler bulma noktasında faaliyet içindedir. Ayrıca farklı siyasi, sivil ve sendikal oluşumların içine karışarak renk değiştirmektedir. Böylece kimliğini gizleyerek toplumsal kutuplaşmayı artırma çabasına girmekte ve nefret dilinin yayılmasına zemin oluşturmaktadır.
Üçüncü noktayı ise doğrudan siyasi partilere sirayet etme girişimleri oluşturmaktadır. Bu anlamda 14-28 Mayıs seçimleri sırasında ve öncesinde muhalif siyaset içinde tartışmalar yaşanmıştır. Dolayısıyla FETÖ üyelerinin siyasi partiler üzerinde etki oluşturabilme kapasitesi devam ettiğini söylemek mümkündür. 14-28 Mayıs seçimlerinden önce medyaya yansıyan içeriklerde FETÖ tarafından yapılan propagandanın izleri görülmektedir. Farklı siyasi partiler bağlamında yoğunlaşan bu propagandanın bazı partiler için insan kaynağı olarak da değerlendirildiği yönünde somut açıklamalar bulunmaktadır. Mesela İYİ Parti İzmir Milletvekili Aytun Çıray vekil listeleri açıklandığında kendi partisine yönelttiği eleştirilerde bulunmuş ve daha öncesinde de Ümit Özdağ partisinden ayrıldığı süreçte bu bağlamda İyi Parti’ye yönelik eleştirel cümleler kurmuştur.
Dördüncü başlık olarak da FETÖ’nün istihbarat örgütlerine ve Türkiye karşıtı diğer terör örgütlerine enformasyon sağlaması ve onlarla iş birliği yapmasına vurgu yapılabilir. FETÖ üyeleri yurtdışında böylesi unsurlarla ortak hareket etmekte ve savunma sanayiinden kalkınma hamlelerine, enerji politikalarından turizm hareketliliğine uzanan pek çok alanda Türkiye’ye yönelik düşmanlığını devam ettirmektedir.
Beşinci başlık olarak da FETÖ tarafından Türkiye’ye sosyolojik zeminde verilen zarardan bahsedilebilir. FETÖ esasında aralarında seküler-sol-Alevi kesimlerinde olduğu tüm sosyolojik gruplar ve kesimlerde örgütlenmesine ve bu yapılara sızmasına rağmen ağırlıklı olarak muhafazakâr-milliyetçi kesimin bir kısmını perde olarak kullanmış ve taban bazında bu yönünü öne çıkartarak kamusallık kazanmıştır.
FETÖ tarafından 7 Şubat 2012 tarihinde girişilen MİT operasyonu, 17-25 Aralık 2023 yargı üzerinden hükümete darbe girişimi, 2015’te MİT tırlarına yönelik yapılan operasyon ve 15 Temmuz darbe girişimi ve başta Taksim Gezi Parkı olayları ile PKK Hendek terörü olmak üzere pek çok olaydaki doğrudan ve dolaylı izler FETÖ ile anılan cürümler arasında yer almaktadır. FETÖ bu cürümleri işlerken kendini perdelediği sosyolojik kesime büyük bir zarar vererek bir taraftan onları peşinden sürükleme politikasını tercih etmiş diğer taraftan bu insanların yaşadığı problemleri bir paravan olarak kullanarak onların sorunları üzerinden kendine güç devşirme yoluna girmiştir. Dolayısıyla bu bağlamda ortaya çıkan hasarın varlığı büyük ölçüde devam etmekte ve bu sosyolojik kesimlerin-tabanın rehabilitasyonu noktasında bir sorun varlığını korumaktadır. Kuşkusuz bu başlıkları artırmak mümkündür.
İletişim Başkanlığı’nın Kamu Diplomasisi
Sonuçta FETÖ tarafından 15 Temmuz 2016 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki siyasi yönetime karşı yapılan askeri darbe girişiminin üzerinden yedi yıl geçmiş ve Türkiye FETÖ ile mücadele konusunda önemli bir mesafe almıştır. FETÖ’nün Türkiye’deki yapılanması çökertilmiş ve hareket kabiliyeti sınırlandırılmıştır. Bununla birlikte FETÖ yurtdışı yapılanması başta olmak üzere yukarıda değinilen başlıklarda (2016 öncesine göre daha zayıf da olsa) sorun oluşturmaya devam etmektedir. Bu yüzden FETÖ konusunda adli, askeri, istihbari ve sosyolojik düzlemde mücadelenin devam etmesi ve nihai hedefler bakımından yeni değerlendirmelerin yapılması gerekmektedir.
Kamu diplomasisi kapsamında Türkiye tarafından farklı ülkelerde FETÖ’nün ne olduğunun ve nasıl bir karanlık örgüt olduğunun anlatılması konusunda yapılan faaliyetler bu anlamda yeni sürecin önemli parçalarından birini oluşturmaktadır. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından her yıl 15 Temmuz tarihlerinde ve sair zamanlarda gerek ülke içinde gerekse ülke dışında gerçekleştirilen stratejik iletişim çalışmaları belirgin bir etki kapasitesine sahiptir. Londra’dan Brüksel’e, Paris’ten Washington’a, Berlin’den Saraybosna’ya ve diğer başkentlere uzanan bir diplomatik izlekte İletişim Başkanlığı, FETÖ’nin açık toplumlar ve demokrasiler için oluşturduğu tehdidin büyüklüğünü anlatmaktadır. Bu etkinliklerin ortaya koyduğu söylem üretimi kamusal entelektüeller, gazeteciler ve siyasi aktörler için önemli bir farkındalık oluşturmaktadır.
[Prof. Dr. Yusuf Özkır, Türkiye Araştırmaları Vakfı Kıdemli Araştırmacısıdır.]