Sinematografi icat edildiği ülkelerde en yakın nesne ve kişilerden en uzağındaki nesneler ve kişilere değin kadraja aldığı şeyleri imajlaştırma ve kendi önyargılarına göre değiştirme hüviyetine sahip oldu. Her ne kadar sinematografın icadı Fransız, Amerika ve İngilizler arasında bir tartışma konusu olsa da tartışma konusu olmayan ortak niteliği söz konusu ülkelerin kolonyal ağa sahip birer ülke olmalarıdır. Sömürge ağı ilgili ülkelerde sinematografi için hem bir pazar hem de sömürgeleri bir görüntü olarak kaydetme serbestisi vermekteydi. Toynbee İnsan Soyu ve Toprak Ana Dünyanın Öyküsel Bir Tarihi kitabında sömürge coğrafyası ile ilgili Kraliçe Victoria’nın 1897 yılını [hükümranlığının] Altmışıncı Yıldönümü kutlamaları vesilesiyle birlikte dünyanın bir Batı tertibine girdiği belirtilmektedir. Dünya’daki tüm kara ve deniz alanları, Rusya’yı da dahil ettiğimizde 7 Avrupalı ülkenin egemenliğindeydi. Sinematograf da bu egemenliğin içinde olan bir icattı. Paris’te ilk gösterim tarihi olarak belirtilen 1895’in ardından birkaç sene içinde dünyanın pek çok yerine sinematograf aleti götürülmüştür. Sinematograf aletinin hızlıca yayılması, aleti icat eden ülkelerin sömürge ağı nedeniyleydi. Sömürge ağlarına bağlantılandırılan pek çok ülkenin halkı Müslüman’dı ve egemenlik ilişkileri bağlamında değerlendirdiğimizde İslam Coğrafyası büyük oranda ya sömürge idi ya da işgal altındaydı.
Sinema-İslamofobi İlişkisi
İslamofobi (İslam Korkusu) Avrupalılar’da yeni bir korku değildir ancak yoğunlaşması, gündelik ve sürekliliği olan bir nefret söylemine dönüşmesi de 20. yy itibariyledir. Bunun siyasal nedeni İslam Coğrafyası’nı sömürgeleştirme çabalarına karşı Müslüman toplulukların anti-kolonyal mücadelesi; İslam ile Müslümanlara yönelik korku ve beklentinin imajinatif olarak yerleşmesine neden olan sinematografın icadıydı. Sinema öncelikle İslam Coğrafyası’na ilgisini belgesel olarak kurdu. Belgesel ilgi, belgesel tanımına atfen hatırlayacağımız gerçeklik ilkesine tabiiyet değil, büyük oranda kurmacanın gölgesinde büyüyen, Müslüman toplumları ve İslam Coğrafyası’ndaki mekanları büyük ölçüde antropolojik bir ilgiyle kuşatan, onları bir hiyerarşik konumda ele alma gayretiyle oluşuyordu. Belgesel bu yönüyle “gerçek”miş zannı veren ancak olgusal gerçekliğin ötesinde sömürgeci zihnin bilişsel ve imajinatif çarpıtmaları ile oluşan bir gerçeklik tesis ediyordu. Bu anlamda nefret söylemi kategorilerinden sayılabilecek çarpıtma-yalan en temelde hedef aldığı gruba yönelik doğru olmayan çarpıtılmış bilgilerle onunla temas etmesi, tanıma-anlama cihetinden yaklaşmayarak tanımlamaya ve zihnindeki doğruları ona giydirmeye çalışan bir hegemonya kurma ve egemenlik ilişkisiydi. Belgesel film düzeyinde gerçekliği ihlal eden sinematografinin doğal olarak kurmacada işi daha kolaydı. Çünkü özü itibariyle kurmaca gerçekliğe sadakat yemini etmeyen bir türdür.
Doğuya İlişkin Batılı Tahayyül…
Kurmaca metinde muhtemel ve muhayyel bir evren olduğu için olgusal gerçekliğe ilişkin bir bağlılığı da söz konusu değildir. Kurmaca, öncelikle sömürge edebiyatında buna bağlı olarak serüven romanlarında ya da tahrif edilen doğuya ait masalları kaynak edinerek İslamofobiyi yaygın bir korkuya, Müslümanları hedef alan ezber ve kötü yargılar üretmeye neden oldu. Edward Said’in Şarkiyatçılık metninde de belirttiği üzere oryantalist kod, Doğuya ilişkin yaygın kanaat ve imajların üretildiği Batılı tahayyül kaynaklıdır. Doğu olarak ifadelendirilen coğrafyanın mebzul sayıda Müslüman topluluğun oluşturduğu düşünülürse esasında Oryantalizm bu yönüyle İslamofobi’nin taslağını ve öncül kıymetini oluşturmaktadır. Kurmaca bu yönüyle hem doğuyu hem de İslam’ı, Müslümanları imajinatif olarak tahrif edebilecekleri bir türü de imlemektedir.
Kurmaca filmler söz konusu olduğunda Müslümanları hedef alan, onları kendi gerçekleri dışında korkularıyla tahrif eden, çoğu zaman da otantik varlıklarını ihlal eden İslamofobik yapılar sinemanın erken sayılabilecek zamanlarda çekilmiştir. Bu konuda yazınsal kurmaca için de oryantalist öncül sayılan Binbir Gece Masalları, pek çok Hollywood ve Avrupalı yapımcının gözdesi olan bir metindir. John Rawlins’in Arabian Nights (1942) filmini esas aldığımızda Halife Harun Reşit şehvet düşkünü bir yöneticidir. Film, Doğu ve Müslüman olarak kodladığı erkek ve kadın cinsiyetlerini yoğun ve aşırılaştırılmış cinsellik ve şehvetle ilişkilendirmektedir. Tek bir kişinin egemenliğiyle sınırladığı İslam toprakları aynı zamanda insanlığın devletleşme pratiklerinde görülen aşırı otoriteryen ve tanrı-kral hüviyetlerini devam ettiren anakronik ve bilişsel çarpıtmalarla verilmektedir. Bu yönüyle İslamofobi, Batı’nın siyasal vizyonunun ve idealleştirilen fikir serbestiyetinin karşısına konulan, Batı’nın birikimini toplamda insanlığın birikimi olarak bakılan bir görüşe karşıtlara karşı öfke olarak görünmektedir.
Batılı Yıkıcı Arzu ve Fantezi…
Ancak burada esas alınan Batı’nın temel hassasiyetleri ve ona karşı gelenlerdir. Temelde bu karşıtlık düzeyinde bir karşı çıkıştan ziyade sömürgeci siyasal egemenliğe karşı gösterilen her anti-kolonyal çaba da İslamofobik bir çarpıtmaya kurban edilmekte, mücadeleler bu yönüyle kötücül bir şekilde çarpıtılarak birer insandışı-imajlarla ilişkilendirilmektedir. Örneğin Arabian Nights filminden neredeyse 70 yıl sonra çekilen World War Z (Dünya Savaşı Z, Marc Forster, 2013) filminde Müslümanlar birer zombiye dönüşüyordu. Teolojik bir semiyoloji kurulmadan Müslümanlar antagonist (kötücül) olarak temsil edilmekte, imaj anlamları açısından bakıldığında ise Müslüman ölümü, Batılı dirimi/ hayatı, kahraman olarak merkezde duran Batılı karakter ise dirimi savunan, onun için ve adına mücadele eden kişi olarak gösterilmektedir. İşgallerin yaşandığı zaman diliminde zombileşen Müslüman, işgale karşı anti-kolonyal mücadelenin yaşanmadığı zaman diliminde ise Binbir Gece Masalları’nın bir özetini sunan, Batılı yıkıcı arzu ve fantezinin olmak istediği şehvetli bir karaktere dönüşmektedir. İslamofobi Batı’nın kriz zamanlarında şedid bir müntekim olarak, egemenliğine yönelik itirazın olmadığı zamanlarda ise uysal, tatlı bir arzunun esiri olarak bilişsel ve imajinatif çarpıtmalara başvurmaktadır.