ABD, özellikle soğuk savaşın bitimi, çok kutuplu dünya deyiminin kitaplarda ve belgesellerde kaldığı gerçeğiyle, 90’ların ardından dünyada tek egemen güç ve süper kahraman rolünü uzun süre oynamayı sürdürdü. Bu gücün verdiği öz güvenle kimi ülkelere demokrasi götürme adına yıllarca bitmeyen huzursuzluklar, kan ve gözyaşı bıraktı, dünyanın neredeyse her bölgesi için dominant fikirler destesi hazırladı ve bu dış politika fikirlerini metinlerde tutmayıp uygulamaya koymak için elinden geleni yaptı. İşte bu hikâyenin yavaş yavaş okunurluğunun gittikçe azaldığı bir dönemde geldi Türkiye seçimleri. Televizyonculuk deyimiyle ABD’nin reytinginin en yüksek olduğu Ortadoğu ülkelerinin bile zaman zaman ABD’ye kafa tutup Çin’e göz kırptığı, İran ve Suudi Arabistan’ın Çin aracılığıyla yakınlaştığı, Ukrayna’daki çıkmazın sürdüğü, Hindistan benzeri ülkelerin tüm baskılara rağmen tarafsız kalan bertaraf olur baskısına boyun eğmediği, dünyadaki sorunların çözümünde sadece ABD doktrinlerinin etkin olmadığı bir dönemden bahsediyoruz. İşte tam da ABD’nin tezlerinin gözü kapalı kabul edilmemesi gerektiğinin en bariz örneklerini sunan bir iktidara sahip ülke olması sebebiyle Türkiye’deki seçimler ABD için oldukça önemliydi. ABD basınında New York Times, Washington Post, Bloomberg, Politico gibi dikkat çeken mecralarda atılan başlık ve yazılan makalelerin ortak cümlesi olan “2023’ün en önemli seçimi Türkiye’de” ifadesi sadece ABD basınının değil Biden yönetiminin de bakış açısını ortaya koyması açısından dikkate değerdi. Çok değil birkaç sene önce muhalifler eliyle Erdoğan yönetimini devirmeliyiz cümlesiyle Türkiye hedeflerini özetleyen ABD’nin 46. Başkanı için işte sözünü ettiği fırsatın gelmesi adına da seçimler kritik bir dönüm noktasıydı ve sadece biz değil ABD’nin birçok biriminde de gözler Türkiye’den gelecek seçim sonucundaydı. Gelen ilk sonuçlarla birlikte ABD’deki şaşkınlık, yine mi tutturamadık, hele bir sonuçlar netleşsin tarzı bir yaklaşıma yerini bıraktı.
Biden Yönetiminin En Sevdiği Cümle: Look Forward
Başta F-16’lar satışı olmak üzere Türkiye ile ilgili birçok önemli başlığın üzerine yatan, seçim sonrasına daha doğrusu daha fazla çalışmak istediği Türkiye’de muhalefetin oluşturduğu yönetim ihtimaline bırakan Biden yönetiminden seçim sonrası ilk açıklama Cumhuriyetçilere göre görev süresinin yüzde 40’ını tatilde geçiren Biden’ın memleketinde bir bisiklet sürüş deneyimi esnasında geldi. İçine şüphe sosunun boca edildiği soruda gazeteci “Muhalefet cephesine göre onlar seçimi önde götürüyor, devletin ajansına göre ise Erdoğan öndeymiş” şeklindeki cümlesi “hadi Biden tam istediğin gibi soru bu, yap şovunu” mesajı vermişti. Biden’ın cevabı ise eski Başkan Trump’a da gönderme yapan “bu size bir yerden tanıdık geliyor mu” şeklinde hafif alay barındıran bir üsluptaydı. Sonunda da Biden “bölgede yeterince sorun var, kim seçilirse seçilsin birlikte çalışacağız” oldu. Biden konuyla ilgili bir daha yorum yapmazken sonuçların netleşmesiyle hem Beyaz Saray’dan hem de Dışişleri’nde aynı kalemden çıktığı belli olan açıklamalar, üzerlerindeki o şaşkınlığı atmaya çalıştıklarını gösteren ve yine mi hesaplar tutmadı düşüncesini gizlemeye çalışan tondaydı. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby’den gelen açıklamanın sonundaki cümle ABD siyasetinin en fazla sevdiği “look forward” ile bitiyordu. Başkan yeni yönetimle çalışmayı “look forward” yani dört gözle bekliyor. Bu kelime Biden yönetiminin anahtar ama kaçak cümlesiydi. Bu “look forward” Biden’ın neredeyse her ülke için kullandığı “ülkenize gitmeyi dört gözle bekliyorum ve her yönetim için kullandığı “sizinle çalışmayı dört gözle bekliyorum” serisinden sadece yeni bir örnekti. Kirby’nin açıklamasında belki de en çarpıcı bölümlerden biri de “Türk halkının tercihlerini barışçıl bir şekilde yerine getirip sandığa gitmesinden memnuniyet duyuyoruz ifadesi oldu. Dünyada seçimlerin en güvenli şekilde gerçekleştiği, bugüne kadar hiçbir büyük asayiş olayının olmadığı Türkiye için bu ifadeyi kullanmak ya tarih bilmemek ya da klasik üstenci ABD bakış açısı olarak yorumlanabilirdi. Asıl garip olan ise Kirby’nin daha son başkanlık seçiminde Trump cephesinin sonucu kabul etmeyerek, yeni başkanın ilan edileceği gün ABD Kongresi’nin yüzlerce yıl sonra basması, olaylarda 5 kişinin hayatını kaybetmesi onlarca insanın yaralanması ve ABD’nin dünyaya rezil olmasını unutmasıydı. Kirby’nin bahsettiği dünyaya verdiği “barışçıl!!!!” mesajındaki amaç bakın biz barışçıl olarak yapamıyoruz siz bizi örnek almayın mıdır açıkçası orası net değildi.
ABD Basını Yine Türkiye’yi Okuyamadı
14 Mayıs seçimlerine giden süreçte ABD medyasının haber ve yorumlarında “21 yıl süren Erdoğan döneminin artık bittiği, muhalefetin bu işi açık ara sonuçlandıracağı” görüşünün yanı sıra Erdoğan’ı ve politikalarını eleştiren ve uluslararası alanda olumsuz algı oluşturan yaklaşımlar görmüştük. Ana akım dediğimiz medya organlarının yanı sıra Biden yönetimiyle hukuki anlamda bağı olan bir nevi devlet yayın organları sayılabilecek medya kuruluşları bile tarafgir pozisyon almıştı. Seçim sonuçlarında Erdoğan’ın başarısı onları da şok ederken iki farklı yaklaşım ortaya çıktı. Aynı Türkiye’de muhalefetin yaptığı gibi Erdoğan kazanamadı, güvenoyu alamadı şeklinde gören genel bir çoğunluk ve biz bu süreci okuyamadık diyen öz eleştiri yapan küçük bir grup. Sadece medya değil Amerikalı düşünce kuruluşları da Türkiye’yi yorumlama konusunda sınıfta kaldı. Bu durumu ortaya koyan iki önemli örnek var elimizde. ABD’li ünlü düşünce kuruluşu ve yayın organı Foreign Policy “Erdoğan’ın seçimi kaybedeceğini düşünerek yanılmışız” ifadesini kullanarak adeta ülkesi adına bir öz eleştiri yaptı. Olayı hala kabullenemeyen Washington Post ise “bu adil bir seçim değildi” diyerek halkın iradesinin onlar için hala değersiz olduğunu vurguladı.
Dolayısıyla hem ABD basınının hem de düşünce kuruluşlarının Türkiye’yle ilgili yorumlarında yıllardır başarısız olmasının en önemli sebebini ise birlikte çalıştığı, bilgisine başvurduğu Türk gazeteci ve uzmanlar oluşturuyor. Tabi bu kolaycılığa kapılarak Türkiye’yi anlamak konusundaki tembelliklerini de buna eklemek lazım. Türk halkından ve değerlerinden uzak, uluslararası arenada her zaman Türkiye’yi karalama adına aktör olan bu isimlerin yazıları, tespitleri ve yönlendirmeleriyle hareket eden ABD basının seçim sonuçlarını doğru tahmin etmesi de beklenemezdi zaten.