Demokratik Başarısızlık

Tunus’tan Çıkarılacak Dersler

Tunus’ta Nahda Hareketi lideri ve eski Meclis Başkanı Raşid el-Gannuşi’nin 20 Nisan 2023’de tutuklanması beraberinde birçok tartışmayı getirdi. Nahda Hareketi yönetimi yaptığı açıklamada, Gannuşi’nin beraberindeki 11 kişinin daha soruşturma dosyasında yer aldığını ve soruşturmanın devlet güvenliğine karşı komplo dosyası kapsamında olduğunu kaydetti. Yetkililer tutuklanma sebebini Gannuşi’nin 15 Nisan’da Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin merkezinde yaptığı bir konuşmaya dayandırdı. Gannuşi bu konuşmasında Tunus’un Nahda, siyasal İslam, sol ve herhangi bir bileşen olmadan iç savaş projesi olduğunu söylemişti.

Nahda Hareketi lideri Gannuşi’nin tutuklanmasına uzanan sürecin 25 Temmuz 2021’de Cumhurbaşkanı Kays Said’in Başbakan’ı görevden alıp parlamentoyu kısmen askıya almasına kadar uzandığı söylenebilir. Cumhurbaşkanı Said 2014’te yürürlüğe giren Tunus Anayasası’nın 80.maddesine atıf yaparak ulusal kurumların ve ülke bağımsızlığın tehlikede olduğunu iddia etmiştir. Böylelikle Cumhurbaşkanı Said ülkede tüm erklere müdahale ederek ülkedeki demokratik süreçlerin önünü tıkamıştır.

Tunus Bu Noktaya Nasıl Geldi? 

Tunus siyasetini yakından takip edenler Cumhurbaşkanı Kays Said’in anayasayı çiğnemesinde daha doğru ifadeyle askıya almasında ağır pandemi şartlarının, ekonominin kötüye gitmesinin ve siyasi kutuplaşmanın artmasının zemin hazırladığını iddia etmektedir. Bu süreçte toplumun belirli kesimlerinin Cumhurbaşkanının ülke siyasetine müdahalesini gerekli gördüğü bile dillendirilmiştir. Fakat 25 Temmuz’dan günümüze Cumhurbaşkanı Said’in Arap Baharı sonrasında ülkede oluşan demokratik atmosferi güçler ayrılığı ilkesi pahasına bütün gücü elinde toplayarak dağıttığını söylemek mümkündür.

25 Temmuz süreci Tunus’ta demokratik açıdan en ağır darbeyi yasama erkine vurduğu gözlemlenmektedir. Parlamentonun kısmen askıya alınması ve parlamento başkanı Raşid el-Gannuşi’nin görevden el çektirilmesi yasama süreçlerini tıkamıştır. Hatta alınan güvenlik tedbirleri kapsamında kolluk güçleri parlamento binası önünde barikat kurarak sivillerin binaya girmesini engellemiştir. Ayrıca yasama dokunulmazlığı kaldırılmasıyla siyasi soruşturma süreçlerine uygun zemin de hazırlanmıştır. Uluslararası boyutlara ulaşan tepkilere rağmen Cumhurbaşkanı Said 22 Eylül 2022’de aldığı yeni kararla (117 nolu kararname) parlamentoya yönelik tedbirlerin sürmesine karar vererek demokratik süreçleri işlevsiz hale getirmiştir. Yasama açısından dönüm noktası ise 30 Mart 2022’de Cumhurbaşkanı’nın parlamentoyu feshetmesidir. Bu süreçte çalışmaları kısmi olarak dondurulan parlamenterler Cumhurbaşkanı Said’in 25 Temmuz olağanüstü kararlarını iptal eden yasayı onaylayarak karşı hamle yapmıştır. Bu hamle karşısında Cumhurbaşkanı Said aynı gün devlet televizyonuna çıkarak halkı ve devlet kurumlarını korumak iddiasıyla parlamentoyu tamamen feshettiğini duyurmuştur.

Benzer gelişmeler yargıda da görülmüştür. Cumhurbaşkanı Kays Said anayasal yetkilerinin ötesine geçerek yargı çalışanlarının görevden alınmasına yönelik tedbirlere de başvurmuştur. Bu kapsamda Yüksek Yargı Konseyi Nahda Hareketi Yardımcısı ve eski Adalet Bakanı Nureddin el-Bahiri’ye yakın olduğu gerekçesiyle feshedilmiştir. Aynı zamanda çok sayıda hâkim terörizm ve rüşvet gibi suçlamalarla görevden el çektirilmiştir.

Tunus’ta yaşananlar ülkede demokratik siyasetin oldukça kırılgan bir yapıya sahip olduğunu bir kez daha gösteriyor. Siyasi aktörler arasında pek çok konuda fikir birliği olmaması Cumhurbaşkanı Said’in yönetime el koyması konusunda da kendini göstermektedir. Bu yüzden Arap Baharı’ndan itibaren demokratik siyaset beklentisi içerisinde rejim elitleri ve geçiş dönemi aktörleri tarafından oluşturulan siyasi mekanizma sürekli olarak krizlerle gündeme gelmiştir. Pek çok gözlemci Tunus’taki demokratik atmosferin kısa süre içerisinde dağılacağı yönündeki değerlendirmelerini farklı mecralarda yakın döneme kadar dile getirmiştir. Nahda Hareketi lideri Raşid el-Gannuşi’nin tutuklanması da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Gannuşi’nin 2011’den sonra sürgünden ülkesine dönmesine ve demokratik siyasetin bir parçası olacağına yönelik açıklamalarına rağmen siyasi arenada yeteri kadar destek görmemiştir. Ülkedeki siyasi atmosfer ve Ben Ali rejiminin temsilcileri Nahda Hareketini ve liderini sürekli bir meşruiyet arayışı içerisine sokmuştur. Bu durum kaçınılmaz olarak ülkedeki siyasi kutuplaşmayı körüklemiştir. Siyasi arenanın sert bir rekabete sahne olmasının yanında pandemi şartlarının tüm dünyayı etkilediği gibi Tunus’u da derinden sarması ve ekonomik sıkıntılar ülkedeki siyasi istikrarsızlığı beslemiştir. Ülkede Arap Baharı beklentisinin kışa doğru evirilmesi için bütün şartların zorlandığı görülmektedir.

