Terör Örgütü PKK ve 14 Mayıs Seçimleri

Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleriyle birlikte PKK terör örgütünün eylem ve söylem boyutunda bilindik yaklaşımlar geliştirerek güvenlik, siyaset ve sosyal alanlarda etki üretmeye çalıştığına şahit oluyoruz. Öyle ki örgüt bir taraftan seçim sonuçları açıklanıncaya kadar eylemsizlik kararı aldığını ilan ederken diğer taraftan da 14 Mayıs’ta bir sistem seçimi yapılacağını vaat ediyor. Terör örgütü hemen her seçim sürecinde olduğu gibi 14 Mayıs seçimlerinden önce de ilan ettiği eylemsizlik kararıyla kamuoyunda hoşuna gidecek bir algı çalışması yapmakla kalmayıp söylem boyutunda çitayı eskisine göre biraz daha yükseltmişe benziyor. Örgütün yıllardır dillendirdiği demokratik özerklik, terör suçlularının serbest bırakılması söylemlerinin yanı sıra hükümet muhalifi siyasi partilerin sistemik eleştirilerini de kapsayacak şekilde kuşatıcı bir söylem dili kullandığını görmekteyiz. Örgüt böylelikle hem doğrudan hem de kendine müzahir siyasi parti aracılığıyla etnik Kürt seçmenden eleştirel liberal kesime, muhalif muhafazakâr seçmenden dönüşüme zorlanan milliyetçi kesime kadar genişçe bir sosyolojiyi etkisi altına almaya çalışmaktadır. Hal böyleyken PKK terör örgütü, ideolojik hedeflerine her zamankinden daha yakın hissetmektedir.

Siyasetin Üstündeki Terör Tahakkümü

Geçtiğimiz günlerde PKK’nın seçim süreçlerinde nasıl aktörleştiğine dair bizzat PKK’lı teröristler tarafından birtakım açıklamalar yapıldı. KCK Yürütme Konseyi üyesi Murat Karayılan, 14 Mayıs’ta yalnızca Cumhurbaşkanı değil, Türkiye’de bir sistemin seçileceği iddiasında bulunmuş, seçimle birlikte Abdullah Öcalan’ın serbest kalacağını da ifade etmiş ve hükümet karşıtı muhalefetin güçlenmesi gerektiği çağrısında bulunmuştur. KCK Yürütme Konseyi üyelerinden terörist Duran Kalkan yine geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada PKK’nın Türkiye’deki seçim sürecine doğrudan müdahil olduğuna dair ve PKK’ya müzahir partinin seçim süreçlerindeki ittifak stratejisini ve Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili takip ettiği stratejiyi benimsediklerini ve desteklerini açıklamıştı. KCK Yürütme Konseyi üyelerinden Sabri Ok da yaptığı bir açıklamada “…PKK’yı ne sanıyorlar. PKK zaten ideolojik ve siyasi bir harekettir. Amacımız siyaset yapmak. Tabi ki birilerine destek vereceğiz, birilerine vermeyeceğiz” dedi. Sabri Ok aynı zamanda “Şunu söylemeliyim, şüphesiz birçok kişi, birçok devlet, uluslararası güçler, bazen doğrudan ve açık bir şekilde, bazen farklı şekillerde yönetimimize haber gönderdiler, selamlar gönderdiler; ‘eğer bir gün eylemsizlik, ateşkes kararı alırsanız biz üzerimize düşen rolü oynayacağız’ dediler” şeklinde ifadeler kullanarak PKK’nın seçim sürecinde nasıl aktörleştirildiğini ifade etti. KCK Yürütme Konseyi eşbaşkanı terörist Hülya Oran ise seçimler bitene kadar PKK’nın eylemsizlik kararı aldığını ilan ederken diğer taraftan da terör sorunu Kürt sorunu olarak tanımlayarak “Kürt sorunu, öyle sadece Meclis’te de çözülmez. Birçok aktörü, bileşeni var. Bu sorunun baş muhatabı tabii ki Abdullah Öcalan’dır. Bu gerçek görülmeden Kürtlerin oylarını devşirme hesabıyla bu sorun çözülmez. Kılıçdaroğlu’nun tutumu, evet önemli bazı şeyler de söylüyor. Ama bunun pratiği önemlidir. Somut adımı önemlidir elbette” şeklinde ifadeler kullanarak, KCK sözleşmesinde yer alan “önderlik kurumunun” tanınmasını ifade etmiştir.

KCK Hedefleri ile Örtüşen Seçim Vaatleri

PKK terör örgütünün eylem ve söylemlerinin örgütün 2005 yılında kabul ettiği KCK sözleşmesiyle birlikte ideolojik hedefler doğrultusunda sabitlendiğini söyleyebiliriz. PKK, silahlı eylemlerini tıpkı seçim süreçlerinde olduğu gibi konjonktürel şartlara uygun bir şekilde eylemlilik-eylemsizlik ekseninde esnetse de silahlı eylemden asla vazgeçmemektedir. Zira, şiddet PKK için yaşamsal bir paradigmadır. Bununla birlikte, PKK’nın söylemlerinde hiçbir surette esneme görülmemiştir. KCK Sözleşmesi ulus-devlet modeli yerine esasen etnik bir konfederatif sistem dayatmasında bulunmaktadır. KCK sözleşmesinin 36’ncı maddesinde PKK, KCK sisteminin ideolojik gücü olarak ifade edilir, KCK’ya üye her bir örgüt elemanının da PKK’nin ideolojik ölçülerini esas alması şart koşulur. KCK, ilk önce yerelden başlayıp bölgesel boyuta evrilen bir özerkliği teşvik eden daha sonra da bağımsız bir devlet olmayı hedefleyen ayrılıkçı bir hareket sistemidir.

Seçim süreçlerinde PKK’ya müzahir siyasi parti, kişi ve kuruluşların son günlerdeki açıklamalarına bakıldığında, KCK’nın tarif ettiği örgüt elemanı kimliğine uygun bir şekilde ve KCK hedeflerine hizmet eden ifadeler içerdiği söylenebilir. Bu bağlamda açıklamaların dört ana argüman üzerinde yoğunlaştığı görülüyor. Bu açıklamaları şu şekilde sıralamak mümkün: a-Türkiye’nin bir bölümünde özerklik statüsünün elde edilmesi, b-örgüte müzahir tutuklu/hükümlü siyasilerin serbest bırakılması, c-terör örgütünün aktif silahlı kadrosuna yönelik operasyon ve harekatların durdurulması ve TSK unsurlarının Suriye’den ve Irak’tan çekilmesi ve d-terör bağlantısı nedeniyle belediyelere yapılan kayyım atamalarının sonlandırılması.

Anayasa Mahkemesince kapatılma riskiyle karşı karşıya kalan ve seçimlere Yeşil Sol Parti adı altında girecek olan HDP’nin seçim bildirgesinde tam da KCK’nin ideolojik hedeflerini içeren vaatlerde bulunmuştur. Yeşil Sol Parti seçim bildirgesinde yerel yönetimlerin özerkliği ifade edilerek yürütme erkinin merkezden yerele değiştirilmesini işaret etmekte, bu bağlamda kayyım atamalarına son verileceği de vaatler arasında göstermektedir. Bununla birlikte, Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki askeri operasyonlarına ve varlığına da son verileceği ifade edilmektedir. HDP Gençlik Meclisi üyelerince yapılan bir basın açıklamasında da seçimlerden sonra yerel yönetimlerin esas alınacağı, kayyum politikalarına son verileceği, örgüt lideri Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılacağı gibi ifadeler kullanılmıştır. HDP’li bir milletvekilinin yaptığı açıklamada ise seçimlerden sonraki dönemde bir genel affı masaya yatıracakları ve Abdullah Öcalan dahil herkesin özgür olacağı ifade edilmiş, HDP ile muhalif ittifak arasında kapalı kapılar arkasında pazarlıklar yapıldığı ve bunun meşruiyet kazanması için kamuoyuna deklare edilmesi istemiştir.

