Afrika Yapbozu Denkleminde Sudan

Coğrafi olarak Afrika’nın yüzölçümü bakımından en büyük ülkelerinden biri olan Sudan, son yıllarda darbelerin, darbe girişimlerinin ve protestoların gündem olduğu bir ülke konumuna geldi. 2010 yılında 50 yıla yakın bir iç karışıklık sonucu Sudan ve Güney Sudan olarak ikiye ayrılan ülke, Güney Sudan’ın bağımsız bir devlet olarak ayrılmasından önce Afrika kıtasının en büyük ülkesi konumundaydı.

Tarihsel bugün yerleşik olarak halen hayatlarını Mısır’ın güneyinde ve Sudan’ın kuzeyinde sürdüren ve Nubiler olarak bilinen etnik grubun ülkenin en eski topluluğu olduğu bilinmektedir. Özellikle Asfan bölgesinde etkin olan Nubiler ve zamanın Sudan halkı İslam’la Hz. Osman döneminde fetihler aracılığı ile tanışmışlardır. Miladi 650’li yıllarda başlayan Müslüman idaresi bölgede etkinliğini her zaman hissettiren Kuşî, Nûbya, Makurra, Nobatya, Alova, Func, Sinnar, Darfur sultanlıkları ile bölgeye dışarıdan hakim olmaya çalışan diğer otoritelerle mücadele ile birlikte 17. Yüzyılın ortalarına kadar devam etmiştir. Mısır’da hakimiyet süren Memluklerin 1517 yılında bölgeyi Osmanlıya bırakması neticesinde Sudan, İngilizlerin bölgeye egemen  olduğu 1899 yılına kadar Türk hakimiyeti altında idare edilmiştir.

Sudan, 1956 yılında İngiltere’den kazanılan bağımsızlıktan günümüze kadar halkın demokratik yönetim talepleri ve askeri darbeler arasında geçişkenlik yaşanan siyasi tarihe sahip bir ülke. Zengin yeraltı kaynakları ve Nil nehrinin getirdiği stratejik konumu itibari ile her zaman cazip bir coğrafi alan ülke, günümüzde de halen bu jeo-politik konumu itibari ile önemini korumaya devam etmektedir. Kızıldeniz’e ve dolayısı ile başta Suudi Arabistan olmak üzere körfez ülkelerine, Mısır, Libya, Çad ve Etiyopya gibi bölgede etkin olan sınır komşularına sahip olması da Sudan’a siyasi ekonomik ve coğrafi yeni anlamlar yüklemektedir.

Bunun haricinde bölgenin eski ve hamileri arasında yaşanan çekişmeler Sudan’ın bugünü de şekillendirme amaçlı tarihsel seyirden çok farklı görünmüyor. Mısır ve Sudan’da uzun yıllar etkin olan İngiltere, Sudan’da sekteye uğrayan hakimiyetini Güney Sudan’ın bağımsızlığını destekleyerek bir nebze olsun  unuturken bölgede halen etkin olan bir şekilde varlığını hissettirmektedir. Kuzey Afrika’da son yıllarda oldukça etkin olan körfez ülkelerinin lokomotifi sayılabilecek Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ise halen bölgede daha etkin olabilmek için ciddi kaynak aktaran ülkeler.

Amerika Birleşik Devletlerinin girişimi ile küresel teröre destek verdiği  gerekçe gösterilerek 1996 yılında Sudan’a uygulanan ekonomik ambargo 27 yıl sürerek ülkenin fakirleşmesinde başat rol oynadı. Ömer El Beşir’in askeri darbe ile başa geldiği 1989’dan 2019 yılına kadar 30 yıllık yönetimi halk ayaklanması ile sonlanırken, sürecin 2010 yılında Tunus’ta başlayan ve Cezayir, Libya, Mısır ve Suriye’ye sirayet eden Arap Baharı ile ilişkilendirilmesi tesadüfi bir çıkarım değildir.

Sudan’da son yıllarda devam eden ve bugünlerde iç savaş mı çıkacak sorularını akıllara getiren gelişmeleri yukarıda ifade edilen bağlamlar dışında değerlendirmek mümkün değildir. Yıllardır Güney Sudan ve Darfur krizlerinin ve her an başlaması muhtemel iç savaşın eşiğinde olan bir ülkenin ekonomik sıkıntıdan dolayı halk ayaklanması ile karşı karşıya kalması muhtemel bir gelişme olarak görülebilir. Ancak 27 yıllık ambargonun kalkması ve ardından Ömer El Beşir idaresindeki darbeci bir yönetimden demokratik bir yönetime geçme girişimleri, halkın maruz kaldığı bu ekonomik ve siyasi bunalımdan kurutulmada bir çıkış yolu olarak  görülmekteydi. Bugün Sudan’da yaşanan iç karışıklıklar gerek bölge gerekse Sudan özelindeki yeni toplumsal ve siyasi rahatlama sürecinin önündeki planlı bir engel mekanizması olarak algılanmalıdır.

Bugünlerde Neler Yaşanıyor?

Sudan, bağımsızlık tarihi olan 1956’danitibaren 3 askeri darbe, 8 darbe girişimi ve 3 halk ayaklanması sonrası yönetim değişikliği ile Afrika’da en fazla darbe ve darbe girişimin yaşandığı bir ülke.

Darbeyle başa gelen El Beşir’in 30 yıllık iktidarının 2019 yılında halk ayaklanması sonucu yıkılmasının ardından, Sudan ordusundan üyeler ve sivil katılımcıların da olduğu geçiş dönemi Egemenlik Konseyi kuruldu. Konseyin amacı ülke içerisinde başka bir karışıklık çıkmadan 2 yıl içerisinde demokratik ve sivil bir yönetime geçmek ve en geç 2023 yılı temmuz ayında demokratik seçimleri yapmaktı.

Demokratik Seçim Yolunda İç Hesaplaşma

Egemenlik Konseyi Başkanı ve Sudan ordusunun komutanı Abdülfettah el-Burhan bu çatışmada devletin resmi ordusunun başındaki isim. Çatışmanın diğer ayağında ise yine egemenlik konseyinin başkan yardımcısı Muhammed Hamdan Degalu (Hamedti) resmi orduya sonradan eklemlenen milis kuvvetlerin komutanı. Bu iki komutan arasında yaşanan çatışma esasen sadece son haftalarda Sudan’da yaşanan krizin bir sonucu değil. Sudan ordusuna karşı mücadele eden Hamedti komutasındaki Hızlı Destek Kuvvetleri isimli oluşumun geçmişi ve Sudan ordusuna katılışı bugün yaşananlara yönelik ipuçları barındırmaktadır.

Sudan’ın Darfur eyaletinde farklı etnik grupların ayrımcılık nedeniyle silahlanıp iç savaşa sebep oldukları 2003 yılındaki ayaklanmaya karşı yerel halk tarafından oluşturulan milis grup Cancavid’ler bugün söz konusu olan Hızlı Destek Kuvvetlerinin altyapısını oluşturmuştur. Darfur bölgesinde baş gösteren ve 300 bin kişin ölümü ve milyonlarca kişinin yerinden olmasıyla sonuçlanan karışıklıkta Cancavid milisleri dönemin Devlet Başkanı Ömer El Beşir’den de destek alarak uluslararası camianın soykırım suçlamalarına neden olacak eylemlerde bulunmuşlardır. Milis kuvvetlerin hem kuruluşu hem de daha sonraki yıllarda devletin resmi kurumlarıyla entegre olması aşamalarında bizzat etkin olan Hamedti, bugün iç savaşa doğru giden Sudan’da çatışmanın tarafı olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak aynı milis grup Hamedti tarafından komuta edilemeye devam edilerek Sudan ordusunun istihbarat birimine dahil edilmiş, Libya’da savaşın taraflarına askeri katkı sağlamış ve Yemen’de Husi gruplara karşı savaşması için asker göndermiştir. Yine aynı grup Ömer El Beşir’re karşı başlayan halk ayaklanmasında önce El Beşir adına olaylara müdahale etmiş sonrasında ise halk ayaklanmasına destek vererek geçici konseyde yerini almıştır. Hızlı Destek Kuvvetleri komutanı Hamedti Hızlı Destek Kuvvetleri komutanı olarak BAE ve Suudi Arabistan’ın dikkatini çeken askeri bir kariyer çizmiştir.

Egemenlik Konseyi Başkanı ve Sudan ordusunun komutanı mevcut durumda Sudan devlet başkanlığı görevini de yürüten Abdülfettah el-Burhan her zaman askeri bir kariyere sahip bir general olmuştur. Ömer El Beşir sonrası sivil bir yönetime geçiş beklerken askerin hala yönetimde olmasını kabul etmeyen Sudan halkının barışçıl gösterileri El Burhan ve yardımcısı Hamedti tarafından şiddetli bir şekilde bastırılmıştı. Bu süre zarfında sivil geçişte Başbakanlık görevine getirilen Abdullah Hamduk bir kez görevden alınmış ve göreve iade edildikten sonra tekrar istifa etmiştir. Bu da Sudan’da hayal edilen sivil yönetime geçiş hayallerinin ertelenmesine neden olmuştur.

Sonuç Nedir, Nereye Varır?

Bu noktadan hareketle Sudan’da bugünlerde yaşanan olaylarda akıllara gelen soruları tekrar edecek olursak;

Sudan’da askeri kanat içerisinde yaşanan güç gösterisi sonrasında Sudan ordusu ya da Hızlı Hızlı Destek Kuvvetleri yeniden ülkeyi askeri bir usulle idare mi edecekler? Bu gruplardan hangisinin söylem ve eylemleri Körfez ülkelerinin öncüleri olan BAE ve Suudi Arabistan Destekli? Hangi grup Mısır ve Etiyopya gibi güçlü ve anlaşmazlık yaşanan komşu ülkeler tarafından tercih edilen taraf olur?  Bu soruların cevabı geçici hükümet konseyi tarafından Başbakan olarak atanan Abdullah Hamduk’un görevinden neden istifa ettiği ile yakından ilişkili olabilir. Çünkü Hamduk, 2021 yılında bugün çatışmanın tarafları olan El Burhan ve Hamedti arasında kalarak bir çıkmaza girmişti. Abdullah Hamduk, paramiliter grubun lideri olan Hamedti’nin gelecek planlarına hizmet etmediği için mi istifa ettiği yoksa El Burhan tarafından Hametdi’nin etkisinde kalarak sivil hükümete geçişte tercih edilmediği için mi istifa ettirildiği henüz bilinmiyor. Ancak bu iki askeri birlik arasındaki güç savaşı şuan için başkent Hartum’da şiddetli bir şekilde devam ediyor. Savaşan taraflar uzlaşmanın mümkün olmayacağını hatta ateşkes ilan edilmesine rağmen bir müzakere ortamına yanaşmayacaklarını beyan etmektedirler. Sudan halkı ise 30 yıllık askeri darbeden sonra sivil çabalarla elde ettikleri ve ulaşmaya yakın olarak gördükleri sivil bir yönetimi  evlerinde mahsur kalarak hayal ediyorlar.

Başkent Hartum’da yaşayan siviller, çatışmaların sona ermesinden sonra halen devam eden insani krizin daha da derinleşeceğinden endişe etmektedirler. Mevcut durumda evlerinden dışarıya çıkamayan halk su ve gıda sıkıntısı yaşarken hastane hizmetleri ve ilaç tedariğinde  büyük bir insani yardım gereksinimi duyulacağını bilmek gerekmektedir.

Bütün bu yaşananlardan sonra Sudan’ın iç karışıklığı sadece bu ülkenin iç dinamikleri tarafından ortaya konulan bir iradenin tecellisi ve nihai çıktısı değildir. Bu karışıklık, bekle gör politikası izleyen tüm etkin dış aktörlerin bir sonraki siyasi ve ekonomik hamlelerinin hazırlık aşamasıdır. 2019 yılından sonra Sudan’a en fazla ihracatı olan Çin ve BEA, Kızıldeniz’e yakın bir yerde askeri üst kurma hayali olan Rusya, Sudan ile eskilere dayanan güç mücadelesinde Nil nehrinin bitiş noktası olan Mısır, Sudan’da bağımsızlık öncesi sömürge gücü olarak bulunan İngiltere ve tarihi ve toplumsal bağları halen güçlü olan Devrik Lider Ömer El Beşir ile ve mevcut lider El Burhan ile halkın talepleri doğrultusunda iyi görüşen Türkiye bu denklem içerisinde safını belli edecektir.

Afrika yapbozu içerisinde Sudan’ın geleceği, Arap baharının etkisiyle Libya ve Suriye gibi iç çatışmaların süreceği bir Sudan mı, yoksa Afrika’nın orta ülkelerine yayılacak yeni bir dalganın tetikleyicisi mi olacağı bölgede siyasi, ekonomik ve jeo-politik olarak etkin olan aktörlerin çabasına bağlı olarak değişkenlik gösterecektir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu