Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 14 Mayıs’a doğru yakaladığı ivme kamuoyu araştırmalarına yansımaya başlamış durumda. 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinden sonra toplumda yaşanan duygu yoğunluğu ve kararsızlık hali azaldıkça seçmen davranışlarında netleşme oluyor. Sokağın sesi ve anket çıktıları bu anlamda önemli bir gösterge. Cumhurbaşkanı Erdoğan da katıldığı çeşitli televizyon programlarında “Meydanların dilini iyi bilirim, şu an katıldığım açılış etkinliklerinde gördüğüm manzara ve milletimizin teveccühü, bu seçimi kazanacağımıza işaret ediyor, milletimiz bize yürüyeceksin millet yürüyecek arkandan diyor” ifadelerini kullanarak hem gözlemini paylaşıyor hem de aslında iddiasını ortaya koyuyor.
Siyasal iletişim literatüründe seçimden önceki kampanya süreci genellikle “seçmen psikolojisinin yönetilmesi” bağlamında değerlendirilir. Bu kapsamda bakıldığında Erdoğan’ın avantajlı olduğu görülüyor. CHP’ye yakın isimlerden Ali Haydar Fırat’ın “Alışılagelmiş bir seçim atmosferi yok. Burada bir siyasal akıl var, bu aklı da AK Parti belirliyor. O da iktidarın işine yarıyor gibime geliyor” şeklindeki ifadeleri, Erdoğan lehine ivme kazanan psikolojik düzlemin muhatapları nezdindeki okumalarından biri olarak dikkat çekmektedir.
Bu tablo seçim yaklaştıkça Erdoğan faktörü olarak tanımlayabileceğimiz bir olgunun devreye girdiğini gösteriyor. Burada Erdoğan faktörünü genel olarak iki başlıkta toplamak mümkün. Birinci başlığı Erdoğan’ın kendinden kaynaklanan avantajları oluşturuyor. İkinci başlıkta ise rakibinden kaynaklanan avantajlar yer alıyor. Burada ağırlıklı olarak ilk başlık detaylandırılmakta ve özetlenmektedir.
Ezberlerin Bozulması
Erdoğan’ın avantajlarına bakıldığında ilk sırayı seçim kazanma alışkanlığının oluşturduğu ve zamanla sembolik bir sermayeye dönüşen marka değerini yazmak gerekir. Bugün yapılan siyasi analizlerden veya seçim atmosferini belirleyen koşullardan bağımsız şekilde bir Erdoğan faktörü kendini hissettiriyor. Çeşitli zeminlerde yapılan siyasi analizlere bakıldığında genellikle “normal koşullarda yaklaşık 21 yıl iktidarda kalan bir siyasi partinin ve liderinin bu oy oranlarının altında kalması gerekirdi” ifadeleriyle başlayan cümlelerin “ama Erdoğan faktörü devreye giriyor, Erdoğan farklı bir siyasal aktör, adeta seçim kazanma makinesi, toplumla arası çok iyi, tabloyu o değiştiriyor, bu yüzden de siyasette alışılmış olan klasik neden sonuç ilişkisi burada gerçekleşmiyor” minvalindeki bir yaklaşımla sona erdiği görülüyor.
Benzer şekilde tüm dış değişkenlere ve etki dinamiklerine rağmen Erdoğan faktörü güçlü bir belirleyen oluşturmuş durumda. Küresel ölçekte yaşanan ekonomik krizin Türkiye’ye yansımasının ürettiği hayat pahalılığı ve farklı başlıklardaki sorunların neden olduğu tartışmalara rağmen Erdoğan faktörü seçmen davranışlarının şekillenmesinde oyun kurucu kimliğini koruyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın özgül ağırlığı ve özgün bir siyasetçi olması ezberleri bozan bir gerçeklik. Bu gerçekliğin yeniden devrede olduğu bir seçime doğru gidiliyor.
Karizmatik Liderlik ve Siyasi İrade
Türk siyasal hayatında ve genel olarak küresel ölçekte de yaygın bir kullanım alanına sahip olan karizmatik lider profili tam olarak Erdoğan’a uyuyor. Retorik ustalığından samimiyete, seçmenle ilişki kurma biçiminden yönetme anlayışına uzanan geniş bir alanda bu karizmatik liderlik olgusunun arkası doldurulabilir. Fakat burada en önemli payı bağımsız kişiliğin vurgulanabilmesine ve zor zamanlarda siyasi iradeyi kullanma cesaretine ayırmak gerçekçi olur. Siyasi irade kullanımına örnek vermek gerekirse pek çoğu içinden şu başlıklar ilk sırayı almaktadır: “27 Nisan e-muhtırasına karşı yapılan demokrasi açıklaması, 7 Şubat 2012 tarihinde MİT Müsteşarının gözaltına alınmak istenmesine yönelik girişime Erdoğan’ın engel olması, Taksim Gezi Parkı şiddet olaylarının durdurulması, 17-25 Aralık FETÖ girişiminin engellenmesi, 15 Temmuz 2016 FETÖ askeri darbe girişiminin püskürtülmesi için yapılan çağrı ve milletle omuz omuza direnişe geçilmesi, Suriye’nin kuzeyinde küresel güçler tarafından terör örgütü PKK’ya kurulmak istenen yapının üç ayrı yerden kesintiye uğratılması, Libya’da iç savaşın Türkiye lehine sonuçları olacak şekilde engellenmesi, Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını Ermenistan’dan kurtarması sürecinde izlenen politika, küresel baskılara rağmen Ayasofya’nın müze statüsünün yeniden Camii olarak değiştirilmesi, Başörtüsü yasaklarının kaldırılması ve temel haklar konusunda düzenlemeler yapılması, SİHA’dan TCG Anadolu’ya ve TOGG’un yapımından şehir hastanelerine ve havalimanlarına kalkınma alanında gerçekleştirilen kritik icraatlar…” Kuşkusuz onlarca başlık ekleyerek bu listeyi uzatmak mümkündür. Tüm bu kararların alınabilmesinde ve hamlelerin gerçekleştirilmesinde en önemli basamağı siyasi irade oluşturmaktadır. “At sahibine göre kişner” atasözü tam olarak bu süreci özetlemektedir. Siyasi irade ortaya konulduktan ve hedefler belirlendikten sonra başarıların geldiği görülüyor.
Çalışmak, Çalışmak, Çalışmak…
Erdoğan faktörünü besleyen en güçlü dinamiklerden bir diğerini de çok çalışmak başlığı oluşturur. Çünkü Erdoğan’ın 21 yılda girdiği 15 seçimi de kazanmış olmasının arkasında bu siyaset anlayışı belirleyici bir yere sahiptir. “Durmak yok yola devam” sloganıyla siyasal iletişim kampanyalarının ayrılmaz parçası haline gelen çok çalışmak, iş üretmek, millete hizmet etmek, ülkeyi kalkındırmak, tam bağımsız savunma sanayii kurmak ve bu minvalde uzatılabilecek bir liste Erdoğan’ın arkasındaki önemli bir gücü oluşturuyor. “Yaparsa Erdoğan Yapar, Yaparsa AK Parti Yapar, Yaptıklarımız Yapacaklarımızın Teminatıdır” söyleminin toplumun geniş kesimlerinde karşılık bulabilmesi için gece gündüz çalışmış bir siyasal aktör Erdoğan. Kalkınma yatırımları bakımından 2002 Türkiye’si ile 2023 Türkiye’si arasında nitel ve nicel olarak büyük bir farkın olması çok çalışmanın bir sonucudur. Toplum da Erdoğan’a oy verirken büyük ölçüde eserlerine ve millet için verdiği mücadeleye bakmaktadır. Bu yüzden 15 seçimde de oyların çoğunluğunu alarak zirvede kalmayı başarmıştır Erdoğan.
Bu konuda şunu da eklemek gerekiyor. Ağırlıklı olarak 2013 Taksim Gezi Parkı şiddet olaylarından sonra ve 2015 seçimlerinden önce kamuoyunda şekillenmeye başlayan ve sonrasında devam eden “kalkınma yatırımlarının ve mega projelerin toplumdaki karşılığı zayıf, başka bir yaklaşım tercih edilmeli” bağlamındaki yaklaşımın gerçekçi olmadığını ispatlayan bir süreç yaşandı. Buna rağmen Erdoğan hem büyük projeleri devam ettirmiş hem de seçimleri kazanmayı sürdürmüştür. Bu da gösteriyor ki toplumun kahır ekseriyeti ile kamuoyu oluşturucularının temel yaklaşımları arasında bariz bir fark bulunuyor. Erdoğan bu farkı okuyabildiği ve burada kamuoyunun gündemini belirleyenlerin değil halkın beklentilerini önceleyebildiği için zirvedeki yerini koruyor.
Bir siyasetçinin arka arkaya böylesine uzun süre sahnede en güçlü aktör olarak durabilmesinin arkasındaki önemli gerekçelerden birini de karşılıklı güven duygusunun inşa edilmesi oluşturmaktadır. Tek taraflı bir güven duygusunun sonuç üretme kapasitesi sınırlıdır. En fazla bir veya iki kere bu olabilir. Erdoğan’ın toplumla hasbihal edebilmesi, artıları ve eksileri konusunda açık sözlü olması, söz verdiği şeyleri yapması veya yapabilmek için büyük bir çaba ortaya koyması ve açık sözlülüğü kendisi ile toplum arasında bir güven duygusu ortaya çıkartmıştır. Toplum, oy verirken kime oy verdiğini bilmektedir.
Dolayısıyla 14 Mayıs seçimleri öncesinde hissedilmeye başlayan Erdoğan faktörünün altını bu temel özellikler dolduruyor. Erdoğan faktörü kendini gösterdikçe hem seçmen sandıkta karşı karşıya olduğu seçimin önemi konusunda bir muhasebe yapıyor hem de Erdoğan tarafından ortaya konulan performansın ürettiği çıktıları bir kez daha gözden geçiriyor. Bu yüzden Erdoğan faktörü bir kez daha seçim sonuçlarının en büyük belirleyeni durumunda.
[Prof. Dr. Yusuf Özkır, Türkiye Araştırmaları Vakfı kıdemli araştırmacısıdır.]