Mayıs 2023 Türkiye’de yoğun seçim tartışmalarına sahne olurken haziran ayının başı itibariyle yeni yönetim kolları sıvayarak işbaşı yaptı. Milletvekillerinin 2 Haziran’da mecliste yemin ederek göreve başlamasını takiben 3 Haziran akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yeni kabineyi açıkladı. 2 gün sonra 5 Haziran’da Cumhurbaşkanı Erdoğan Genelkurmay Başkanı ve MİT Başkanı gibi önemli görevler için yeni isimleri belirlerken bazı üniversitelere rektör atamaktan da geri durmadı. Bu durum seçim gündeminin bütün ağırlığına rağmen meclisin çalışmaya başlaması, bakanların belirlenmesi ve devir teslimin gerçekleşmesi Türkiye’de hükümet sisteminin yönetim istikrarının sağlanmasına ve karar alma süreçlerinin kısalmasına yadsınamaz bir katkı sunduğunu gösteriyor. Buradan hareketle Türkiye’nin yeni hükümet sisteminde parlamenter sistemin bahsi geçen manada tüm arızalarını ortadan kaldırarak herhangi bir yönetim boşluğuna izin vermeyen bir yönetim anlayışına kavuştuğu gözlemlenmektedir.
2023 seçimleri Türkiye siyasi tarihi açısından pek çok ilki de beraberinde getirdi. 2019 yerel seçimlerinde tohumu atılan ve bu seçim döneminde serpilen seçim ittifakları meselesi ülke gündeminin ana taşıyıcısı haline geldi. Toplamda beş farklı seçim ittifakı seçimlerde boy göstermek için seçmen pusulasındaki yerini aldı. Bu kapsamda Cumhur ve Millet ittifakları ön plana çıkan iki ittifak olarak dikkat çekti. Propaganda sürecinde Cumhur ittifakı bileşenleri yerlilik ve millilik vurgusu yaparak ‘’Türkiye Yüzyılı’’ sloganını seçmenle paylaştı. Buna karşılık Millet ittifakı en temelde ‘’Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Dönüş’’ sloganı ile Türkiye’nin sorunlarını çözeceğini vadetti. Cumhur ittifakı yerli üretim, yerli ve milli savunma sanayii ve ortak bir kimlik inşası için adım atarken Millet ittifakı ise en temelde sınırları net olmayan ve oldukça muğlak bir ifadeyle eskiye dönüşü yani parlamenter sistemi işaret etti.
Millet ittifakının parlamenter sistemin tüm arızalarına rağmen böyle bir vizyon ortaya koyması demokratik sistem açısından oldukça manidardır. Bunun arkasında yatan sebepler arasında Millet ittifakından herhangi bir partinin bu sistemde tek başına iktidar olma şansının olmaması gösterilebilir. Parlamenter sistemin koalisyona açık doğası belirli bir oy oranını geçemeyen partiler açısından cazip görüldüğü söylenebilir. Yoksa güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş vizyonunun Türkiye’nin ortak hafızasındaki karşılığı yönetim krizi, istikrarsızlık ve güven kaybından başka bir şey değildir. Açıkçası Millet ittifakı bileşenleri açısından Cumhurbaşkanlığı sisteminin getirdiği tüm avantajları bir kenara bırakarak eskiye dönüşü savunmanın gerekçeleri konusunda büyük bir boşluk görülmektedir. Millet ittifakının İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener üzerinden Cumhurbaşkanı adayı belirleme sürecinde yaşadığı krizler, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanları’nın da muhtemel Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak ittifaka dahil edilmesi bahsi geçen vizyonun aslında ölü doğduğunu da göstermektedir.