Dünya’da Tunus’a Benzer Örnekler Var mı?

Tunus’ta 25 Temmuz 2021’den itibaren yaşananlar dünya siyaseti açısından yeni bir durum değildir. Farklı bir ifadeyle Tunus’ta Cumhurbaşkanı Said’in ülke yönetimine müdahalesi ve bütün yetkileri eline alması demokratikleşme tartışmalarında farklı ülke örnekleriyle benzerlik göstermektedir. İlk olarak Tunus örneği karşılaştırmalı siyaset tartışmaları içerisinde ”self-coup” (kendi kendine darbe) kavramı ile açıklanabilir. Geçmişte Peru, Kırgızistan, Guatemala ve Gürcistan’da yaşananlar Tunus’a benzer şekilde değerlendirmek mümkündür. Örneğin Alberto Fujumori’nin 1990’lı yılların başında Peru’da demokrasi adına ülke yönetimine el koyması Said’in Cumhurbaşkanı olarak kendine ülke siyasetini kurtarma görevi biçmesine benzerlik göstermektedir. Fujimori Peru’da yaşanan istikrarsızlık ve çatışma ortamı karşısında kongreyi ilga etmiş aynı zamanda anayasayı askıya almıştır.

İkincisi, demokratik geçiş literatürünün Tunus özelinde karşılık bulduğu da görülmektedir. Otoriter rejimden demokratik rejime geçiş uzun yıllardır önemli tartışmalar etrafında şekillenmektedir. Özetle, geçiş süreci otoriter rejimin zayıflaması ile başlar ve rekabetçi seçimlerle son bulur. Bu kapsamda dört varsayım ön plana çıkmaktadır:

  1. Anlık gelişmeler yerleşik dinamiklerden daha etkilidir.
  2. Geçiş süreci her zaman belirsizdir.
  3. Geçiş döneminin dinamiğini otoriter liderler ve demokratik güçler arasındaki pazarlıklar şekillendirir.
  4. Geçişin gerçekleşmesinde otoriter rejimin zayıflaması, demokratik kurumların varlığı ve yerleşik elitlerin işbirliği aranır.

Bu varsayımların Tunus’ta Ben Ali yönetiminin ardından ortaya çıkan geçiş dönemi için önemli bir kavramsal çerçeve oluşturduğu söylenebilir. Tunus’ta yoğun halk gösterileriyle beraber alevlenen daha iyi (demokratik) yönetim talepleri 2011 sonrası dönemde ülke siyaseti adına önemli bir dinamik olarak ortaya çıkmıştır. Fakat bütün taleplere rağmen ülkedeki değişim taleplerinin nereye yöneleceği konusunda büyük bir belirsizlik kendini göstermiştir. Bu kapsamda yerleşik elitlerle demokratik aktörler arasında yürütülen pazarlıkların aktörler arasında demokratik yönetim inşası için yeteri kadar destek görmediği söylenebilir. Farklı bir ifadeyle Ben Ali’nin iktidarının sona ermesine rağmen otoriter yapıların devamlılığı ve yerleşik elitlerin pazarlık gücü demokratik kurumların kurulmasına ve aktörler arasındaki işbirliğini zorlaştırmıştır. Örnek olarak Cumhurbaşkanı Said’in yönetime el koymasının ardından yeni anayasa için yapılan referanduma katılımın oldukça düşük kalması bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Toplum ülke siyasetine şüpheyle yaklaşmaktadır. Sonuç olarak Tunus’ta yaşananlar geçiş teorilerine yöneltilen eleştirileri haklı çıkarmaktadır. Tunus’ta daha iyi yönetim taleplerinin kapsamlı kurumlar etrafında karşılanması ülkenin yönetebilir olması için ilk adım olacaktır.

Tunus’tan Hangi Dersler Çıkarılabilir?

Tunus’ta yaşananlar dünya siyaseti açısından yeni bir durum olmaktan uzaktır. Farklı dönemlerde toplumların tüm değişim ve daha iyi yönetim talepleri yöneticiler tarafından kabul görmemiştir. Örneğin Başkan seviyesinde siyasete müdahale 1990’lı yılların başında Peru’da Fujimori yönetiminde de görülmüştür.

Tunus örneği demokratik geçişin kırılganlığını bir kez daha göstermiştir. 2011 sonrası ortaya çıkan demokratik atmosferin hızla dağılmasında bu kırılganlık belirleyicidir. kırılganlığın ortadan kalkması için güçlü bir siyasi irade ve kapsayıcı kurumların varlığı elzemdir. Özetle otoriter rejimden demokratik yönetime geçiş hiçbir zaman doğrusal bir süreç olmayacaktır. Geri gidişler de bu sürecin bir parçasıdır.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu