Türkiye, 14 Mayıs’ta Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri için sandığa gitti. Cumhur ittifakının meclis çoğunluğunu (%49,4) kazandığı milletvekili seçimlerinin aksine, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir sonuca ulaşılamadı. Recep Tayyip Erdoğan’ın aldığı %49,5 oy oranına rağmen ”%50 + 1oy” barajını geçen bir aday çıkmadığı için, Türkiye Cumhurbaşkanını 28 Mayıs’ta düzenlenecek ikinci turda seçmeye hazırlanıyor.
İlk olarak yurtdışı sandıklarda 27 Nisan 2023 itibariyle start alan seçimlerde, yurtdışında yaşayan Türk vatandaşları, 46 gümrük kapısı ve 73 ülkede yer alan 176 noktadaki yurtdışı temsilciliklerinde oyunu kullandı. Milletvekili seçimlerinde oranına göre il seçim çevrelerinde eklenen yurtdışı oylar, Cumhurbaşkanı adaylarının genel oylarına doğrudan yansıyarak 2023 seçimlerinin kaderini belirleyecek bir noktaya ulaştı. Erdoğan’ın yurtiçi seçim sonuçlarına göre %49,2 ile galibiyete yaklaştığı bir noktada, 0,3- ila 0,7 dolaylarında etki etmesi beklenen yurtdışı oyların adaylara sunacağı katkı tartışılmaya başlandı ve dikkatler adeta yurtdışı seçmenin tercihine kilitlendi. Rekor bir katılımla, 1 milyon 187 bin yurtdışı seçmenin oy kullandığı seçimlerde, yurtdışı vatandaşlar % 57,4 gibi bir oranda Erdoğan dedi. Bu desteğin seçim sonuçlarına yansıması ise beklenenden daha sınırlı olarak 0,3 şeklinde gerçekleşti ve Erdoğan’ın oylarını yüzde %43,5 seviyesine taşıdı.
Ancak bu etkinin sayısal bir veri olmaktan daha fazla bir anlamı var. Türk diasporası, uzun yıllar etkin bir siyasal katılım için mücadele yürüttü. 2014 yılı itibariyle yurtdışında kurulan sandıklarda oy kullanabilmenin mümkün hale gelmesiyle önemli bir merhale kat eden bu mücadele, diasporanın bulundukları ülkelerde yaşadıkları toplumsal ve ekonomik sorunların giderilmesi, sunulan hizmetlerin kalitesinin artırılması ve TBMM’de temsiliyetin güçlendirilmesi gibi ihtiyaç alanlarında taleplerini dillendirmeye devam ettiriyor.
Toplumun farklı kesimlerine yönelik vaatlerin peş peşe sıralandığı seçimlerde, parti ve ittifakların Türk diasporasına ilişkin yaklaşım ve geleceğe yönelik vaatleri sert iç siyaset gündeminin gölgesinde kalmış gibiydi. Bununla birlikte, partilerin seçim beyannameleri, eylem planları ve demeçler dikkate alındığında, yurtdışı seçmene yönelik vaatlerin temelde benzer noktalarda yoğunlaştığını görmek mümkün. Bu kapsamda bahse konu vaatlerin; sağlık, emeklilik, bedelli askerlik, yurtdışındaki araç ve telefonların Türkiye’de kullanımı gibi hizmet alanlarında yapılacak teknik iyileştirmeler, TBMM’de diasporanın siyasal temsiliyetinin artırılması, diaspora kurumları arasındaki koordinasyonun güçlendirilmesi, konsolosluk hizmetleri başta olmak üzere kamu hizmetlerinde kalitenin artırılması, anavatan ile kültürel bağların korunması ve tersine beyin göçü gibi alanlarda faaliyetlerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması temelinde yükseldiği görülüyor. Ayrıca, ana muhalefet partisinin vaatleri arasında doğrudan yer bulmasa da AK Parti ve DEVA gibi partilerin küresel düzlemde yükselen yabancılara yönelik ırkçılık, ayrımcılık ve İslam karşıtlığı konusunu da diasporanın önemli problemlerinden biri olarak gördüğü ve buna yönelik mücadeleyi de bir vaat olarak ön plana çıkardığını söylemek mümkün.
Bilindiği gibi, yurtdışındaki Türklerin menfaat ve haklarının korunması anayasa tarafından Türk devletine verilmiş bir sorumluluk. Bu kapsamda, söz konusu vaatler yaşadıkları ülkelerde bir takım hak ihlalleri ve toplumsal sorunlarla baş etmek zorunda kalan ve anavatanın desteğine ihtiyaç duyan Türk diasporası için önemli bir haktır. Diasporanın bu bağlamdaki beklentileri, Türkiye’nin son yıllarda dış politikada gerçekleştirdiği atılımlar, yürütülen kamu diplomasisi faaliyetleri, yumuşak güç uygulamaları ve uluslararası düzlemde sorunlara çözüm üretme kabiliyetinin artmasıyla daha da artmıştır.
Bu bağlamda AK Parti dönemi, uzun yıllar ötelenmiş, zorunlu konsolosluk hizmetleri dışında sosyal hizmet ve desteklerden mahrum kalmış ve yönetici kadrolarca uzak ve tepeden bakılan yurtdışı vatandaşlara yönelik yaklaşımda önemli bir kırılmanın ve yönetim anlayışında halka yakınlaşmanın yaşandığı bir dönem olmuştur. Öte yandan bu dönemde yaşanan dönüşümün en belirgin göstergelerinden biri de, ihdas edilen yeni kurumlar ve çeşitlendirilen enstrümanlardır. Bunların başında, Yurtdışı vatandaşlara yönelik faaliyetlerin koordinasyonundan sorumlu müstakil bir kurum olarak Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ve kültürel diplomaside oynadığı rol ile diaspora politikasının önünü açan Yunus Emre Enstitülerinin ihdas edilmesi gelmektedir. Ayrıca Aile müşavirlik ve ataşeliklerinin kurulması ve yurtdışı Türklere ve sorunlarına yönelik TBMM alt komisyonlarının oluşturulması gibi önemli alt yapı çalışmaları da gerçekleştirilmiştir. Bunların yanında, esnek vatandaşlık, bedelli askerlik, yurtdışından Türkiye’nin seçimlerine katılım, mavi kart ile genişletilen haklar, ayrımcılıkla mücadele ve kültürel bağların korunmasına yönelik faaliyetler gibi mikro destek ve uygulamalar diasporanın temel sorunlarına çözüm getirmeyi amaçlamıştır.
Bu gelişimlerin bir sonucu olarak; göç yönetiminden diaspora yönetimine evrilen ve önemli bir politika alanı olarak temayüz eden diaspora politikaları artık partilerin seçim programlarında da yer alan önemli bir başlık haline gelmiştir. Yurtdışından seçimlere katılım oranlarındaki artışın da tetiklediği bu ilgi, yurtdışı seçmene yönelik vaatlerin artıp çeşitlenmesine sebep olmuştur.
Bu seçimler bağlamında da karşılaştığımız ve partiler arasında aslında çok da ayrışmayan bu vaatlerin; saha bilgisi ve yerel kurullar ile desteklenmesi, diasporanın bağımsız görünse de birbiri içine geçmiş eğitim, entegrasyon, ayrımcılık gibi kompozit sorunlarının bütüncül bir bakış açısıyla ele alınması, palyatif çözümler yerine derinlikli ve uzun soluklu projelerin hayata geçirilmesi önem kazanacaktır. Özellikle küresel düzlemde yükselişe geçen ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığı gibi olguların bir çok Batı ülkesinde birincil muhatabı olan Türk toplumunun hak ve menfaatlerinin etkin şekilde korunması diaspora politikalarındaki en öncelikli mesele haline gelmiştir.
Söz konusu vaatlerin hayata geçirilmesi, güçlü bir siyasal irade, istikrar, diasporanın yaşadığı ülkeler ile yürütülecek etkin işbirlikleri ve diplomatik temasları zorunlu kılmaktadır ve Türk diasporası seçimlerin ilk turunda bunun farkında olduğunu göstermiştir. Öte yandan, yurtdışı seçmen, yıllarca ötelenmiş kesimlere yönelik AK Parti döneminde sergilenen sahiplenmeyi samimi bulmuş ve dönüşüm niteliğinde sunulan hizmetleri geleceğin teminatı olarak görmüştür. Son olarak, iddia edilenin aksine cebine giren “paradan” çok ülkenin ali menfaatlerine odaklanan yurt içi seçmen gibi diaspora seçmeni de Batı’ya teslimiyet bayrağı çeken bağımlı bir Türkiye fikrini satın almamış ve tavrını içerde olduğu gibi dışarda da istikrarlı ve bağımsız Türkiye’den, güçlü anavatandan yana koymuştur.
Bu çerçevede, yurtdışı seçmenin yurtdışı sandıklarda 20 Mayıs itibariyle başlayacak ikinci turda da, benzer bir yönelim sergileyen, seçim atmosferine göre değişen vaatlerden ve politikalardan çok, söz konusu vaatleri yerine getirmeye muktedir gördüğü tarafı seçeceğini ve ülkenin yüksek menfaatleri konusunda feraset göstererek milli bir yaklaşımdan yana koyduğu tavrı sürdüreceğini söylemek mümkün görünmektedir.