Halbuki Türkiye’deki yeni hükümet sistemin en öne çıkan özelliği yasama üstünlüğünün kabul edilmiş olmasıdır. Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri (CK) alanının sınırlı tutulması, CK’ların kanun yoluyla feshedilebilmesi, CK-kanun ihtilafında kanunun galebe çalması ve yürütmeye yetki devrinin olmaması meclisin önemini göstermektedir. Ayrıca Cumhurbaşkanı’na da sınırlı bir veto yetkisi verilmektedir. Meclisin üye tam sayısının yarısından bir fazlası veto yetkisini aşmak için gerekli sayıdır. İkinci olarak yürütmenin daha etkili hale geldiği de görülmektedir. Yürütme kendi faaliyet alanında hızlı kararlar alarak herhangi bir yönetim ve istikrar krizine mahal vermemektedir. Bakanları belirlenmesi ve üst düzey bürokratların atanması meselesi başlı başına hızlı karar alma sürecine katkıda bulunmaktadır. Yasama ve yürütme süreçlerinde sistemin tıkanması durumunda kilit açıcı mekanizmalar da sistemin içerisine yerleştirilmiştir. Son olarak Cumhurbaşkanı’nın doğrudan halk tarafından seçilmesi de meşruiyet tartışmalarını rafa kaldırmaktadır. Sonuç olarak yeni hükümet sisteminin tüm bu avantajları parlamenter sistemin herhangi bir versiyonun Türkiye’nin güncel şartları karşısında işlevsiz kaldığını anlatmaktadır. 2018’den itibaren Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında özellikle güvenlik ve terör meselelerinde sistemin hızlı ve etkili karar almadaki avantajları toplum tarafından satın alındığı görülmektedir. Yeni sistemin yasama ve yürütme açısından herhangi bir tıkanmaya maruz kalmaması da benzer anlamda bir katkı sağlamaktadır.
2023 seçimlerinin ikinci tura kalması da seçim ittifakları ve vaatlerinden sonra Türk demokrasi tarihi açısından bir ilk olarak kayıtlara geçmiştir. Parlamenter sistem dönemlerinde sıklıkla hükümet krizlerine ve erken seçim süreçlerine maruz kalan seçmenin sahip olduğu sandık tecrübesine rağmen ikinci tur meselesi ülke gündeminde yoğun şekilde yer almıştır. Bu şartlar altında seçmen 28 Mayıs’ta ilk tura benzer bir yoğunlukta sandığa giderek Recep Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı olarak seçmiştir. Seçmenin her iki tura da yoğun ilgi göstermesi Türkiye’de sandığın milletin irade beyanında en önemli araç olduğunu bir kez daha teyit etmiştir. Ayrıca Memleket Partisi Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin şantaj ve baskıyla adaylıktan el çektirilmesi, Ata ittifakının Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan ile ittifakın en büyük partisi Zafer Partisi liderinin farklı adaylara destek vermesi Türkiye’de seçmenin büyük çoğunluğunun sağduyusunu ve süreçlere nasıl makul bir zaviyeden yaklaştığını da göstermektedir. Hülasa Millet ittifakı bütün bileşenlerine ve aldığı dış desteğe rağmen seçimde hüsrana uğrarken Cumhur ittifakı hem mecliste çoğunluğu elde etti hem de Recep Tayyip Erdoğan’ı yeniden iktidara taşımayı başardı.
Seçimler Bize Ne Gösterdi?
2023 seçimlerinde Türkiye’de seçmenin büyük çoğunluğunun güçlendirilmiş parlamenter siteme dönüş vizyonunu satın almadığını gördük. Seçmenin millilik ve yerlilik vurgusu etrafında kenetlendiğini ve istikrar istediğini gördük. Seçmenin ayrıca milli güvenlik ve terör meselelerinde hassasiyet gösterdiğini de gördük. Terör örgütünün uzantılarıyla iş tutanları, FETÖ gibi dış destekli terör örgütlerine bu toplumun asla müsamaha göstermeyeceğini de gördük. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yüzde 52,18’lik oy oranıyla 28 milyona yakın seçmenin desteğini alması bunu teyit ediyor.