Matematik ve Sosyoloji Arasında İkinci Tur Seçim

Yüksek Seçim Kurulu, 14 Mayıs 2023 tarihinde gerçekleşen ilk tur seçimde Cumhur İttifakı adayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın %49,52; Millet İttifakı adayı Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun %44,88; Ata İttifakı adayı Sinan Oğan’ın %5,17 ve Muharrem İnce’nin %0,43 oranında oy aldığını ilan etti. 28 Mayıs 2023 tarihinde cumhurbaşkanlığı için ikinci tur seçimin yapılacağı belli olduğundan beri kesin olmayan sonuçlara göre ortaya çıkan oranlar üzerinden pek çok hesap yapıldı ve yapılıyor. Bu hesaplar, genelde Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu dışındaki adayların toplam oyları ve seçime katılmayan seçmenlerin katılması varsayımı üzerinden ve dört işlem arasından sadece toplamaya başvurularak kurgulanıyor.

İlk turdan sonra Millet İttifakı mensubu siyasetçilerin bir kısmı, Sinan Oğan’a ve Muharrem İnce’ye oy verenlerin blok halde kendilerini desteklemeleri durumunda seçimi kazanacaklarını düşündü. Öyle ki 15 Mayıs 2023 tarihinden itibaren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasi söylemleri bu kesimin hoşuna gidecek ve onların desteğini alacak şekilde değişti. Bu hesabın matematikte bir karşılığı olabilir. Son seçimde oy kullanan herkes yine sandığa giderse, Tayyip Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu’na oy verenler yine ilk tercihlerindeki gibi hareket ederse ve Sinan Oğan ile Muharrem İnce’ye oy verenlerin hepsi Kemal Kılıçdaroğlu’na oy verirse %50,48’lik bir oya ulaşılabilir. Hatta bu hesabı yapanlara göre ilk turda oy kullanmayanlar da ikinci turda seçime katılırsa bu oran daha da yükselebilir. Kâğıt üzerinde ya da kâğıda ihtiyaç duymadan zihinden matematik işlemi yaparak bu şekilde sonuçlar çıkarılabilir. Ancak ölçülebilir verilerden çokça faydalanmasına, nicel metot ve teknikleri kullanmasına rağmen sosyoloji, toplumun farklı kesimlerinin belli bir siyasi ittifakı desteklemek için bir araya gelmelerinin sadece toplama işlemiyle analiz edilemeyeceğini ve öngörülemeyen çıkarma işlemlerine de açık olabileceğini göz önünde bulundurmayı gerektirir. Bu nedenle analiz yaparken toplumsal gerçekliğin çok yönlü ve beklenmedik sonuçlara açıklığını dikkate almak yerinde olacaktır.

Seçimin son haftasında Sinan Oğan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ da Kemal Kılıçdaroğlu’na destek vereceklerini açıkladılar. Bu destekler, seçimlerde Ata İttifakı’nı ve Sinan Oğan’ı destekleyen seçmenin bölünmesine ya da oyların belli oranlarda iki aday arasında dağılmasına sebep olabilir mi? Öncelikle Sinan Oğan’ın oyları Ata İttifakı’nın oylarından daha fazladır. Ancak bu seçmen kitlesi belli ortak hassasiyetlere sahip olsa bile homojen bir kitle değildir. Bu grupta Zafer Partisi’ne oy verenler bulunduğu gibi Milliyetçi Hareket Partisi’ne ve İyi Parti’ye oy verenlerin de bulunduğu tahmin edilebilir. Sonuçta ilk turda Sinan Oğan’a oy verenler, Tayyip Erdoğan’ı ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemeyerek onlara karşı bir siyasi tavır sergilemişlerdir. Bu kesimin, iki aday seçeneğinde kendi duruş yerine göre adaylardan birine oy verme ya da her ikisine de oy vermeme gibi alternatifleri devam etmektedir. Bu nedenle toplama ya da çıkarma işlemlerinin ötesinde yeni durum ve yeni alternatifler üzerinden seçmen eğilimlerinin ortaya çıkacağı tahmin edilebilir. Hatta Sinan Oğan’ın ve Ümit Özdağ’ın farklı adaylara destek açıklamalarından sonra daha önce o adayları destekleyenlerin tercihlerine olumlu ya da olumsuz etki edecek yeni durumlar da ortaya çıkabilir. Özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun HDP’nin yüksek oy aldığı yerlerde çok yüksek oy aldığı düşünülürse, Ümit Özdağ’ın desteğinin bu kesimde nasıl bir kabulle karşılanacağı öngörülemeyecek yönlere sahiptir. Üstelik HDP ve Yeşil Sol Parti yetkililerinin ikinci turda Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerine dair açıklamalarına rağmen seçmen tabanındaki tercihlerde bazı sürprizlerle karşılaşılabilir.

Seçimin bir referandum olduğu, asıl şimdi başladığı gibi ifadeler de ikinci tur öncesinde sıkça dile getirilmiştir. Sıfırdan başlamak, dolayısıyla adaylar arası yarışı aynı çizgiden başlatmak için de matematiğe başvurulmuştur. İlk tur sonuçlarına göre Recep Tayyip Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki fark %4,64’tür. İlk turda daha fazla oy alan adayın psikolojik bir üstünlük elde edeceği tahmin ediliyordu. Hatta anket şirketlerinin çok büyük bir kısmı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Tayyip Erdoğan’dan fazla oy alacağını ve Muharrem İnce’nin cumhurbaşkanı adaylığından çekilmesi sonrasında ilk turda seçimi kazanabileceğini de ilan etmişlerdi. Uzun yıllar sonra Cumhur İttifakı karşısındaki muhalif ittifaklarda ve partilerde seçimi kazanabileceklerine dair bir ümit de doğmuştu. Ancak ilk tur seçimler, muhalefetin beklediği gibi sonuçlanmadı. Psikolojik üstünlük sağlanamadığı gibi arada kapanması gereken ciddi bir fark da oluştu. Hatta mağlubiyetin oluşturduğu yeni psikolojik durum, bazı muhaliflerin söylemlerinde nefrete dayanan bir şiddete bile dönüştü.

Seçimin ilk turundan sonra yaşananlara bağlı olarak son iki haftada Recep Tayyip Erdoğan’a destek veren insanların desteklerini geri çekmelerini gerektirecek bir durum ortaya çıkıp çıkmadığı sorusu üzerine düşünülebilir. Aynı soruyu Kemal Kılıçdaroğlu için de sormak gerekir. Sonuçta ikinci tur seçime doğru söylem değişikliğine giden ve ciddi bir risk alan Kemal Kılıçdaroğlu olmuştur. Aldığı bu risk, diğer adaylara oy verenlerin desteğini almaya ve kararsız ya da sandığa gitmeyen seçmeni oy vermeye ikna edebilir mi? Yine bu siyasi söylem değişikliği, Tayyip Erdoğan’ı destekleyen seçmenlerin bir kısmının “yanlış yapmışım, şu iki haftada Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vermek için ikna oldum” demelerine sebep olmuş mudur? Risk, olağan durumu olağanüstüne çevirebilir ve kazandırabileceği gibi kaybı da arttırabilir. Bu soruların cevaplarını ve riskin sonuçlarını seçim sonuçları gösterecek.

28 Mayıs Pazar günü akşamı belli olacak seçim sonuçları, elbette sadece son iki hafta yaşananlar üzerinden anlaşılamaz. İlk tur sonuçları, toplumsal hafızanın tarihten gelen bazı kodlarını görmezden gelmenin partilere ve adaylara maliyetleri olabileceğini açıkça göstermiştir. Seçmen davranışının iki hafta gibi kısa bir sürede büyük değişiklikler göstermesi beklenen bir durum değildir. Yine karşımıza adayların aldıkları oylara göre rakamlar ve yüzdelik oranlar çıkacak. Ancak bu rakamlar ve oranlar, toplumsal gerçekliğin kendi çeşitliliğine göre farklılaşan eğilimlerin oy verme davranışına yansımasının gösterenleri olacak ve bu şekilde yorumlanacak. Ancak meselenin toplama işlemine bağlı olmadığı ve matematiğin ötesinde anlaşılabileceği öngörülebilir bir durumdur. Öngörülemeyen durumlar olabilir mi? Elbette bu ihtiyat payını bırakmak gerekir. Ancak bütün yaşananların kendi gerçeklik sınırları içinde ve kendi mantığında kabul edilip edilmeyeceğini ve toplumsal kesimlerin kendi hafızalarını bütünüyle yok saymayacaklarını da ayrıca hesap etmek gerekir. Sonuçta sadece matematik hesaplarını değil sosyolojik hesapları da göz önünde bulundurmak gerekir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu