Fas ve Cezayir, Mağrip olarak anılan bölgede ortak tarihi, dini ve kültürel bağları bulunan iki ülke olarak dikkat çekmektedir. Geçmişte Fransız sömürgesi olan bu iki ülke arasındaki ilişkiler günümüzde oldukça gergin bir şekilde devam etmektedir. Öyle ki, 24 Ağustos 2021’de Cezayir tarafından yapılan açıklamada Fas’ın “düşmanca eylemleri” gerekçe gösterilerek diplomatik ilişkiler askıya alındığı bildirildi. Nitekim 21 Mart 2023’te Al-Jazeera televizyonuna verdiği röportajda Cezayir Cumhurbaşkanı Adülmecid Tebbun, Fas ve Cezayir arasındaki ilişkilerin “geri dönüşü olmayan bir yola” girdiğini belirtmiş ve bu durumun sorumlusu olarak Fas’ın eylemlerini göstermiştir. Tarihsel süreçte Batı Sahra sorunu üzerinde yoğunlaşan Fas-Cezayir rekabetinin günümüzde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İsrail gibi dış aktörlerin müdahalesi ile daha derin bir çıkmaza girdiğini gözlemlemek mümkündür.
Batı Sahra’da sömürgeci güç konumundaki İspanya’nın çekilmesinin ardından 1975’in sonlarından itibaren Fas, Batı Sahra’nın kuzeyinin üçte ikisini işgal etmiştir. 1979’da Moritanya’nın bölgeden çekilmesiyle birlikte Batı Sahra’nın bağımsızlığı için Fas karşısında mücadele eden silahlı bir hareket olan Polisario Cephesi’ne askeri ve diplomatik açıdan Cezayir’in destek vermesi iki ülke arasındaki gerilimi tırmandıran bir faktör olmuştur. Bu çerçevede Fas, 1976’da Polisario Cephesi tarafından kurulan Sahra Arap Demokratik Cumhuriyeti’ni (Sahrawi Arab Democratic Republic-SADR) tanıdığı için Cezayir ile ilişkilerini kesmiştir. Benzer şekilde, 1984’te SADR’ı bünyesine kabul ettiği için Fas, Afrika Birliği (AfB)’nden de ayrılma kararı almıştır. Nitekim, 1976’da başlayan Polisario Cephesi ve Fas arasındaki çatışmalar 1991’de ateşkes sağlanana kadar devam etmiştir.
Fosfat gibi doğal kaynaklar açısından zengin olan bu bölgeyi ilhak etmesi durumunda Fas’ın topraklarını yüzde 60 oranında arttırması söz konusu olacaktır. Böylelikle Fas, “Büyük Fas” idealini gerçekleştirerek bölgesel güç mücadelesinde Cezayir’e üstünlük sağlamayı istemektedir. Fas açısından değerlendirildiğinde, Batı Sahra sorunu bir ulusal birlik meselesi olarak görülmektedir. Her ne kadar Cezayir’in Batı Sahra üzerinde bir hak iddiası bulunmasa da Fas’la mücadele halindeki Polisario Cephesi’ne destek vermektedir. Batı Sahra sorununun çözülmesinin önündeki temel engel, tarafların soruna farklı açılardan bakmasıdır. Polisario Cephesi Fas otoriteleri ile müzakereler yürütmek istediğini belirtse de Fas bu hareketi tanımadığı için müzakere teklifini de reddetmiştir. Zira Fas’a göre, Cezayir’in sağladığı askeri ve diplomatik destek olmaksızın Polisario Cephesi’nin ayakta kalması mümkün değildir. Dolayısıyla, Fas yönetimi Batı Sahra sorununun aslında Fas ve Cezayir arasındaki bir sorun olduğu ve yine ancak bu iki devlet tarafından sorunun çözülebileceği yaklaşımını savunmaktadır.
Diğer taraftan Cezayir, Batı Sahra sorununun Sahra halkının bir kendi kaderini tayin etme ve dekolonizasyonu meselesi olduğunu savunmaktadır. Nitekim, 1989’da kurulan Mağrip Arap Birliği’nin (Arab Maghreb Union-AMU) kurulmasındaki temel motivasyonlardan biri Batı Sahra sorununa ortak bir bölgesel platformda çözüm bulabilme ümidiydi. Tüm bunlara ek olarak, Fas ve Cezayir arasındaki Batı Sahra konusunda rekabetin devam etmesinin sadece bir toprak parçası konusundaki anlaşmazlıktan ibaret olmadığını belirtmek gerekir. Esasen Batı Sahra sorunu bölgesel üstünlük mücadelesi veren iki siyasi rejimin ideolojik açıdan ayrışan pozisyonlarını da sembolize etmektedir. Bir yandan bağımsızlık mücadelelerini destekleyen bir aktör olarak Cezayir ve diğer yandan Batı’nın daimî müttefiki olan Fas’ın uzlaşmayan yaklaşımı açısından Batı Sahra sorunu, rakip iki ülke için somut bir mücadele alanı haline gelmiştir.
İki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler AMU’nun kuruluşu sürecinde 1988 yeniden tesis edilmiş fakat 1994’te Cezayir kökenli Fransız vatandaşlarının Marakeş’te bir otele gerçekleştirdiği saldırının ardından Fas’ın Cezayir vatandaşlarına vize uygulaması getirmesine tepki olarak Cezayir Eylül 1994’te Fas ile olan sınır hattını kapatmıştır. Arap Baharı sonrasında Libya krizi çerçevesinde özellikle Fas’ın arabulucu bir pozisyon üstlenmeye çalıştığı, Cezayir’in ise bu girişime kendi diyalog mekanizması ile karşılık vermeye çalıştığını gözlemlemek mümkündür. Örneğin, Libya’nın içinde bulunduğu bu belirsizliğin giderilmesi noktasında Cezayir öncü bir bölgesel aktör olabilmek için farklı Libyalı aktörlerle Cezayir’de Mart ve Haziran 2015’te toplantılar düzenlemiştir. Öte yandan, Aralık 2015’te Birleşmiş Milletler (BM) Libya’da Destek Misyonu (UN Support Mission in Libya-UNSMIL) öncülüğünde Fas’ın Skhirat şehrinde düzenlenen müzakereler arabuluculuk mücadelesinde Fas’ın Cezayir’in gerisinde kalmamaya çalıştığı şeklinde okunabilir. Cezayir açısından değerlendirildiğinde, Fas’ın Libya’ya sınırı bulunmadığı için Libya konusunda bölgesel bir rol oynaması söz konusu olamaz.
Libya krizinin yanı sıra, son dönemde Batı Sahra’nın yeniden Fas ve Cezayir arasındaki rekabetin merkezinde yer alan konu olarak öne çıktığı gözlemlenebilir. Batı Sahra sorununun nasıl yeniden tırmandığını anlamak için biraz geriye doğru gidip ele almak gerekir. Esasen, 2017’de 33 yıl aradan sonra Fas AfB’ye geri dönmesi ile birlikte çok daha aktif bir bölgesel politika izlemeyi hedeflemiştir. Özellikle de o dönemde Cezayir Cumhurbaşkanı Buteflika’nın hastalığı dolayısıyla bölgesel düzeyde etkin bir rol oynayamamasını fırsat olarak gören Fas, yirmiden fazla Arap ve Afrika ülkesini Batı Sahra’da konsolosluk açmaya teşvik etmiştir. Böylece Fas’ın Batı Sahra üzerindeki iddialarının geçerli olduğu daha geniş bir düzlemde destek görecekti. Fas’ın Batı Sahra konusundaki bu girişimleri Kasım 2020’de Polisario güçleri ile arasında yeniden çatışmaların başlamasına neden olmuştur. Gergerat tampon bölgesinde bulunan Sahralı protestocuların Fas güçleri tarafından engellenmesi karşısında Polisario Cephesi, 1991 yılında BM öncülüğünde Fas ile imzalanan ateşkesi sona erdirdiğini açıklamıştır. Fas ise, Sahralı protestocuları Fas-Batı Sahra-Moritanya arasında uzanan ve gıda transferinin sağlandığı yolu bloke etmekle suçlamıştır.
Ağustos 2020’de İsrail ve Fas arasındaki diplomatik ilişkilerin normalleşme anlaşmasının imzalanmasının ardından ABD, Fas’ın Batı Sahra üzerindeki hâkimiyetini tanımıştır. Bu normalleşmeden bir yıl sonra Kazablanka’da resmi ziyaret sırasında İsrail Dışişleri Bakanı Yaïr Lapid’in Cezayir’in “İran’la olan bağlarından endişe duyduklarını” belirtmesi tansiyonu yükseltmiştir. Fas’ın İsrail ile yakınlaşmasını Cezayir kendisine doğrudan bir tehdit olarak değerlendirmektedir. Esasen, Cezayir Başbakanı Abdelaziz Djerad “Siyonist yapının kendi kapılarına kadar gelmesi ile Cezayir’in doğrudan hedef alındığını” ifade etmiştir. Temmuz 2021’de Fas büyükelçisinin Cezayir’in Polisario güçlerini Fas’a karşı desteklemesi karşısında Fas’ın da Cezayir’deki Kabiliyye ayrılıkçılarını desteklediklerini belirtmesi üzerine Cezayir Rabat büyükelçisini geri çağırmıştır. Ağustos 2021’de Cezayir Fas’ı Kabiliyye Self Determinasyon Hareketi’ni (Movement fort the Self-Determination of Kabylia-MAK) desteklemekle suçlamış ve Fas ile olan diplomatik ilişkilerini askıya almıştır. İlişkilerin askıya alınması öncesinde Fas’ın BM Daimi Temsilcisi Ömer Hilal, Bağlantısızlar Hareketi’nin üye ülkelerine dağıttığı belgede Cezayir’deki Kabiliyye halkının kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olduğunu belirtmiştir.
Ayrıca, bu süreçte İsrailli bir şirkete ait Pegasus casus yazılım skandalının ardından Fas’ın çok sayıda Cezayirli yetkiliyi dinlemesi, ikili ilişkileri olumsuz etkilemiştir. Eylül 2021’de Cezayir, Fas’ta kayıtlı olan tüm sivil ve askeri uçaklara hava sahasını kapattığını açıklamıştır. Ekim 2021’de Fas, Cezayir’in Fas üzerinden doğalgaz boru hattı yoluyla İspanya ve Portekiz’e sağladığı doğalgaz tedarik anlaşmasını yenilemeyi reddetmiştir Böylelikle, iki ülke arasındaki gerilimin özellikle ABD’nin Batı Sahra ile ilgili kararının ardından daha da tırmandığını ve ilişkilerin bitme noktasına geldiğini gözlemlemek mümkündür.