Yanıltıcı Eylemsizlik Kararı

KCK Yürütme Konseyi eşbaşkanı Hülya Oran’ın eylemsizlik ilan ettiği günlerde, güvenlik kuvvetleri 24 Mart tarihinde Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde düzenlediği kapsamlı bir operasyonda Suriye uyruklu bir teröristi ve örgütün iki yerel yardımcı kuvvet elemanını yakaladı. Teröristin, Türkiye-İran sınır hattından Türkiye’ye giriş yaptığı noktada 1 adet Piyade Tüfeği, mühimmatı, silah üstü termal dürbünü ve arazide kamuflaj sağlayacak teçhizat gibi birtakım malzemeler de ele geçirildi. Görüldüğü gibi PKK bir taraftan eylemsizlik kararı alırken diğer taraftan seçim sonrasındaki süreci baskılayacak bir eylemsel hazırlığa da devam etmektedir. PKK’nın bu stratejisi yeni değildir, seçim öncesinde kamusal alanda algı, seçim sonrasında siyasi ve güvenlik çevresinde etki üretmeye yönelik bir çalışmadır, dolayısıyla eylemsizlik kararı bir illüzyondur.

Öte yandan PKK terör örgütü yandaşları Abdullah Öcalan’ın doğum gününü bahane ederek her yıl 4 Nisan’da basın açıklamaları, korsan gösteriler, duvarlara PKK sloganları yazma ve şiddet eylemleri gerçekleştirmektedir. Bu yıl da PKK ülkedeki siyasi atmosferden istifade ederek, kendine müzahir siyasi partiye Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesinin Ömerli köyüne “Amara Yürüyüşü” adında bir etkinlik düzenlemesi için planlama yaptırmış ve çok sayıda örgüt destekçisinin bir araya gelerek kaos/kargaşa ve çatışma ortamı yaratmasını teşvik ettiği görülmüştür. Anayasa Mahkemesi’nin kapatma davası nedeniyle HDP’li isimlerin 14 Mayıs’taki seçimlere çatısı altında gireceği Yeşil Sol Partisi, Şanlıurfa Halfeti’de 4 Nisan tarihinde seçim bürosu açılışı yaptı. Yeşil Sol Partililere mensup kalabalık bir grup aynı zamanda Abdullah Öcalan’ın doğum gününü kutlamak için Yukarı Göklü Köyünde toplandı ve valiliğin 1-5 Nisan arasında kent genelindeki gösteri, yürüyüş ve etkinlik yasağına karşı itaatsizlik eylemi gerçekleştirdi. Çok sayıda göstericinin gözaltına alındığı olaylarda, Yeşil Sol Partisi de ideolojik duruşunun ve PKK ile mesafesinin HDP’den farklı olmadığını ve PKK’nın kendisi üzerindeki siyasi tahakkümünü göstermiş oldu.

Geçtiğimiz günlerde partisinden istifa eden İYİ Parti eski Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu bir seri açıklamada bulunarak hem sistemik eleştirilerde bulunmuş hem de 14 Mayıs seçimleri üzerindeki PKK etkisini dile getirmişti. Ağıralioğlu sistem eleştirisi olarak “yüzde 50+1’in münasebetsiz ittifaklara, saçma sapan pazarlıklara, kirli hesaplara, asla bir araya gelmeyecek beraberliklere” yol açtığını savunmuş ve sistem eleştirisine ilave olarak “Biz terörün gölgesinin düştüğü yerde olmayız. HDP, Türk demokrasisinin şantajcısına dönüşmüştür. Çocuk katilini övenle kazanmaktansa kaybedelim” ifadelerini kullanmıştı. Esasen Ağıralioğlu dönüşüme zorlanan milliyetçi kesimin kaygılarını ve itirazını dile getirmiştir ve PKK’nın siyaset üzerindeki tahakkümünün etnik Kürt seçmen çevresiyle sınırlı olmadığına dikkat çekmiştir. Ağıralioğlu’nun sistem eleştirisi de dikkate alınması gereken önemli tespitleri içermektedir. Ne var ki muhalif muhafazakâr seçmen kitlenin tutunamayan siyasi figürleri arasında Ağıralioğlu gibi bir taraftan sistem eleştirisi yaparken diğer taraftan terörün siyaset üzerindeki tahakkümüne itiraz eden samimi siyasetçi görmek mümkün olmadı. Aksine, örgüt söylemlerini destekleyici bir şekilde anayasal değişimlere dair önerme yaptıklarına şahit olundu. Dikkat edilmesi gereken risk, PKK’nın silahlı kapasitesinin eridiği bu günlerde ülkedeki siyasi iklimden istifade ederek ideolojik hedeflerine her zamankinden daha yakın hissetmesidir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu