Din, Özgürlük ve Provokasyon

Avrupa’da Kutsal Metinlere Yönelik Saldırılar

İnsan hakları, din, inanç ve fikir özgürlüğü gibi ilkelerin Avrupa’daki modern düşünce sisteminin temelini oluşturduğu ifade edilse de Avrupa tarihinin arka planı farklı din mensuplarına yönelik karşıtlığın, kitap ve eserlerine yönelik saldırıların, yok edilen kütüphanelerin sayısız örnekleriyle doludur. Avrupa’da yakılan ve yok edilen kitaplar günümüze ulaşamasa da yaşanılan kayıplar tarihin belleğinde hep var olacaktır. Hâlbuki kitap, onu üreten toplumun tarihi, kültürü, yaşanmışlıkları ve tecrübesi olmakla birlikte o toplumu oluşturan bireylere kimlik de kazandırmaktadır. Dolayısıyla edebî eserlere yönelik her saldırı onu üreten toplumun tarihiyle olan bağını kopartmakta, geleceği şekillendirme gücünü yok etmektedir.

Avrupa’da kitaplara yönelik saldırılar asırlardan beri var olmuştur. Roma Kilisesi başta olmak üzere Avrupa’daki otorite sahibi olan her kişi ve kurum, farklı inanç mensuplarına ait kitaplara müdahale etmekten, toplamaktan ve şehir meydanlarında yakmaktan geri durmamıştır. Genellikle Yahudilere ve Müslümanlara ait eserlere yapılan bu saldırılar Katolik otoriteyi korumak ve inananların ruhlarını her türlü “sapkın” fikirden korumak gerekçesiyle gerçekleştirilmiştir.

Kitapların yakılarak yok edilmesi, Orta Çağ’da suçlanan insanların yakılması ile birlikte düşünülmesi gereken bir konudur. Yakma eylemi bu dönemde öne çıkan cezalandırma yöntemlerinden birisi olmakla birlikte aynı zamanda bir ritüel ve tören haline de gelmiştir. Çoğu zaman kutsal kabul edilen harflerin kitaplardaki şeytani içerikte hapsolduğunu, yakma hadisesiyle sapkın ifadelerin yok edildiğini ve harflerin ancak bu şekilde serbest kaldığını belirtmişlerdir. İleri sürülen bu yaklaşım, “heretik” suçlamasıyla engizisyon tarafından yargılanan insanların ancak yakılmasıyla ruhlarının kurtuluşa erebileceğini ileri süren ve yüzlerce yıl boyunca bunu uygulamaktan vazgeçmeyen kilise yetkililerinin tutumuyla aynıdır. Yakma hadisesi kalabalıkların arasında gerçekleştirilmiş, suçlanan unsurun yakılması toplumun arınma töreni haline getirilmiştir. Kitapların yakılması ise farklı bir anlam daha kazanmıştır. Özellikle dini metinlere yönelik yakma eylemleri ile o din mensuplarına da büyük bir tehditte bulunulmuştur: “İnandığınız ve önemli gördüğünüz bu fikirler ancak yakılmaya değerdir. Bu fikirleri zihninizde ve inanç dünyanızda taşıdığınız müddetçe siz de bundan başka bir karşılığa sahip değilsiniz!”

İsveç’te Kurban Bayramı’nın ilk gününde yaşanan Kur’an-ı Kerim’e yönelik saldırı, Avrupa’da on altıncı yüzyılda doruk noktasına ulaşan Yahudilere ve onların kutsal metinlerine yönelik saldırıların biçim değiştirmiş hali olarak karşımızda durmaktadır. 1500’lü yıllarda Avrupa’daki çeşitli ülkelerde dağınık şekilde yaşayan topluluklardan birisi Yahudiler olmuştur. Bu dönem içerisinde çatışma ve gerilimin merkezinde sadece insanlar olmamış aynı zamanda onların kutsal ve dini metinleri ile kültürel birikimine de saldırıda bulunulmuştur. 1497’de Portekiz’den sürülen Rabbi Avraham Saba adlı bir Yahudinin aşağıdaki ifadeleri oldukça dikkat çekicidir:

“Portekiz’deki tüm Yahudilere Kral Emanuel tarafından belli bir süre içinde ülkeyi terk etmeleri emredildi. Kral, kız ve erkek çocuklarının vaftiz ve Hıristiyan eğitimi için ebeveynlerinden koparılmasını ve ardından sinagoglarımızdan mahrum bırakılmamızı emrettikten sonra tüm kitaplarımıza da el konulacağını belirtti. Bu yüzden kraliyet kararnamesine itaat etmek için tüm kitaplarımı Porto şehrine getirdim. Ama yine de kendi hazırladığım bazı eserleri saklayarak yanımda taşıdım… Ama Lizbon’a vardığımda bazı Yahudiler gelerek bana bir kitapla bulunabilecek her Yahudi’nin ölümle cezalandırılacağının topluluğa ilan edildiğini söylediler. Bu yüzden, şehre girmeden hemen önce iki kişiyle bir ağacının kökleri arasına bir çukur kazdık ve son kitapları da oraya gömdük.”

Avrupa’da yaşanan önemli olaylardan birisi 1553-1554 yıllarında Yahudi kutsal metinleri arasında bulunan ve Yahudiler tarafından “vahiy” olarak kabul edilen Talmudların toplatılarak yakılması ve bu kitapların yüzlerce yıl boyunca yasaklanması olmuştur. Çoğu zaman Yahudilikten Hıristiyanlığa geçen kişilerin yapmış oldukları şikayet ve provakatif hareketler sonucunda yetki ve otorite sahibi makamlar, yönlerini Talmudlara çevirmiş ve on binlerce cilt toplatılarak genellikle Yahudilerin kutsal günlerinde ve onların gözü önünde yakılmıştır. Bununla ilgili olarak aynı dönem içerisinde yazılan İbranice eserlerden birisinde aşağıdaki ifadeler kullanılmaktadır:

“O günlerde aramızdan bazı alçaklar, Tevrat’a karşı doğru olmayan şeyler isnat ettiler. Papa Julius’un önünde Talmud’a kötü bir iftirada bulundular: ‘Yahudilerin elinde Talmud isimli bir kitap bulunmaktadır ve yasaları diğer milletlerden farklıdır. Bu kitapta Mesihinize karşı iftiralar yer almaktadır. Buna katlanarak onları rahat bırakması Papa’ya yakışmaz.’ Julius çok sinirlendi, öfkesi alevlendi ve ‘Hepsini toplayarak yakın.’ dedi. Emirleri dudaklarından çıkar çıkmaz memurlar büyük bir telaşla oradan ayrıldılar. Yahudilerin evlerine aradılar, kitapları topladılar ve onları şehrin sokaklarına attılar. Şabat günü, 5314 (1553) yılında, Roş ha-Şana’da Talmudların tamamını yaktılar…”

Avrupa’da kitapların yakılmasıyla birlikte üniversiteler, kraliyet makamları, Roma Kilisesi ve kiliseye bağlı ayrı kurullar tarafından yasaklı kitap listeleri oluşturulmuştur. 1551’de İspanyol Engizisyonu’nun kullanımı için hazırlanan Valladolid İndeksi’nde yer alan yasaklı kitaplardan birisi ise Kur’an-ı Kerim’dir. On altıncı yüzyılda bütün bunlar yaşanmış olmasına rağmen ne yazık ki günümüz Avrupa’sında da benzer tutumların sürdürüldüğünü görmekteyiz. Kurban Bayramı’nın ilk gününde İsveç’in başkenti Stockholm’de Salwan Momika isimli Irak asıllı bir kişi tarafından Stockholm Camisi önünde polis koruması altında Kur’an-ı Kerim’in yakıldığına şahit olduk. Üstelik bu hadise, İsveç’te Kur’an-ı Kerime yönelik ilk saldırı da değil. Rasmus Paludan da Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği yakınlarında ve İsveç’teki farklı şehirlerde Kur’an-ı Kerim’e yönelik benzer saldırılarda bulunmuştu. Paludan, İsveç’teki provakatif faaliyetlerinin alanını da genişletmeye çalışmıştı. Ramazan ayının ilk gününde İngiltere’de Kur’an-ı Kerim’e yönelik benzer bir saldırı planlamış fakat amacını gerçekleştirememişti. Bütün bu yaşananlar Modern dönem Avrupa’sında merkezi önem taşıdığı söylenen din, inanç ve fikir özgürlüğüne yönelik en büyük saldırı olduğu gibi son yıllarda gözlemlenen İslam karşıtlığının da belirgin örneklerinden birisi olmuştur. Binlerce Talmud cildi, on altıncı yüzyıl Avrupa’sında, engizisyon ve resmi yetkililerin Yahudi karşıtı motivasyonlarıyla, Yahudi kutsal günlerinde ve Yahudilerin gözleri önünde defalarca yakılmıştır. Günümüz Avrupa’sında ise Müslümanların kutsal günlerinde ve bütün bir İslam aleminin karşısında, İslam karşıtı söylemlerle, mahkeme kararları ve polis gözetiminde Kur’an-ı Kerim’e yönelik peş peşe saldırılar gerçekleşmektedir. Beş asır önce Hıristiyan inancını muhafaza etmek gayesiyle gerçekleşen bu uygulamaların günümüzde ifade ve eylem özgürlüğü adı altında sürdürülmesi dikkat çekicidir. Birbirine zıt iki gerekçeyle ortaya çıkan kutsal metinlere yönelik bu saldırılar, Avrupa’da farklı din mensuplarına yönelik tahammülsüzlüğün aşırı fakat sıradanlaştırılan örneklerinden birisidir. Günümüzde yaşanan bu provakatif eylemlere ilk ve en sert tepkiyi göstermesi gerekenler ise modern Avrupa’nın fikri temellerini savunanlar ve bu temeller üzerine şekillenen kurum ve organizasyonlar olmalıdır.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu